30 Ekim 2017 Pazartesi

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü 3. Hafta

Sura Hart ne diyor?
Öğrencilerin güvende oldukları ve güvenebildikleri yerde öğretmenler de şefkat ve derinlemesine öğrenmenin tohumlarını bulacaktır.
Sınıfta güvenli alan ve güven tesisi için harcanan zaman, eğitimcilerin en çok arzuladığı şey olan derinlemesine öğrenmenin yeşerdiği şefkatli öğrenme topluluğunu yaratabilir.

Öğrencilerinizle birlikte, herkes için güvenlik ve güvenin önemini keşfedin. Bu süreç, tarihsel bir bağlamda gerçekleştirilebilir - dünyanın her bir parçasında yaşayan bütün insanlar için eskiden nasıl bir önem taşıyordu, şimdi hala nasıl bir önem taşıyor. Veya günümüz bağlamına taşınabilir ve bugünün olaylarında keşfedilebilir güvenlik ve güvenin önemi.
Grup anlaşmanızın ne kadar iyi işleyip işlemediğini birlikte değerlendirmek için önceliğiniz bu olsun. Sınıfın tüm üyelerinin güvenliğini ve güven duygusunu daha iyi desteklemek için bu keşfi sürdürüp geliştirin.
 
Ben ne düşünüyorum? 
Grupla birlikte bağların ancak "güven" ilişkisi ile güçleneceğine, bu alan yaratıldığında topluluğun adı gibi "şefkatli" olacağına inanıyorum.
Çocuk, öğretmenle bağ kurduğu zaman sınıfa girişi, akşam gidişi başka oluyor. Sabah karşılarken gözlerinin içine bakmak, o an çocukla ilgili bir şeyler söylemek (elindeki bir nesne olabilir, giydiği bir şey olabilir) şarkıyla çocukları içeri davet etmek, akşam ayrılırken bir vedalaşma ritüeli belirlemek (ellerimizi vurup, yumrukları tokuşturup sarıldığımız bir oyun buldu çocuklar) ortama ve insanlara dair bağları güçlendiriyor.
 
Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Birbirimizle olan bağların güçlenmesi için kendimizi ve birbirimizi daha iyi tanımaya dair çalışmalarla başladık. Bu sırada "duygularını tanıma, farkına varma" konusunda çalışmalar da hala sürmekte.
Ancak bu haftanın konusu olan güven/güvenlik bulunduğumuz ortam dolayısıyla her an gündemimizde oluyor. Çok sık dışarıda, ormanda vakit geçirdiğimiz için güvenli ortamdan, güvenlik sınırlarından bahsediyoruz.
Aslında  şimdi görüyorum ki bu durum bizim sınıf anlaşmamızın oluşmasını kolaylaştırdı.
Artık tahtaları çürüyen ağaç evi her ne kadar kullanmak istesek de tehlikelerini paylaştık, güvenli olmadığını hatırlatan resimler astık.
Ve bu güven/güvenlik ilişkisini sık sık doğayla bağdaştırmaya çalıştık. Kış geldiğinde yer altında yuvalarını hazırlayan hayvanlarla ilgili canlandırmalar yaptık. "Güven" yeryüzünün her köşesinde en önemli ihtiyaçlardan biri. Dolayısıyla hem duygusal açıdan aradaki güveni sağlamak hem de ortama dair alınması gereken güvenlik önlemlerini çocuklarla birlikte konuşup karar vermek daha barışçıl ve katılımcı bir ortamın oluşmasını sağlıyor.
 
Çocukların geribildirimleri neler?
Güven/güvenlik bağlamında birlikte karar aldığımızda hem çocukların bu sınırlara ve anlaşmaya uygun hareket ettiğini, hem de yeni bir durumda bana güvendiklerini gördüm. Örneğin ormanda "sınırımız buraya kadar, devamı çok dik ve bizim için güvenli değil" dediğimde eskisi gibi bir problem oluşturmuyor bu durum. Birbirimize olan güven zorlanmadan hareket etmemizi sağlıyor.
 
Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
"Güven" konusunu hayatın her alanında düşünmek zihin açıcı oluyor. Bu ilişkilere daha çok örnek verebilmek için hikayeler üretmeyi düşünüyorum. Yine üzerinde çocuklarla birlikte düşünüp drama yapabileceğimiz, oyun oynayabileceğimiz hikayeler...
 
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Geçtiğimiz haftalarda önüme koyduğum hedefler gerçekleştikçe süreç yolunda gidiyor. Programda her hafta en az 1 saati bu başlıklara ayırmak iyi geldi.
Duygu çalışmaları şimdiden meyvesini veriyor, çocuklar çok hızlı öğreniyor. Ben de bu konuda çalışmaktan hiç sıkılmadığım, yeni şeyler üretmeye çalıştığım için kendimi kutluyorum.
Bu haftaya dair ise güven ilişkisini daha ilk günler bu kadar ön planda tutmam sürecin hızlanmasını sağladı gördüğüm kadarıyla..
Bakalım daha neler olacak :)


Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 3. Hafta

               “Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik, güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor? Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak değişiklikler yapmak ister misiniz?”
                   İlişki tabanlı bir sınıfın öğrenme ortamını daha verimli kıldığını düşünüyorum. Öğretmenle olan güven ilişkisini sağlam bir zemine oturtmuş bir öğrencinin, güvende olmak için dile getireceği ihtiyaçlarının karşılanması konusunda daha az endişe yaşayacağını düşünüyorum. Bu endişelere neden olan ihtiyaçların görülmemesi ve karşılanmaması durumu  sadece öğrenmenin önünü tıkamaz aynı zamanda çocuğun hem öğretmenle hem de arkadaşlarıyla olan iletişiminin de önünü tıkar.
Sınıfta izlediğim müfredat  bu ilişki tabanlı  sınıfa az da olsa alan açıyor.
Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi 3 yıllık birlikte biriktirdiğimiz deneyimler  bu güven ortamına referans olmuş oluyor.
Bu deneyim için geçtiğimiz yıllarda dikkat ettiğim en önemli şey; sınıfa ve öğrenme sürecimize dair aldığımız kararlara sadık kalmak ve çocuklar istemeden değiştirmemekti.  Bununla birlikte her öğrenciyi duymak ve duyulduklarını onlara hissettirmekti. 

