22 Nisan 2020 Çarşamba

Esnek Dayanıklılık



Alışılmadık zamanlardan geçiyoruz, mevcut iklimimiz birçok insan için belirsizlik, korku ve endişe taşıyor. Öte yandan evde kaldığımız bu günlerde hem kendimizi hem çocukları nasıl destekleyebiliriz, bu krizi daha güçlü nasıl atlatabiliriz konusunda düşünüyoruz. 
Bu dönemde duygu değişikliklerimiz artıyor, yaşamın temel sorumluluklarını yerine getirmek için dahi daha fazla çaba göstermemiz gerekebiliyor. Uyum sağlamak için zamana, psikolojik anlamda dayanıklılığımızı arttıracak yolları çeşitlendirmeye ihtiyacımız olabiliyor.


Hayatın bu stresli ve zorlayıcı zamanlarında bizi güçlendirecek, dayanıklılığımızı besleyecek kitaplara yer vermek istedik. Bu kitaplardan bazıları sizin için, bazıları da çocuklarla paylaşabileceğiniz kitaplar. Biz bu sayfalardan güçlenerek çıktık, çıkıyoruz. Size de destek olması, güç vermesi dileğiyle...


1) Benliğinizin Yoldaşlığı 
Yazan: Sarah Peyton
Çeviren Büke Koyuncu 
Yayınevi: Pingala 
Sertifikalı bir Şiddetsiz İletişim eğitmeni ve aile dizimi uygulayıcısı olan Sarah Peyton, bu kitapla nörobiyoloji araştırmaları ve sinir sistemiyle ilgili bilgiler ışığında nelere sahip olduğumuzu ve bunları nasıl kullanabileceğimize dair örnekler veriyor, konuştuğumuz dili değiştirmenin yarattığı büyüleyici etkiyi gözler önüne seriyor. Her bölümün sonunda yer alan rehberli meditasyon ve alıştırmalar ile öğrendiklerimizi uygulayarak değişimi görebilmemiz için bir fırsat sunuyor. 


Kendimizle Konuşma Şeklimiz: Varsayılan Durum Şebekesi
Duygusal Dengeyi Korumak: Sağlıklı Özdüzenleme
Kendine Dönük Özsevecenliği Geliştirmek: Eştitreşimli Öztanıkla Tanışmak
İçeleştirmeni Ehlileştirmek: Katkıda Bulunma Çabasını Duymak 
Kaygıyı Yatıştırmak: Güvene Doğru Yol Almak
Eştitreşimle Zaman Yolculuğu: Eski Yaraları İyileştirmek
Öfkenin Yaratıcı ve Koruyucu Armağanlarına Sahip Çıkmak
Eski Korkuları Yenmek gibi başlıklara sahip olan kitap sadece okuduğumuz bu kelimelerle bile sırtımızı okşuyor sanki. 


Sarah Peyton kitap boyunca hem şiddetsiz iletişim bilgilerini kullanıyor hem de “beyin kavramı” adını verdiği başlıklarla yaşadıklarımızın nörobiyolojik karşılığını anlaşılabilir bir dilde, çeşitli örneklerle anlatıyor. Aile dizimi uygulamalarının derinliğini ise,
Bağlanma: Refakat Ediliyor Olmanın Beyin Üzerindeki Etkileri
Öznefret ve Düzensiz Bağlanmayı Şifalandırmak gibi başlıklarla yoğun olarak gösteriyor. Şifaya doğru kişinin kendi benliğinde yapacağı yolculuklara çeşitli yollardan yaklaşıyor. 


Benliğinizin Yoldaşlığı, kendi benliğinizle buluşmaya, iç seslerinize kulak vermeye, geçmişinizle buluşmaya, eştitreşimli öz tanığınızla bağlantının sıcacık tadını almaya, bedeninizde neler olduğunu anlamaya, yaşamı anlamlandırarak varlığınızı kutlamaya, ilişkilerinizi anlamaya bir davet. Dayanıklılığa dair düşünüp konuştuğumuz bu günlere en güzel destek. 


2) Unutma Beni
Yazan: Aslı Eti
Yayınevi : Kırmızı Kedi


“Uçurumdan düştüğünde, kimse gelip bir çift kanat vermez sana…
Oturup kanatları  kendin yapmalısın.”