            Bu yıl bu deneyimler sürecimizi kolaylaştırdı. Çocuklarla birlikte attığımız her adımda bunu fark ediyorum.  Bu güven ortamı var nasılsa deyip bir kenarda oturup akışı izlemiyorum tabii. Bu alanı korumak için daha çok dikkat ediyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi her çocuğu gözetmek , onları duymak, duyduğumuzu onlara duyurmak çok önemli. Bir sonraki adım ise duyurdukları şey için harekete geçmek. Sınıfta çocuklar duyulduğunu anladıktan sonra öğretmenlerin harekete geçmesini beklerler. Eğer bu sadece öğretmenin “Evet duydum seni.” Kısmında kalıyorsa , çocuklar bir süre sonra “Söylesem bile nasıl olsa buna dair bir şey yapılmayacak.” diye düşünebiliyor ve iletişimi koparabiliyor. Ya da seçilen çözüm yolu çocuğun ihtiyacını gözetmeyen bir yolsa ,çocuk yine ihtiyacının tam görülmediğini düşünüp yine iletişimi koparabiliyor.
“Peki çocuklardan gelen her şeyi duyduktan sonra  hemen harekete geçmek zorunda mıyız?”
Her zaman süreç yazıldığı gibi kolay  akmayabilir. Zaman zaman hazırlıksız oluşumuz, o an koşulların olmayışı ya da bizi duygusal olarak zorlayan durumlar olabilir.  Burada önemli olan anda kalıp gelen istek veya ihtiyaç taleplerine karşılık ne hissettiğimizi çocuklarla şeffaf bir şekilde  paylaşmak ve o an için hem bizi hem çocuğu gözeten bir rica talebinde bulunmak.
Sınıfta yaşadığım bir örnekle bunu paylaşacak olursam eğer;  okulda uzun süredir sular gelmiyor.Hatta bu hafta sınıf meclis toplantısına bu gündem vesile oldu.  Mecliste alınan kararlarda okulda bunun sorumluluğunu alan öğretmenle görüşmek vardı ve ardından gerekli yerlere dilekçe yazarak bu süreci hızlandırmak.  Fakat alınan kararlar hayata geçmedi. Bunun sebeplerini çocuklarla paylaştım. Birkaç gün sonra susuzluk yeniden gündeme gelince her teneffüs sonrası hep bir ağızdan “Öğretmenim su yok. Çok susadık. Ne zaman olacak çeşmemiz?” gibi sorular gelmeye ve sınıf içinde herkesin aynı anda sorduğu ve benim tıkandığım bir sınıf ortamına dönüşmesine neden oldu. Yaptığım ilk şey duruma dair gözlemimi dile getirip duygumu paylaşmak oldu.
“Tenefüsten sonra su içip, öyle derse girmek istediğinizi duyuyorum. Ve görüyorum ki hâlâ çeşmeden su gelmiyor.  Bunun için bir şey yapamamak beni çok üzüyor. Ve daha önce paylaştığım teknik durumlardan dolayı elimden bir şey gelmediği için kendimi çaresiz hissediyorum. Belki bu teknik sorunlar çözülene kadar evden herkes su getirirse hem bu süre içerisinde susuzluk ihtiyacınızı gidermiş olursunuz hem de ben  sınıfa su içmiş bir şekilde girdiğiniz için kendimi daha iyi hissetmiş olurum. “
Bu paylaşımım hem bana hem onlara iyi geldi.
Duygumu paylaşarak kurduğum her iletişim , onlarla olan bağımın güçlendirdiğini hissettiriyor.
Böyle bir iletişimin ardından var olan her şeyi tartışmaya , dinlemeye hazır bir topluluk haline geliyor sınıf. Duygumu paylaştıktan sonra olası durumlar üzerine konuşarak suyun hiç gelmemesi halini konuştuk. Ve ilk verdikleri  sadece soru sordukları tepkiden daha çözüm odaklı tepkiler gelmeye başladı.
Şimdi onlar da kendilerini ifade ederken hissettiklerini paylaşabilsinler diye yavaş yavaş duyguları çalışmaya başladık. Sosyal Bilgiler ve Türkçe ders kazanımlarıyla da  paralel olan “duygular” için destekleyici araçlar oluşturmaya başladık.
"Duygunu Bul"Etkinliği

Geçtiğimiz yıldan beri sabahları derse başlamadan önce “Bu sabah nasılım?” çemberi oluşturuyorduk. Bu çemberle çocuklar  kimin nasıl olduğunu dinliyor  ve öyle güne başlıyordu. Kendimizle bağlantı kurarak duygularımızla kendimizi ifade ediyor ve  belki günümüzü ona göre planlamamız gerekebilir diye arkadaşlarımızın nasıl hissettiğini duymaya çalışıyorduk.
Daha çok “İyiyim kötüyüm,hastayım” vb cümlelerle tamamlanan çember için bu yıl daha çok  duygu çalışmaya başladık. Aynı zamanda “dinleme”nin , “duyulma”nın iletişimdeki güveni korumak için önemli bir faktör olarak gördüğümden bunu  bütün bir yıla yaydığım bir çalışma başlığı olarak ayırıyorum.

Önüme koyduğum hedeflerden biri süreç boyunca duygu çalışmaya devam etmek ve duyma ile duyulmanın en güzel  çalışıldığı yerler olan bu  çemberlerden “duygu çemberini “rutine koymak. Yine çocukların birbirlerini çember dışında da dikkatleri dağılmadan dinlemelerine katkı sunacak birkaç araç araştırmak.

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü 3. Hafta

Sura Hart ne diyor?