Bir kahramanın olmadan da kendi yaşamını güzelleştirebilmenin kitabı olan Unutma Beni; İda isminde bir kız çocuğunun köyünden uzaklaşıp çıktığı yolculuğu  anlatıyor. Bu yolculukta İda’nın beğendiği bir kar lalesini koparması ile evinin dönüş yolunu kaybediyor. Eve dönmek için mevsim mevsim geçtiği yollar, karşılaştığı zorluklar umudunu yitirmeyen İda’ya bir anlamlı farkındalık kazandırıyor.
“Giden ve dönen, aynı kişi değildir aslında!“
Düşündürürken güçlendiren cümleleri ve akıcı diliyle her yaşa hitap ediyor. Bizi ayakta tutan, dayanıklılığımızı arttıran bir ormanla buluşturuyor.


“Yürüdüğüm yoldaki her taş,
Bir sırrı anlatır bana,
En mavi gökyüzünden,
En karanlık denize,
Aldığım her nefes,
Hediyedir bana.”
İda ile birlikte bizler de büyüyoruz, güçleniyoruz; her şeyin birbirine bağlı olduğunu, biz olmayı, hiçbir şeyimiz olmasa dahi doğada her şeyin bize yetebileceğini, umudu öğreniyoruz.


“Bir avuç toprak,
Bir parça hava,
Bir damla su orman doğurabiliyorsa,
Yeryüzünde her şey mümkün demektir.”


3) Mutluluk Bir Tilkidir
Yazan: Evelina Daciüte
Resimleyen: Ausra Kiudulaite
Çeviren: Lora Sarı 
Yayınevi: Hippo 


Bu zorlu günlerimizde bize görselleriyle bambaşka bir dünyanın kapılarını aralayan, dostluğun sıcaklığını hatırlatan, mutluluk sebeplerimizi sıralamamızı sağlayan bir kitap.
Büyük bir parktaki yüksek bir ağaçta ailesiyle yaşayan Povilas, ormanın içinden geçen patikayı keşfeden, buraları uzun uzun izlemekten keyif alan bir çocuktur.
Bir gün yol üzerinde bir tilkiyle karşılaşır. Üstelik tilki salıncakta sallanıyordur. Povilas ve tilkinin güçlenen bağı dostluğa dönüşür. Bu dostluğun içinde hikayeler, espriler, mis kokulu çörekler yer alıyor. 


İnsanlara güç veren dostlarının varlığı, kurulan sıcacık bağlar bazen. Mutluluğa kaynak olan, küçük büyük demeden ayrıntıları düşünebilmek, bunları sallanırken bir çırpıda söyleyebilmek. Mutluluk Bir Tilki, mutluluk özlemlerimizi, sevinçlerimizi dile getirebilmek, paylaşabilmek...


4) Sakin
Yazan: Ege Soley
Yayınevi: Doğan Novus

İsmi gibi sakinliğe ve durmaya davet eden bir kitap. Dışarıdaki hızlı yaşamı bırakıp karantinada olduğumuz şu günlerde evdeki hızımızı da yeniden bize düşündürüyor. Pasajlar halinde yazılmış olan kitapta “İçine Dön, Korkularını Listele, Teşekkür Et” başlıkları öz bakımımız konusunda farkındalığımızı besliyor.


Farklı dillerde yer alan bazı kelimelerin, o kültürlerdeki karşılığına yer verdiği parçalarla, bazen doğa felsefesiyle bazen de Japonların kusuru kucaklayış felsefesi ile duyguları buluşturuyor. Ana gelmemize, sakinlikle geleni kabul edip hayatın akışına güvenmemize ses veriyor. Yazar Ege Soley’in deyişiyle bu kitap: Kendi sesini daha iyi duymanın bir yol haritası.