Öğrencilerin güvende oldukları ve güvenebildikleri yerde öğretmenler de şefkat ve derinlemesine öğrenmenin tohumlarını bulacaktır. 
Sınıfta güvenli alan ve güven tesisi için harcanan zaman, eğitimcilerin en çok arzuladığı şey olan derinlemesine öğrenmenin yeşerdiği şefkatli öğrenme topluluğunu yaratabilir. 
Öğrencilerinizle birlikte, herkes için güvenlik ve güvenin önemini keşfedin. Bu süreç, tarihsel bir bağlamda gerçekleştirilebilir - dünyanın her bir parçasında yaşayan bütün insanlar için eskiden nasıl bir önem taşıyordu, şimdi hala nasıl bir önem taşıyor. Veya günümüz bağlamına taşınabilir ve bugünün olaylarında keşfedilebilir güvenlik ve güvenin önemi. 
Grup anlaşmanızın ne kadar iyi işleyip işlemediğini birlikte değerlendirmek için önceliğiniz bu olsun. Sınıfın tüm üyelerinin güvenliğini ve güven duygusunu daha iyi desteklemek için bu keşfi sürdürüp geliştirin.


Ben ne düşünüyorum?

Güven ve güvenlik derken, fiziksel ve duygusal güvenlikten bahsettiğini anlıyorum. Güven ne büyük kelime, ne önemli bir ihtiyaç onu düşünüyorum.
Birine güvenmek, bir topluluğa güvenmek, aradaki bağa, bağlantıya güvenmek beni güçlendiriyor ve potansiyelimi açığa çıkarmamı, varolmamı kolaylaştırıyor hatta sağlıyor. Fiziksel olarak güvenli bir ortam da ne kadar hareket edebileceğimi bilmemi, riskleri bilip ona göre davranmamı sağlıyor, bu haliyle pek çok şey için önkoşul niteliğinde.

Bu iki kavramın benim için öneminden yola çıkıp, çocuklarla sınıfta ve hatta okulda katılımcı ve barışçıl bir topluluk olma yolunda bu konuda neler yapabiliriz onu düşünüyorum, gözlemlerim ile bağlantısını kurmaya çalışıyorum.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

İçimden geçen, onlarla bu kavramları duyduklarında onların içinde ne canlandığı üzerine konuşmak, onları duymak ancak bunun için daha çok erken. Benim yaptığım yolculuğu onlar da yapsın istiyorum, ama önce o yolu birlikte yapmamız gerekecek. Kendimizi tanımamıza yardımcı olan her şey, bizim taşımız, toprağımız.
Bu hafta daha çok fiziksel güvenlikten söz edeyim; şanslıyım kocaman bir sınıfım var. Sıralar, masa ve dolaba rağmen epeyce bir yer kalıyor ve o alanı 25 kişi paylaşıyoruz.
Sınıfta koşmak, tek ayak üstünde bir seke seke koşmak bir grubun çok sevdiği bir şey. Arkadaşından kalem almaya bile zıplaya zıplaya giden var J
Bu hareket ihtiyacını gözlemleyip çocuklarla paylaştım ve artık sabah ilk dersin 10-15 dakikasını sınıfta ya da bahçede çember olup hareket ediyoruz. Ancak yine de sınıf içerisinde de bir takım düzenlemelere, ortaklaştığımız bir anlaşmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyordum. Bu kadar çok çocukla olmak benim için de yeni bir şey olduğu için kaygım da biraz fazla sanırım.
Çocuklardan biri yine seke seke çöpe doğru giderken düştü ve kafasını sıranın ucuna çarptı. Neyse ki hafif çarptı. Gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra bu durumu çocuklarla konuştuk. Bu durumun beni çok korkuttuğu, herkes için güvenli bir alanın benim için çok önemli olduğunu paylaştım. Çocuklardan bazıları da benzeri paylaşımlar yaptı. Ben de hem hareket, hem de güvenlik ihtiyacını karşılayacak bir öneri getirdim. Dedim ya sınıf büyük. Önerim sıra düzenimizi biraz daha öne yaklaştırıp ve sınıfın arkasında bir boş alan yaratmak ve sıralı tarafta koşup zıplamamak, koşup zıplamak istediğimizde  yan tarafa geçmek.


Çocukların geribildirimleri neler?

Önerimin üzerine konuşup değerlendirme yapma durumumuz pek olmadı, anlatırken pek de anlaşılamadığımı fark ettim ve bunu üzerine sınıf düzenini değiştirip, denemeye başladık.
İlk geri bildirim, çocukları gözlemlediğim kadarıyla şaşkınlık oldu. Sabah sporu önerisinde de böyle olmuştu, kısıtlamak , yasaklamak yerine güvenli bir alan açmak ve oraya davet etmek önce şaşkınlık yaratıyor bizim sınıfta J
Sonrasında da çocukların olumlu geri bildirimleri ile fark ettim ki, fiziksel güvenliği önemseyip, üzerine düşündüğünde, bunu çocuklarla paylaştığında duygusal güvenliğin de sağlanmasına, güçlenmesine katkı sunmuş oluyorsun. Güven ne bereketliymiş, oluşmaya başlayınca, oluşması için emek harcayınca bollukla geri dönüyormuş, ne güzel J

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Çok az zaman geçti bu düzenlemenin üzerinden ancak gözlemlerime göre bunu konuşmaya devam edeceğiz.
Öncelikle zıplama yerinde aynı anda en fazla kaç kişi olabilir, bunu netleştirmeyi önereceğim. Bu da hem güvenlik için, hem de diğer çocukların da alanını korumak için önemli. Benim sınırım 3 kişi. Bakalım çocuklarla konuşunca neye dönüşecek?
Sonrası için o alanın sınırlarını görünür şekilde çizmek ve yapılandırmak – sek sek çizmek gibi- gerektiğini düşünüyorum. Çocuklardan nasıl yapılandırabileceğimize dair öneriler isteyeceğim ve sınıfa birkaç renk elektrik bandı götüreceğim.
Ve bir de, hareket tamamen ortadan kaldırabileceğimiz bir şey değil, canlılığımızın pek tatlı göstergelerinden biri, önemli bir ihtiyacımız. Sıraların olduğu yerde de kıpırtısız ya da %100 kontrollü olunmayacak, olunmasın da. Bu nedenle sivri uçları sünger ya da keçeyle yumuşatmayı düşünüyorum.