5) Korkunun Üstesinden Gelen Çocuk
Yazan: Sarah Boyd
Çeviri: Tilbe Saran
İllüstrasyon: Lis Eberle 
Yayınevi: Koala Kitap


Çevirisini şu günlerde heyecanla beklediğimiz Korkunun Üstesinden Gelen Çocuk beklentimizi karşılamasa da listede sebepleriyle yer vermek istedik. 
İçeriklerini severek takip ettiğimiz Resilient Little Heart’ın kurucusu Sarah Boyd, kitabında psikolojiyi temel alarak cesaret kavramını ve korkunun üstesinden gelmeyi anlatıyor. 


Fırtınalı bir günde korkudan koltuğun arkasına saklanan çocuk en yakın arkadaşı ayıya sarılır.Ayı da ona “Fırtınalar korkutucu olabilir; dışarıdaki seslerden uzaklaşmak isteyebilirsin. Ama kaçmak korkuna engel olmaz ya da fırtınayı hafifletmez. Kalk ayağa, dimdik dur, korkularının kendini küçücük hissettirmesine izin verme. Sırtını dikleştir, başını kaldır, gözlerini dosdoğru gökyüzünün ortasına dik.” 
Çocuk “Ama ben bunu yapamam.” dediğinde ayısı, “Cesur olmayı seçen herkes gibi cesur olur. Cesaret hissettiğin bir duygu değil, yaptığın bir şeydir.” diye cevap verir. 


Devamında çocuk dışarı çıkarak “Kendini küçücük hissetse de” sırtını dikleştirir ve gözlerini gökyüzüne diker. Büyür büyür, bulutların üzerine çıkar ve gücünü hisseder. 


Hikaye duygularla karşılaşma, seçim yapabilme özgürlüğüyle çocuğun kendi kendine bir sorunun üstesinden gelebileceğine dair cesaret veriyor gibi duruyor. “Cesaret veriyor gibi” dedik, çünkü kalbimiz korkuyla bağlantının kurulduğu, bedeninde büyüyerek “güçlü” görünme, duygular arasında bir hiyerarşi kurma çabasından yana değil. Çocukların da duygularını tanımlayarak ihtiyaçlarını fark edebildiği, devamında çeşitli yollar seçtiği, kırılganlığıyla da cesaretini gösterebileceği hikayelerden yana. 
Biz bu kitabı bir cesaret, dayanıklılık örneği olarak görüyor, içimize sinmeyen yanlarıyla birlikte listemizde yer veriyoruz. 


6) Çocuklar için Yaratıcı Baş Etme Becerileri


Yazan: Bonnie Thomas
Çeviri: Deniz Ağan
Yayınevi: Sola Kidz


Kapağında 3-12 yaş çocukları için sanat ve el becerileri ile duygusal destek yazan kitap, içinde bulunduğumuz zaman için çok kullanışlı bir kaynak.


Baş etme stratejileri ile başlayan kitap, duygu tanıma egzersizleri, destek ve güç kavramları ile yaratıcı etkinlikler, dilek tutma ritüelleri, kaygı ve yas üzerine basit oyunlar ve uygulamalar ile devam ediyor. Kitabın en sevdiğim özelliği, tüm bu konuları derinlikli bir basitlikte, farklı öğrenme stillerine sahip çocukları gözetecek şekilde hazırlanmış olması.
İçerisindeki etkinliklerin yönergeleri de oldukça anlaşılır, okuma yazma bilen çocuklar rahatlıkla kendisi yapabilir. Gerekli malzemeler de çoğunlukla sadece kitabın kendisi ve bir kalem. Evet, sadece bu kadar. Kitabın kendisi çoğu zaman bir etkinlik sayfasına dönüşüyor.


Çocukların İfade etmekte zorlanılabileceği kaygıları, bu kitapta bazen yanında durduğunda rahatlatmayı hatırlatacak bir bebeğe ya da varlığı güven verecek el yapımı bir koruma kalkanına dönüşebilir. Nereden geldiğini bilemedikleri bir hüzün, keyifli anların hatırlandığı nesnelerle bir sandığa, ona destek olacak, boncuklarını bi bir dizdiği bilekliğe dönüşebilir. Tüm bunlar da çocukların dayanıklıklarına, eğer ebeveynleri ile yapıyorlarsa onlarla iletişimlerine büyük katkı. O nedenle bu kitabı, bu zamanlarda elimizin altında bulundurmayı kıymetli buluyoruz.




16 Nisan 2020 Perşembe

''Neden Bu Haldeyiz?'' Özenç

‘’Neden bu haldeyiz?’’

Bu soru bir çocuğa ait, Alya Hacıoğlu’na. Bianet’te Gamze Karagöz’ün ‘’Çocuklar Soruyor, Büyükler Cevaplıyor’’ serisinde yer alan soruyu, sevgili Ceren Suntekin cevaplamış. Ben cevaptan çok soruyla ilgileniyorum bu yazıda. Bir çocuk, yetişkinler cevap versin diye soruyor: ‘’Neden bu haldeyiz?’’

Seride soruyu ilk okuduğum anda içimde şu canlandı: Bu çok iyi bir soru, çok! Sorunun  taşıdığı potansiyel, tıpkı içinde bulunduğumuz, belki bu zamanda daha az takip edebildiğimiz, bahar gibi. Çatlamak için sabırsızlanan tohum gibi. Toprağını biraz havalandırdığımızda bizi amma da şaşırtacak. Hiç karamsar bir tını duymadım soruda, merak, baştan sona bir merak. Gözümün önüne geliyor, hafif öne doğru gelen bir kafada, gittikçe büyüyen gözlerle sorulmuş türden, ezberden değil, kalpten. Tam bu yüzden çok güçlü.

Sonra şunu düşündüm. Kaç kişi kendine, birbirine, devletlere bu soruyu sormuştur? Pek fazla olduğunu düşünmüyorum. Bambaşka sorularla günü kurtaracak cevapların peşinde, büyük bir öğrenme fırsatını kaçırıyoruz. Yüzleşmenin ve sorumluluk almanın. Ben bu geniş havuzdan, çocuklarla ilgili olan kısma biraz bakmak istiyorum.

Çocukların hayatlarının da ne kadar çok değiştiğinin farkında mıyız? Bir günün üçte birini geçirdikleri okula bir aydır gidemiyorlar, ne kadar zaman sonra dönecekleri ile ilgili bir bilgiye sahip değiller, iyi ihtimalle yakınındaki yetişkin tarafından durumun belirsizliğine dair şeffafça bilgilendiriliyorlar, bu epeyce iyi bir ihtimal gerçekten.
Şu an, bir televizyon kanalı, bir eğitim bilişim ağı çocuklara ‘’derslerinden geri kalmasın diye’’ ellerinden geldiğince çalışıyor. Öğretmenler, bu çabanın yanında harıl harıl çevrimiçi ortamlarda ders planlıyor, çocuklarla ‘’kaldıkları yerden devam edecekleri’’ sistemler kurmaya çalışıyorlar. Tüm çabalara içimde büyük bir takdir var, hızla çözümler yaratmaya çalışan, farklı öğrenme yöntemleri deneyimle(t)mek için çaba sarf eden herkese.

Baharı birlikte karşıladığımız bir günden
Acaba bu hızlı geçişe bir durup çocuklar açısından bir bakmamız mümkün olur mu? Küresel bir krizin tam içerisindeyken sabah uykudan uyanıp türlü ekranların başından çocukların eş anlamlı kelimeleri öğrenmesini beklemekte bir gariplik yok mu sizce de?

Çocukların sorusu ‘’Neden bu haldeyiz?’’ gibiyken, bizim sorularımızın Corona öncesinden geliyor. Belki sınıflarda olsak, belki bir dersin ortasında sorularını paylaşacak alanı bulabilme ihtimali olacak çocukların, katılımı artık daha da sınırlı. O yüzden buluşabildiğimiz tüm alanlarda çocukların sorularına yer verebilme, sistemleri kurarken bunu dahil edebilmeyi hayal ediyorum.

Onca emeği, çocuklara ve onların sorularına güvenerek planlayacağımız bir sistemi kurmaya ayırsak, bunun için çalışsak sizce de daha verimli olmaz mı? Çocuklarla paylaştığımız içeriklerin tıpkı hala okullardaymışız gibi devam ettirme çabasını anlıyorum. Bununla birlikte imkan yaratabildiğimiz kadarıyla çocukların ihtiyaçlarını duyarak ilerlemenin sorumluluğunuz olduğunu düşünüyor, tam da nasıl olacağını kestiremediğimiz geleceği, bu şekilde birlikte inşa edebileceğimize inanıyorum.