Güvenin sağlanması çok zor değil, bazen bir keçe parçası bile seni, senin varlığını çok önemsiyorum demeye yetiyor.
Bu küçük keşifler beni çok heyecanlandırıyor, bakalım sonrasında neler olacak?

23 Ekim 2017 Pazartesi

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü 2. Hafta

Sura Hart ne diyor?
Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik, güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor? Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak değişiklikler yapmak ister misiniz?

Ben ne düşünüyorum?
Yapmaya çalıştığımız şeyin en önemli ayrımının bu olduğunu düşünüyorum. Öğrenilmesi gereken akademik konular, o hafta işlenmesi gereken müfredattan ziyade güven ilişkisi, açık iletişim ile ilerlemek.. Bu konularda çalışmaya ihtiyaç varsa ilk zamanlar "geride kalıyorum" hissi oluşsa da zamanla akademik süreçleri daha sağlam destekleyeceğini düşünüyorum.
Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Planlamayı yaparken öğrenme merkezleri oluşturup, erken çocukluk eğitimi kazanımlarına göre konu ve içerik geliştirirken çemberlerde "duygular" üzerine konuşmaya, minik etkinlikler hazırlamaya başladım.
Geçen haftanın süreçlerinden "ortak bir vizyon oluşturma" konusunda yaşantı biriktikçe örnekler birikiyor. Ancak hala somutlaştıramadık.
Ayrıca bu hafta ve sonraki haftalarda bir gün, bir saati güven, duygularını tanıma, işbirliği gibi kavramlar üzerinde çalışmak için ayırdım.
Çocukların geribildirimleri neler?
Grupta az kişi olduğumuz için süreç daha kolay ilerliyor. Ben iki haftalık birliktelik sonunda birbirimize olan güvenin arttığını gözlemledim.  Bu güven bağının kurulmaya başladığını bazen sadece sessiz bir kucaklaşmadan anlayabiliyorum.
Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Ben ve çocuklar arasındaki ilişki temelinin artık daha güçlendiğini görüyorum. Sabah çemberlerinde paylaşımlar birbirimiz hakkında daha çok şey öğrenmemizi sağladı. Her hafta 1 saatlik ayırdığım dilimi bu hafta ne şekilde başlatacağımı planlamam gerekiyor. Çocuklardan geribildirim alabilmek için de farklı ifade teknikleri üzerine çalışsam iyi olacak.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Önemli gördüğüm kavramları tüm plan programa yedirmek istesem de bu bazen beni odağımdan koparabiliyor. "Her hafta bir saat işbirliği/duygu/güven vs çalışacağım" dediğimde daha kolay çalışıp, konu ile ilgili daha çok veri toplayabiliyorum. Bu şekilde planladığımda sürecin nasıl ilerleyeceğini merak ediyorum.
Ve kendimi erken çocukluk dönemiyle çalışırken mutlu görüyorum. Aklıma gelebilecek her şeyin sebebinin, nasılının, oluşunun sorgulanması her geçen gün zihnimi açıyor :)


Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü 2. Hafta

Sura Hart ne diyor?
Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik, güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor? Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak değişiklikler yapmak ister misiniz?

Ben ne düşünüyorum?
İlk iki cümleyi büyük puntolarla her yere yazasım var Sura J
Hatta bana birbirleri kadar önemliden biraz daha fazlasıymış gibi geliyor. Fiziksel ve duygusal olarak kendini güvende hissetmeyen çocuk, gerçekten öğrenebilir mi?
Çocukların ve kendi ihtiyaçlarını gözetmeden koca gün/ler nasıl geçer? Bu ihtiyaçları gözetmediğimizde çıkan sorunları ne çözer? İşte bu müfredatta yazmıyor, buralara bakmamız lazım.
Okuma yazma öğretirken nelere dikkat edeceğim, neyi yapıp neyi yapmayacağım her yerde yazıyor ama sınıfa girdikten 5 dakika sonra başlayan ve dersin sonuna kadar aralıksız devam eden ‘tuvalete gidebilir miyim?’ soruları nasıl karşılanır hiçbir yerde yazmıyor J
Müfredat savaşlar ve sonrasında yapılan anlaşmalardan geçilmiyor ancak sınıfta anlaşmayı, barışı  nasıl sağlayacağız, ona pek rastlayan yok.
Buralara kafa yoralım, üretelim, birlikte güçlenelim de sınıfları tükenmiş öğretmenler, gözünün feri sönmüş çocuklar doldurmasın.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Fiziksel ve duygusal güvenliği sağlama ilgili geçen haftaki yazıdan bu yazıya bile epey gelişme oldu, öncelikle onu söyleyeyim. Fiziksel şiddeti sadece görmezden gelmemek bile, azaltmak için bir başlangıç sanırım. Her gördüğümde eli havada yakalamaya çalıştım, sonrasında da nedenini konuşmaya çalıştım, anlaşabilmek için diğer öğretmen arkadaşlarımdan yardım istedim. Gün içerisinde ne zaman yaşandığını gözlemlediğimde hep benzer zamanlarda olduğunu fark ettim. Çocuklar için içeriye giriş zili ile öğretmen zili arasında 5 dakika var. Ne oluyorsa o 5 dakikada oluyor J Ben de o karışık manzarayı görüp, çocukların şikayetlerini duyduktan sonra devam etmekte zorlanıyordum. Hangi birini duyacaktım, tekrar sakin sakin çalıştığımız zamana nasıl geçecektim?
O yüzden, çocuklar için zil çaldığında sınıfa geçmeye karar verdim. Çocukların birbirinden farklı hallerle sınıfa girerken beni gördüklerindeki halini görmeliydiniz J Gelip boynuma sarılan da vardı, ‘öğretmenimm’ diye zıplayan da. Arada oyunbazlıklar da yaptım onlar sınıfa girerken, eğlendik birlikte. Son çocuk içeri girip de kapıyı kapattığımda gördüğüm manzaraya bayıldım, herkes kaldığı yerden devam ediyordu. Bu küçücük bir 5 dakika nelere kadir dedim içimden J
Bu arada ders devam ederken benim de zorlandığım zamanlar oluyor. Bir 5 dakika çağırılmadığım, konuşmayacağım, mümkünse oturacağım bir zaman. O zaman olsa, her şey daha güzel olacak gibi.
Çocuklarla bu ihtiyacımı paylaştım, Türkçe bilen çocuklar da bilmeyen arkadaşlarına anlattılar .Artık sevdiğim bir müzik açıyorum ve Özenç’siz zaman başlıyor, hazır mısınız diyorum. Müzik bitene kadar bazen yanımdaki kitaptan bir bölüm okuyorum, bazen bir şeyler karalıyorum, bazen de onları izliyorum. Arada tam bir çocuk bana seslenecek oluyor, ya ben müziği işaret ediyorum, ya da yanındaki arkadaşı. Gerçekten çok rahatladım, sonrasında tazelenmiş bir şekilde yanlarında olmak çok zevkli, öğretmenliğin zorluğundan çok keyfini çıkarmama yaradı o 5 dakikacık. Canım 5 dakika J
Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Sınıfa 5 dakika erken gelmeye devam edeceğim. Dil yeterliklerimiz arttıkça, konuşup anlaşma zeminimiz güçlendikçe buna ihtiyaç duymayabilirim ancak barışçıl bir sınıf ortamı için önleyici tedbirler çok önemli hala bizim için. Çocuklar da bu halden pek memmun göründüğü için devam.
Günlük akışta kendimin ve çocukların ihtiyaçlarını takip etmeye devam edip, buralardan rutinler oluşturmayı düşünüyorum. Örneğin bu hafta çocukların sabahları daha çok gözlemlediğim hareket ihtiyaçlarına nasıl bir rutin oluşturabiliriz, onun üzerine çalışacağım. ‘Özençsiz 5 dakika’ yı bir rutine dönüştürebilir miyim, bunu düşüneceğim.
Sınıfta fiziksel ve duygusal güvenliği sağlamakla ilgili sınıfta başlayıp devam eden başka süreçler de var, onları da ayrı birer blog yazısı şeklinde yazıp, paylaşacağım.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Ben yine kendimi kutlamak istiyorum J
Problemi görüp, akmayan yeri fark edip görmezlikten gelmeme, çözüm bulmaya çalışma halimi seviyorum. ‘ Özenç’siz 5 dakika’ öncesinde birkaç kez içime sinmeyen diyaloglar, güzelliğinin farkına varamayıp geçiştirdiğim haller oldu. Bu durum sıklıkla yaşanması bana iyi gelmeyecekti, kendimle bağlantımı güçlü tutmak, arkasından gitmek çocuklarla da bağlantımı güçlendiriyor, fark ediyorum. Devam diyorum, devam.