 Kaldığımız yerden değil, ihtiyaç duyduğumuz yerden birlikte devam etme umuduyla, Alya’nın verdiği ilhamla…

*Haber serisine ulaşmak için https://bianet.org/bianet/saglik/222823-ne-zaman-ozgur-olacagiz ‘ı ziyaret edebilirsiniz.

9 Nisan 2020 Perşembe

Özge - Evde doğayla bağlantı

Doğada hiçbir varlık tek başına değildir, her canlının etkilediği, etkilenmekte olduğu bir çevresi vardır. Doğa bilimleri, belirli bir alanda bulunan canlılarla çevrelerinin karşılıklı ilişkilerine ve bunların süregelen haline “ekosistem” adını veriyor. 
Canlıların hem birbirleri arasında hem de yaşadıkları çevreyle ilişkilerini inceleyen bilim dalına da “ekoloji” deniyor. 
Bu kavramlar üzerine düşünmek canlıların ilişkilerine, yaşadığımız bölgeye, beslenmemize, tüketim faaliyetlerimize bakarken bize bir bakış açısı sağlıyor. 
Karmaşık ve iç içe geçmiş sistemler dünyasında hayatımızın birden değiştiği, evde yeni rutinler oluşturduğumuz, alışkanlıklarımızı dönüştürmeye çalıştığımız bir izolasyon sürecinden geçiyoruz. 


Ekolojik bakış açısı bize, sistemdeki herhangi bir bileşende meydana gelen değişimin diğer bileşenleri doğrudan ya da dolaylı yollardan etkilediğini ve bunlardan bağımsız düşünülemeyeceğini söylüyor.
Yaşamış olduğumuz bu salgın sürecinde ekosistemlerin temel ilkelerinden biri olan 
“Her şey birbiriyle bağlantılıdır” ilkesini yaşayarak pek çok farklı alanda görüyor, deneyimliyoruz.
-Bulunduğumuz yerden çok çok uzak bir yerde insanın yaban hayata olan etkisinin çarpıcı sonuçları 3 ay önce haberlere düşerken şimdi neredeyse tüm dünya kendini bu gündemin ortasında buldu. 
-Korku ve endişeyle stoklar azaldı, üretim yavaşlayınca sevkiyat sekteye uğradı. Belki gün geldi temel bir ihtiyaca ulaşamaz olduk. Adil paylaşımın önemini hatırladık.
-İnsanlar evinde sosyal izolasyon sürecine girdi. Taşıt sayısı azaldı, trafik rahatladı. Ve hava şurada, şu yüzde oranında temiz haberleri gelmeye başladı. 
Balkon papatyalarındaki
örüntü ve düzen 
-Bazen parkta oynayan kuzulara güldük, bazen kanalda yüzen yunuslara. Ormanlarda neler oluyordur kimbilir dedik, girişler yasaklanınca. 
Karşılaştığımız bu beklenmedik süreç, yaptığımız planlar, kurduğumuz sistemlerin, politikaların aniden nasıl da boşa çıkabileceğini gösterdi.
Doğa; asıl yaşayan sistemlerin, canlılığın, dengenin, döngülerin varlığıyla kendini hatırlattı. 
Her şeyin doğrudan ya da dolaylı bir halde birbirine bağlı olduğu bu eşsiz düzenin parçasıyız. 


Ormanların tahribatı, biyolojik çeşitliliğin azalması, karbon salınımının artışı, artan tüketim faaliyetleri, ihtiyaç fazlası yapılan üretimler… Daha da fazlasının sayılabileceği, dünyanın eşiklerini aştığımızı gösteren bu faaliyetler bize duyduğumuzda büyük, ezberden cümleler olarak görünebilir. 
Ancak kendi biricik yaşamlarımızda dahi yaptığımız değişikliklerin çarpan etkisinin artmasıyla yeryüzüne ve gökyüzüne olan etkisini günden güne seyrediyoruz. İşin umutlu yanı, yeni dayanışma ağları örüyoruz, kendi yiyeceğimizi yetiştirmenin yollarını araştırıyoruz, tüketimlerimizde ihtiyaç ve istek ayrımını gözetiyoruz. 

Evimizde de bu ekolojik sistemleri fark edebileceğimiz, doğayla bağlantımızı güçlendireceğimiz pek çok olanak mevcut. Baharın gelmesiyle yeryüzünün bize sunduğu armağanları görmek elimizde. 
Penceremizden tüm bu armağanları fark edebileceğimiz bir dönem. Ekoloji Çemberi ile birlikte hazırlamış olduğumuz Ekoloji Takvimi’ni* takip edebiliriz. Zira şu günler, kırlangıç ve leylek fırtınalarını gösteriyor. Öte yandan tohumlar toprakla buluşuyor, güneşi gören filizleniyor. Gökyüzünde bir bulutlar toplanıyor, rüzgarlar uğulduyor, güneş açıyor, ağaçlar yeşeriyor. Bulunduğumuz bölgeye, coğrafyaya göre binbir farklı resimle görüyoruz gökyüzünü. Doğanın döngülerini izleyerek, takip ederek kendi yaşamımızı da onu gözeterek planlamaya çabalarsak ve bu süreç bittiğinde bunu sürdürmenin yollarını ararsak insanlık ve doğa arasındaki barışı güçlendirebiliriz diye umuyorum. 


Tüm bunları her birimizin sağlıkla, güvenli bir yuvada günlerini geçirebildiği hayaliyle yazıyorum, ancak biliyorum ki öyle değil. Hala temel ihtiyaçlarına ulaşacak durumu olmayan, evinde güvenli bir şekilde kalamayan, şiddete uğrayan veya sağlık imkanlarından yararlanamayan bireylerin varlığının hüznünü içimde taşıyorum. 
Birbirini gözeten, eşdeğerli ilişkileri besleyen, ihtiyacına yönelik destek veren, koruyan, adil paylaşan bir ülkenin özlemi hep içimde.

*2020 Ekoloji Takvimi’ni indirmek için: http://www.baskabirokulmumkun.net/2020-ekoloji-takvimi/



2 Nisan 2020 Perşembe

Uzaktan Eğitim - Gülesra



                    Bildiğiniz gibi Dünyaya yayılan salgın ile birlikte Türkiye’de de gerekli tedbirler alınmaya başlanmış ve bu tedbirler kapsamında 16 Marttan bu yana eğitime 1 hafta ara verilerek  30 Nisan a kadar  okullar kapatılmıştır.
O süreden  bu yana çocukların okuldan uzaklaşmaması için 1 haftalık aradan sonra Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı  TRT EBA TV ve EBA (Eğitim Bilişim Ağı)  üzerinden uzaktan eğitimler başlamıştır.  Harcanan emeği,yapılan işlerin, hazırlığın kıymetliliğini öncelikle belirtmek  isterim. Bununla birlikte yapılan bu hazırlığın içerik, teknik, ulaşılabilirlik, kapsayıcılık açısından güçlendirilmesi gerekliliği ; uzaktan eğitimle daha da görünür hale gelen eğitimde fırsat eşitliğini yaratmak, çocukların yüksek yararı  için neler yapılması gerektiğini yeniden önümüze koyup düşünmemizi gösterdi.

                 Bir çok öğretmenin en çok dile getirdiği konulardan biri ulaşılabilirliğiydi. Bu süreçte özellikle köylerde yaşanılan internet sorunları, çocukların evlerinde tablet veya bilgisayarlarının olmayışı benimde içinde olduğum bir çok öğretmeni tedirgin etti. Ebeveynlere telefonla ulaşmak tek tek durumu anlatmak en kötü EBA TV için ikna etmeye çalışmak başlıca bir süreçti. Bunları yaparken aynı zamanda çocuklarla bağlantımızı yenileyecek yeni stratejiler bulmaya çalışmak, onlara ses etmek, salgına dair yaşadıklarını hissettiklerini öğrenmeye çalışmak; tüm bunları yaparken bir taraftan da kendimizi güçlendirmeye çalışmak, salgını dünya ile birlikte yaşamış olmanın kaygısı ile kendimizi, ailemizi yakınlarımızı gözetmeye çalışmak oldukça zordu.   Bu kısıtlı imkanlar hatta imkansızlıklar baş gösterirken çoğu evde  bu sorun şıp diye çözülmüş,  hatta bir çok okulda  online sınıflar kurulmaya başlanmıştı bile.