Ve tabii ki çocukları kutluyorum. Bitmeyen  meraklarını, beni anlama çabalarını, hızlıca tercüme yaparak birbirimizi anlamayı kolaylaştırmalarını, her sabah buluştuğumuzdaki taptatlı heyecanlarını kutluyorum!

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 2. Hafta


 “Kendilerinden sınıf yaşamına aktif olarak katkıda bulunmaları istendiğinde, öğrenciler genellikle hevesli katılımcılar olmaya meyillidirler. Şiddetsiz İletişimin özünde karşılıklı anlaşmaya dayalı bir vizyon yaratmak vardır.
 Öğrencilerinizle birlikte geçirmek istediğiniz okul yılına dair bir vizyon belirleyin. Bu vizyonu yazın. Resimlerini çizin. Vizyonla ilgili konuşun. Ardından bu vizyonu ne tür davranışların destekleyeceği ile ilgili bir grup anlaşması yapın. Anlaşmayı çocuklara imzalatın ve görebilecekleri bir yere asın.”

Yukarıdaki çevirinin asılı olduğu durakta iniyorum. Biliyorum ki Sura Hart’ın bahsettiği birlikte yaşam sözleşmesi , çocuklarla birlikte oluşturulduğunda , her çocuğun ihtiyacına göre yapılandırıldığında bu daha kalıcı ve sınıf tarafından sahiplenici oluyor. Sırtımızı daha önce deneyimlediğimiz bu bilgiye dayayarak ,sınıf meclisimizin gündemini şu soruyla belirlemiş olduk :

“Nasıl bir sınıf istiyoruz? “

Öncelikle okula dair bir vizyon belirlememiz gerekiyordu ama ben bu konuda çekinceli davrandım. Neden çekinceli olduğumu ayrıntılarıyla çocuklarla paylaştım. Okula dair belirleyeceğimiz vizyon için gerekli koşulların, bazen diğer sınıflar ya da öğretmenler tarafından oluşturulması ve desteklenmesi gerektiğini anlattım. Ama bizim henüz bu konuda başarılı olamadığımıza değindim. Bunu net bir şekilde ifade etmek hem bana hem de çocuklara iyi geldi.

”Nasıl bir sınıf istiyoruz ?”sorusuyla aldığımız kağıtlara sınıfta ortak yaşam alanımıza dair isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı yazdık.  Ardından bunları tek tek tahtaya yazarak üzerine konuştuk. Burada kendime sık sık çocuk katılım ilkelerini hatırlattım.(Hatırlamak isteyenler için ekte yer alıyor.) Ve çocukları gözeterek süreci devam ettirmeye çalıştım.

Önceki yıllarda birlikte oluşturduğumuz sınıf sözleşmeleri deneyimlerimizden kaynaklı (Bu yıl 4. sınıf olduk) bu süreç hızlı bir şekilde bitti. Yaşam alanımıza dair ortak bir sözleşme hazırlayarak altına imzalarımızı attık. Zamanla değişebileceğini de gündeme getirerek sınıfımızın yaşam ağacına astık.Böylece 4. Sınıf olarak sınıf sözleşmemiz herkesin katılımı ve onayıyla hazırlanmış oldu. Sözleşmeye uyulmadığı takdirde nasıl bir yaptırım yapılacağına dair bir soru gelmedi sınıftan. Nedeni sözleşmeye uyulmaması durumunda bunu gündem olarak meclise taşıyıp, çocuğun şartlarına göre birlikte çözüm üretmeye çalışmamız.Sözleşmenin ardından kısa bir duygu çemberi yaptık.