                 Evde tableti veya bilgisayarı internet erişimi  olmayan çocuklar bir yana EBA TV kurmalarını sağlayabileceğimiz bir  iletişimi dahi  kuramadığımız çocuklar peki?
Ya da tüm çocukların bunlara ulaştığını varsayalım. Türkçe bilmeyen mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, görme-duyma yetisine dair engeli olan çocuklar, otizimli çocuklar, farklı gelişen çocuklar için sınıf kadar yaşayan ve interaktif olmayan bu durum  yeterince kapsayıcı mı?

Peki ya biz öğretmenler?

İhtiyaçlarımız, kendimize göre  durumu nasıl anlamlandırdığımız, yaşayabileceğimiz yüksek kaygı vb durumlar özel durumlarımız nedense ortadan kalkmış bir anda karantina günlerinin süper kahramanı olmuştuk.  
Kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak,   bir çok öğretmen arkadaşımdan duyduklarım, s.medyada gördüklerim; herkes kadar süreçten nasıl etkilendiğimizi gösteriyordu oysa.
Kronik hastalığı olan, uzakta sevdiklerinin hastalandığı haberini alan, cezaevi vb sebeplerden kaynaklı sevdiklerinden haber alamayan, evde kalmayı ilk defa deneyimleyen, ücretli veya özel okulda öğretmen olup maaşını alamayan, evde hasta veya 65 yaş üstü aile bireylerine bakan, evde çocuğu olan, evde otizmli çocuğu olan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan  öğretmenler. Belki de özel durumunu bilmediğim başkaca öğretmenler daha…

Bu paylaştıklarım kendimizi  nasıl da  gözetmemiz gerektiğini gösteriyordu. Biz güçlenmezsek, yaşadığımız kaygı daha da artarsa ; beslenme, yakınlık, destek, duygusal güvenlik, maddi güvenlik vb ihtiyaçlarımız gözetilmezse çocuklarla olan bağlantımız yeteri kadar sağlıklı ve güçlü bir zeminde olmayacaktır.

Tüm bu saydığım olumsuzluklar içinde ne yapabiliriz peki?

Ya da bu eşitsizlikleri ortadan kaldıracak neler yapılabilir?

Uzun uzun kalem kalem somut adımlar yazmayacağım bu defa. Sanırım benim açımdan bu kalem kalem, somut adımlara da bir çatı olacak tek bir durum var:
Katılımcı olmak.
Hangi yöntemi, çözümü, sistemi kurarsak kuralım, tüm bileşenlerini de içine alarak onlardan gelen fikirleri duymak, onların ihtiyaçlarını duyarak devam etmek kıymetli.  Yani katılımcı bir ilkeyle , tüm herkesi kapsayarak,  karşılıklı ihtiyaçları gözeterek ilerlemek mümkün.

Ben bu süreci nasıl yaşıyorum?

Merak edenler için kendi deneyimimden de söz edecek olursam;
Öncelikleri çocukların ebeveynlerini tek tek arayıp hallerini hatırlarını sordum. Türkçe bilmeyen ebeveynlerle  Kürtçe; Kürtçe nin de yeterli olmadığı yerde “Evet, Hayır” düzeyinde niyetimi paylaştım.  Uzaktan Eğitim den söz ederek ne kadarını yapabileceklerine dair bilgiler aldım. Çocuklarla konuşmak istediğimi ilettim. Hâla çalışan ebeveynler olduğu için akşam eve döndüklerinde ancak çocuklarla konuşabildim. Tek tek hallerini sordum. Kendimden söz ettim. Onları merak ettiğimi yaşanılanların sağlığımız için alınan tedbirlerden olduğundan söz ettim. Ara ara arayacağımı bağlantımızı devam ettireceğimizden söz ettim. Çocukların bilgisayarı,tableti online ulaşabileceğim her hangi bir araç olmadığı için akıllı telefonu olan ebeveyn,yakın akraba vb kişilerden rıza alarak  bir telefon uygulaması desteğiyle sohbet grubu kurdum.  Kendi halimi paylaştığım, sürece dair bilgileri anlattığım videolarımı çekip grupla paylaşmaya başladım. Tabii  Suriye’den gelen öğrencilerim olduğundan videoları çift dilli çektim. Konuşma ve duymaya dair dezavantajlı olan bir öğrencim için ise ablasının desteğiyle durumu aktarmaya çalıştım.
 Burada tek niyetim çocuklarla bağlantıda kalmaktı. Halimizi hatırımızı sormak, neler yaşadığımızı bilmek. Çocuklardan da imkanları doğrultusunda geribildirimler alıyorum. Gelen cümleler mutlu ediyor beni. Kendi halini videoya çekip atan bile var. Okulu özlediklerini duyuyorum sık sık.  
Okuldayken güne başlamak için “Nasılsın?” çemberi ile günü bitirirken “Günümüz nasıl geçti, paylaşmak istediğimiz bir durum var mı?” diyerek kapanış çemberi yapardık. Şimdi bunu düzenli yapamayız belki ama yine bir rutinimiz olsun diye hafta bir telefondan  “Nasılsın?” çemberi yapmaya niyetlendim.  Tam bir çember olmasa da bir rutin olması kıymetli bence. 

Bu sırada kendimi güçlendirmeyi de ihmal etmedim. Özellikle yukarıda öğretmenlere dair saydığım bir çok durumu yaşayan biri olarak uçakta verilen oksijen maskesini söylenilen gibi önce kendime takmaya çabalıyorum.
Neler mi yapıyorum?
Rutinlerime, evdeki vakit geçirme hallerime değinmeyeceğim.
Öncelikle haftada en az bir defa empatik destek almaya çalışıyorum. Özge’ye, Özenç’e, Halime’ye, Deniz’e, Shabnam’a kalpten şükranım var. Dostlarımla yaptığım düzenli görüşmeler, geniş ailemle bağlantıda kalmak yine iyi hissettiriyor. Toplumsal sorunlara dair kolektif emekle çalışma yürüten topluluklarla çalışıyorum. Bir nebze de olsa destek olabilmek  umut aşılıyor.
Tüm bunlarla birlikte en çok da üretmek. Bir şeylerin dönüşeceğine olan inancımla üretmek…
Yeterli mi ya da yetiyor mu gerçekten bilmiyorum. Özellikle toplumsal durumlar karşısındaki  çaresizliğim sanırım  baki.
Ucundan kıyısından elimden ne gelirse yapmaya çabalasam da insanız, düşüyoruz.  Yüzünü güldüremediğim her niyet için yas tutmaya sığınıyorum.

Düzeltme : Dün akşam ücretli öğretmenlerin maaşını alacağına dair bir haber ve aileler için Psikolojiik danışmanlık hattı kurulduğuna dair bir haber geçti. Diğer sorunlarında bir an önce çözülmesini; sağlıklı ve güzel bir baharı umutla diliyorum.

NOT 1:
Koronavirüs salgınından kendimizi, çevremizi ve toplumu korumak için uyguladığımız fiziksel izolasyon sürecinde, bağlantı kurmak, birbirimizi dinlemek ve birlikteliği hatırlamak için Şiddetsiz İletişim paylaşan 40'ı aşkın kişi gönüllü online çemberler düzenliyor. Ayrıntılı bilgi almak isteyen ya da katılmak isteyenler için link bırakıyorum.


https://www.siddetsiziletisim.com/dinlemecemberleri

NOT 2 : Yazıda kullandığım görsel Covid-19 salgını sırasında çocukların, gençlerin ve ailelerin ruh sağlığını desteklemek; baş etme becerilerini psikolojik iyilik hali ve dayanıklıklarını arttırmak için Türkiye Çocuk Ve Genç Psikiyatrisi Derneği tarafından oluşturulmuş rehberden alıntıdır. Görselde ki tüm başlıklar kendimizi güçlendiren yöntemler  olarak da büyük önem taşımaktadır. 
Ayrıntılı incelemek isteyenler için link bırakıyorum.

http://www.cogepder.org.tr/images/covid-19-rehber.pdf