“Bunu birlikte hazırlamak size ne hissetirdi? Bu süreç size nasıl geldi? Şu an nasıl hissediyorsunuz?“ sorularıyla çemberi açtık. Çocuklardan olumlu geri bildirimler geldi. Kendi yaşam alanlarına dair istek ve ihtiyaçlarını paylaşmanın, onlara iyi geldiğini duydum. Birlikte imzalayıp asmanın  eğlenceli olduğunu ve söylediklerinin duyulmasının onları memnun ettiğini paylaştılar.
Bunları duymak bana iyi geldi. Geçtiğimiz yıllarda sözleşme sonrası duygularını ve nasıl hissettiklerini hiç sormamış ve genişçe bir çemberde konuşmamıştık. Şimdi bu birbirini duyma-duyulma hali bana iyi geliyor. Onları da mutlu eden, ihtiyaca cevap veren bir şeyler yapmanın değerliliği benim için  artmış oluyor. Gün sonunda kendime zaman ayırarak sınıf içinde  neler yaptığımı düşünüyorum. Bana iyi gelmediğini düşündüğüm davranışımın olup olmadığını yokluyorum. Eğer olursa diye yargılarımı yazacağım bir defter hazırlıyorum. 
Ardından tüm çocukları gözetmiş olmamı kutluyorum. Okula dair vizyon belirleyememe konusunda , yapamayacaklarımın altında kalma korkusunu onlarla şeffaf bir şekilde paylaşmamı kutluyorum.
Ve çocuklar…
Duygumu rahatlıkla paylaşabildiğim bir alan açtıkları için , süreci hızlıca yapılandırdıkları için çocukları kutluyorum. Bunu onlarla paylaştım , siz de duyun istedim. :) 
Bir sonraki durakta buluşmak üzere. 

Ek 1. 

9 Ekim 2017 Pazartesi

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü 1. Hafta


Sura Hart ne diyor?

Kendilerinden sınıf yaşamına aktif olarak katkıda bulunmaları istendiğinde, öğrenciler genellikle hevesli katılımcılar olmaya meyillidirler. Şiddetsiz İletişimin özünde karşılıklı anlaşmaya dayalı bir vizyon yaratmak vardır.
Öğrencilerinizle birlikte geçirmek istediğiniz okul yılına dair bir vizyon belirleyin. Bu vizyonu yazın. Resimlerini çizin. Vizyonla ilgili konuşun. Ardından bu vizyonu ne tür davranışların destekleyeceği ile ilgili bir grup anlaşması yapın. Anlaşmayı çocuklara imzalatın ve görebilecekleri bir yere asın.

Ben ne düşünüyorum?
Çocuklarla çalışmaya başladığım ilk yıl amacım bahsedildiği gibi bir "vizyon" oluşturmazken, bunu daha çok kendi amaçladıklarım üzerinden yapabilmiştim. Zamanla bunu çocuklarla birlikte oluşturabilmenin daha kıymetli ve etkili olduğunu gördüm.
İki başlangıç arasında oldukça fark vardı. Çocuklar kendini sürecin aktif katılımcısı olarak gördüğünde  ortaklaşmaya dair çaba, olumlu yönde davranış değişikliği oluştu sınıf içi iletişim arttı.
Bu yüzden görüyorum ki şartlar ne olursa olsun en temel şey çocukla bağ kurmak (şiddetsiz iletişim), dönemi planlarken gidilecek yollardan haberdar olmak (vizyon belirlemek) ve bunun güvencesini sağlamak (anlaşma).

Çocukların geribildirimleri neler?

Çocukların önceki yıl birbirlerini dinlemeye ve birlikte karar almaya dair çok fazla yaşantılarının olmadığını gözlemledim. Çember ortamı, konuşma nesnesi, birbirini sırayla dinleme yeni bir şey gibi geldi. Bu paylaşımın onları heyecanlandırdığını gözlemledim.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Sonrası için çember zamanına farklı gündemlerle gelip bu vizyonu adım adım oluşturmayı düşünüyorum. Daha bu haftadan ortaklaştığımız bazı konular vardı. Anlaşmaya varmamız gereken bazı yaklaşımlar oldu. Bunları birlikte çizip herkesin görebileceği bir yerde bulundurmak gerekiyor. Ara ara da anlaşmalar üzerine konuşmak ve hatırlatmak faydalı olacaktır.
Ve paylaşımlarımızı kolaylaştırması açısından "duygularını tanıma" "dinleme" başlıklarını öncelikli tutup üzerine eğilmek, şiddetsiz iletişim pratikleri yapmak istiyorum.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?

 Bu yaş grubuyla birlikte deneyim biriktirme heyecanını seviyorum. İlk haftamızın ardından planlamanın çalışılması gereken konuların tespitiyle kolaylaşacağını düşünüyorum.
Bunu yaparken de bu dönemle çalışan arkadaşlarımdan deneyim paylaşımı yapmasının süreci destekleyeceğini düşünüyorum.

Görüyorum ki oyun olmayan bir şeyi yapmak hepimiz için sıkıcı olacak. Bu süreci de bol bol oyunla geçirebilmenin zeminini hazırlamak için daha çok araştırma yapmak gerekiyor.

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü 1. Hafta



Sura Hart ne diyor?

Kendilerinden sınıf yaşamına aktif olarak katkıda bulunmaları istendiğinde, öğrenciler genellikle hevesli katılımcılar olmaya meyillidirler. Şiddetsiz İletişimin özünde karşılıklı anlaşmaya dayalı bir vizyon yaratmak vardır.
Öğrencilerinizle birlikte geçirmek istediğiniz okul yılına dair bir vizyon belirleyin. Bu vizyonu yazın. Resimlerini çizin. Vizyonla ilgili konuşun. Ardından bu vizyonu ne tür davranışların destekleyeceği ile ilgili bir grup anlaşması yapın. Anlaşmayı çocuklara imzalatın ve görebilecekleri bir yere asın.

Ben ne düşünüyorum?

 Ne güzel demişsin Sura :) Deneyimlerimden yola çıkarak ben de çocukların hevesli katılımcılar olduğunu düşünüyorum. Tüm çocukların katılımına alan açacak ortamları nasıl yaratabilirim acaba, katılımları kesişmeden?
Bu bir süreç, onu hatırlatayım kendime. Karşılıklı anlaşmak, pek çok beceriyi barındırıyor. Biraz bunun üzerine çalışmam/ız gerekecek.
Türkçe dil yeterlikleri çok farklı 25 çocuk ile birlikteyim. Ne kadar anlaşıldığımdan ve ne kadar anladığımdan hiçbir an emin olamıyorum. Bu şartlarda birlikte bir yıllık vizyon üzerine konuşmak biraz uzak hedef gibi görünüyor.
Ancak yüksek ses, fiziksel şiddet ve birbirlerinin eşyasını izinsiz alma öncelikle üzerine çalışmamız gereken konular. Bakalım nasıl olacak?

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

 İlk gün sınıftan çıkan seslerle devam edebilmem mümkün değil, gün sonunda onu fark ettim. Çocukları da gözlemlediğimde, halinden tavrından rahatsız olduğu görünen çocuk pek yok gibiydi.Önceki deneyimlerimden, rahatsız olan çocuk varsa illa ki belli eder. Ya o da yüksek sesle ‘’susuuuun!’’ der, ya oturduğu yerde kulağını kapatıp, yüz ifadelerinden rahatsız olduğunu belli eder ve benim görmemi bekler, ya da bana/arkadaşlarına sakince rahatsız olduğunu söyler. Burada bu durumlardan neredeyse hiç birini göremedim :)
Yetişkinler ve çocukları gözlemlediğimde aramızda yüksek sesi algılama ile ilgili epey farklılık olduğunu fark ettim. Onların normali bana yüksekti, onların yükseği ise bana felaket :) Burası için görsel hatırlatıcılar düşüneceğim.
Bir de 2. gün kendi başlarına çalışmalarını, çalışmalarına odaklanmalarını istediğimde sakin müzikler açmaya başladım.Bu epeyce işe yaradı.Biri tam yüksek perdeden bir şey diyeceğinde, kendi yönergemi değil, müziği hatırlatıyorum.
Fiziksel şiddette ise,şu an en etkili yapabildiğim şey, gözlem yapıp önleyici tedbirler almak. Bir iki yer ve planlama değişikliği bile epeyce fark etti, bunu üzerine çalışacağım.

Çocukların geribildirimleri neler?

Müzik epeyce işe yaradı, resmen açtığımdan 1-2 dakika sonra sınıf daha sessiz bir yer haline geliyor. Müzikli çalışma halini sorduğumda epeyce sevdiklerini söylüyorlar :) Açmayı unuttuğumda hatırlatıyorlar.Ben yanlarındaken fiziksel şiddet uygulamada azalma var, ama daha çalışmak lazım.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Bu üç konuda da önümde hedefler var, bazılarını yukarıda da söyledim. Çocukların dil becerileri geliştikçe süreçte daha aktif rol alacaklarını düşünüyorum, çocuklar bu konuda sürprizli bir gelişmeler gösterebilir. Çocukları iyice gözlemleyip, tanımaya çalışarak –bu konuda okuldaki yetişkinlerden de yardım alarak- çocuk dostu ortam yaratmaya çalışacağım.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Öncelikle kendimi kutluyorum! Cesaretimi, öğrenme isteğimi ve azmimi, meraklı halimi.Sabrımı, sevecenliğimi.

İyi ki dil öğrenmeyi önemsemişim, buna emek koymuşum, çok faydasını gördüm, çok kapı açtı gönüllerde.Son yaşantılarla sınıfa daha hazırlıklı gelmem gerektiğini düşünüyorum, bu hafta buna daha çok zaman ayıracağım.

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 1.Hafta

                    Şefkatli eğitmen çevirileriyle  aşama aşama sınıfta izleyeceğimiz yolları planlarken bunun öncesine biraz  olsun değinmek istedim.  Hem kendim için hem  bundan ilham alınacağına inandığım sizler için güzel bir başlangıç olmasını umut ediyorum.
                 Şiddetsiz İletişimi , sınıf yönetimine dair bir yöntem olarak kullanan bir öğretmen olmak bir yana , tüm ilişkilerinde yaşamayı seçmiş biri olarak bunu  Sınıf içine girmeden önce kendimle bağlantı kurmayı kendini bu sürece hazırlamayı önemsiyor ve bunun için Sura Hart’ın  çevirileriyle başlayan sürecin bir durak öncesine gelmeye davet ediyorum sizi.
                   Bu durak benim  bu yolculuğa ilk başladığım yer. Henüz sınıf yok, çocuklar yok,Sura Hart’ın  çevirileri  yok sadece ama sadece ben varım.  Yolculuğa çıkmadan önce bilmem gerekenleri yokluyorum.  Belki de kendime hatırlatmam gerekenleri…
Çocuklarla planlayacağım sürece girmeden önce kendimi hazırlamam ve iç barışıma katkı sunacak yüksek bir motivasyonla sınıfa girmek istediğimi biliyorum. 
Öncelikle çantamdan düşürmediğim Marshall’ın Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili  kitabını durakta beklerken karıştırıyorum.
Benim için bir şeyler olduğuna emin olduğum sayfaları karıştırırken  mavi kalemle düştüğüm not  göz kırpıyor bana :

“Kendine zaman ayır; kültürel koşullanmalarınla tepki vermek yerine bilinçli olarak seçtiğin enerjiden hareket edebileceğin zamanı seç”  M. B. Rosenberg

“Zamanı Seç!”
Tam da burada gelen zaman doğru zamandır diyerek öncelikle , yolculuğumla bağlantı kuruyorum.
“Benim bu yolculuk sonunda ulaşmak istediğim hedef ne?”
“Benim hayalim ne?, Bu yolculuğu içimdeki bir vizyon için yapıyorum . Peki benim vizyonum ne?”
 bunları kendi içimde sıralarken yüksek sesle kendime sorarak sorularımı duymaya  çalışıyorum. Not defterimi ve çok sevdiğim  mavi kalemimi çıkarıyorum.
Bu sorulara kendimle bağlantı kurarak  yanıtlıyorum.  Yazdıklarımı yüksek sesle tekrar okuyarak bağlantımı güçlendiriyorum. 
Ve yine yüksek sesle kendime şu soruları  yöneltiyorum :
“Bu hedefe ,vizyona, hayale ulaşmamda güçlü yanlarım neler?
Ve yine bu hedefe, vizyona, hayale ulaşmamda ki zayıf yönlerim neler?
 Bu yolculuktaki en büyük korkum ne?”
Cevaplarımı itinayla çok sevdiğim mavi kalemimle not defterime yazıyorum. O sırada durakta beklerken azıcık müziğin bana iyi geleceğine inanıyorum ve  kulaklıklarımı takarak Hani Niroo ‘nun masal tadındaki şarkılarından birini açıyorum.

                      Bu yolculuk boyunca kendimle bağlantıda kalmaya devam ederken takibini yapacağım bir parçam geliyor aklıma: 

Duygularım...

Hayatın akışı ve kendi akışım arasında bağlantıda kalabilmem için  ;  duygularımı tanımlayabilmem ,onlarla yüzleşmem , kendimle beraber duygularımın da sorumluluğunu alarak yolculuğa  devam  etmem gerekir.
Bu yüzden güçlü ve zayıf yönlerimle yüzleşirken bunlarla nasıl baş edeceğime kafa yormaktan çok onları  görmek,  onlarla tanışmak  için yazıyorum.  Bunların benim bir parçam olduğunu , süreç içerisinde  güçlendirdiğim yönlerimin de olabileceğini, ya da aksine başka deneyimlerle zaman zaman güçsüzleşebileceğimi  hatırlatıyorum kendime. Benim için önemli olanın bunların da sorumluluğunu alarak o duraktan hareket etmek olduğunu bilmek.
                           Bazen bu yönlerimle mücadele içerisine girebiliyorum. Bu durumda çoğunlukla hislerim ; "sıkılmış, bıkkın, isteksiz, karamsar, çaresizlik “oluyor.  Bu duyguları tanımlayamadığım anlarda yargılarım devreye giriyor ve kendime doğru ilk şiddettim başlıyor : “Bunu başaramayacaksın, kahretsin nasıl olacak bu iş şimdi? Kesin yetiştiremeyeceğim, Bunu yapmam için yeterince güçlü ve bilgili değilim. Sen zaten neyi başardın ki?, Çok zor daha nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Nasıl güçleneyim ki buna dair bir materyalim bile yok? Hep aynı şeyler oluyor zaten ve kimse önemsemeyecek.”
Bu yargılarla mücadele hali duraktan kalkmamı epey geciktirebiliyor. Hatta bazı zamanlar yola çıkmama  engel bile olabiliyor. Bu yüzden korkularımla, zayıf yönlerimle, güçlü yönlerimle yüzleşirken duygularımı da yakalıyorum o sırada. Onları bilmek, onları yüksek sesle kendime tekrarlamak ve ardından içime çektiğim derin bir nefesle onlarla barışmak hali bana iyi geliyor . Bu benim kendimle en bağlantıda olduğum an oluyor. Ve insan ilişkilerimde nasıl gönülden vermeye dayalı iletişim sürdürüyorsam o an da kendimle olan iletişimim de yargılardan uzaklaşıp kendi doğasında var olan o şefkatli haline dönmüş oluyor. Kendime gösterdiğim şefkatin en değerli kısmı ise bu iki yönümü , yani hem güçlü hem zayıf yönlerimi  bir arada empatiyle tutabilmem oluyor.

Kendini bağışlama öğrenme ve büyüme yönünde bizi özgürleştirir.

                     Elimdeki kitapta altını yine mavi kalemimle çizmiş olduğum kısmı okuyorum :

“Öz benliğim, özeleştiri yüklü olduğunda , içimizdeki güzellikleri görmemizi engellediğinde , öz kaynağım olan evrensel enerjiyle bağlantımızı kaybederiz. “

Kendimle bağlantı kurup duygularımla  barışırken bana bunu hissettiren şeyin ne olduğunu tanımladığımda ise yeniden güçlenmek için bir alan açmış oluyorum kendime.  Örneğin çaresizlik duygumla yüzleştikten sonra bana bunu hissettiren şeyin destek alabileceğim kimsenin olmayışı ise işbirliği ihtiyacımın olduğunu fark eder ve bunu  nasıl karşılayabileceğime yoğunlaşırım.  Bu yüzden yargılarımla mücadele etmek yerine beni asıl ihtiyacıma götürecek olan duygumun peşinden giderim. 

Kendini bağışlamak empatik bağ kurulduğunda gerçekleşir.

                İhtiyaçlarımı belirleyip onları nasıl karşılayabileceğime dair bir plan yaptıktan sonra not defterimi, Şiddetsiz İletişim  kitabını ve sevdiğim mavi kalemi çantama atarak yolculuğuma başlıyorum. Bu yolculuğun bana daha fazla öğrenme ve daha fazla anlayış getireceğini bildiğimden saatteki hızı en az olan bir aracı seçerek en arkalardan bir yere yerleşiyorum. En arkaya yerleşiyorum çünkü araçta olabilecek herkesi daha iyi duymak  bana iyi gelecektir. Hızı en düşük olanı seçiyorum çünkü  bu yolculukta yavaşlığa, kendimi dinlemeye, hem kendi akışımı hem hayatın akışını takip etmeye ihtiyacım var. Yolculuk başladıktan sonra yine defterimi çıkarıyorum ve atacağım ilk somut adımı belirleyip bunu not ediyorum. Bu adımı atmak için ihtiyacım olan şeyleri altına sıralayarak işimi kolaylaştırıyorum.  Ve ilk hafta çevirisinin yayınlandığı durağa yaklaşırken  kendime duyacağım şefkati ,kendimle olan bağlantımın gücünü ve enerjime olan katkısını kendime sık sık hatırlatmayı not ederek  1. hafta durağında  iniyorum.