25 Aralık 2019 Çarşamba

Çocuk ve Mekan

Bu ay Çocukla Barış’ta Güncel Yazılar bölümünde konumuz “Çocuk ve Mekan”dı. Üç hafta boyunca yazılarımızda çocuklarla paylaştığımız öğrenme ortamlarında çocukların mekanla kurduğu ilişkiye, bunların katılımla ve çocukların ihtiyaçlarıyla bağlantısına, kendi çocukluğumuzda mekanların bizim için anlamına, öğretmen olarak özlemini duyduğumuz sınıf ve oyun ortamlarına daha yakından baktık. 
Çocuk ve mekan konusu yazılarla gündemimize girmişken Barış Kütüphanesi için de bir liste yapmak istedik. İçerisinde mekan algımıza fark yaklaşımlar, çocuklarla okurken keyif alabileceğimiz hikayeler, konu ile ilgili araştırmacılar, çekilmiş kısa filmler var. 


Niyetimiz çocuklarla paylaştığımız alanlara bir de “mekan” odağında, çocukların ihtiyaçlarına nasıl karşılık geldiği konusunda yaklaşmak. Konuya küçük bir giriş niteliğinde olan bu listenin devamının gelmesini ümit ediyoruz. Sizlere de ilham olması dileğiyle...


1)Gölge 
Resimleyen: Suzy Lee
Meav Yayıncılık
Önceki listelerimizde yer vermiş olduğumuz Dalga adlı kitabın yazarından yine sessiz bir yolculukla karşı karşıyayız. Bir depoda başlayan kitap türlü maceralarla devam ediyor. “Gölge” sayesinde. Ormanlar, kurtlar… Çocuğun başından geçenler bir “yemek hazır” sesiyle sona eriyor ve “klik”. Hala depodayız. Eşyalar üst üste ancak küçük kızın hayalgücüyle bambaşka diyarlara bir yolculuk oluyor. 
Mekana bu gözle bakmak, yaratıcılığı beslemek için iyi bir araç. Çok basit öğelerle çocuklarla kendinize inanılmaz dünyalar oluşturabilirsiniz. Hayalgücüyle birlikte mekanlar sınırsız. 


2)Ada
Yazan ve Resimleyen: Mark Janessen
Can Çocuk Yayınları
Ada, kocaman baskısıyla bir rüya gibi. Çocuklukta “ev” dediğiniz yeri hatırlayın. Duvarları, penceresi, bahçesi, çatısı... Denizin üzerinde geçen bu hikayede mekan olarak bir kulübe görsek de, çevresinde gelişen olaylar çok farklı. Kutup ayılarının gezdiği, kuşların göç ettiği, balıkların dans ettiği bir yer. Sophie’nin babası ve köpeğiyle bir adanın üzerinde geçirdiği günler yeryüzünün uçsuz bucaksız çeşitliliğini hatırlatıyor. 

En çok vakit geçirdiğimiz mekan; ev, yuva. Bir deniz kaplumbağasının üzerinde olduğunu düşünün. Nasıl hissettirirdi bu? Hareketli mi gelir di, kuşku mu uyandırırdı, özgür mü hissettirirdi? 

Bu sıcacık öykü gibi başka kitaplarını da bizimle paylaşan Can Çocuk’a buradan teşekkür ederiz.


3)Kırmızı Ringa
Yazan:Gonzalo Moure
Resimleyen:Alicia Varela
Sarıgaga Yayıncılık
Kırmızı Ringa bugüne kadar gördüklerimizden farklı bir kitap kurgusu yaratıyor. Art arda sıralanan illüstrasyonlarda kalabalık bir park alanı görüyoruz. Sayfalar ilerledikçe hikayeler gelişiyor. Aynı parkta yaşanan ancak sadece senin gördüğün hikayeleri okumak içinse yayınevi bir e-mail adresi bırakmış kitabın sayfalarına. Devamında kendi gördükleri hikayeleri yazmışlar. 
Bizim bu listede Kırmızı Ringa’ya yer verme sebebimiz ise yine mekana farklı bir bakış açısı sunmak. Parkta geçen zaman boyunca neler olduğunu incelediğinizde insanların mekanla kurduğu ilişkiye yakından bakabilirsiniz. Bir ağaç biri için yaslanıp kitap okuma yeri, biri için saklanma şekli. Çocukların oyun bahçesindeki halleri, açık alanların birbirini tanımayan insanları bir araya getirme şekli. Biz yazılarımızda çocuk parklarının güvenliği, çocuklar için uygun olma kriterlerini incelemişken sizler çocuklarla kitap boyunca neler olduğuna birlikte bakıp değerlendirebilir, üzerine hikayeler yazabilirsiniz. 


4)Taşradan Öyküler
Yazan ve Resimleyen:Shaun Tan
Desen Yayınları 
Çocuk ve Mekan konusunda yazacakken aklımıza gelen ilk isimlerden bir oldu Shaun Tan. Çünkü yarattığı mekanlar fantastik öğelerle çocuklarla dünyamızı zenginleştirdi bugüne dek. 
Yazı serimizde ve birazdan göreceğiniz video ve belgesellerde çocukların mekanla ilişkisine bir bakış, mekanları çocuk dostu bir hale getirebilmek için de öneriler var.
Paylaşmış olduğumuz çocuk kitaplarında ise amacımız çocukların hayal gücünü besleyen, mekan odaklı konuştuğumuzda farkına varacakları pek çok noktanın olduğu örnekler var. 
Taşradan Öyküler’de gündelik yaşamın ayrıntıları Shaun Tan’ın kendi özgü üslubuyla büyülü bir gerçeklikte kaleme alınmış. 


Bizim listeye alma sebebimiz ise farklı tekniklerdeki çizimleri. Örneğin “Eric”. O ufacık boyuyla evdeki eşyalar ona nasıl görünüyor olabilir, mekanı sizce nasıl algılar kendi gözlerinden?
“Hiçbir ülke” ve “Dal parçaları”... Her biri hayal gücümüzün sınırlarını zorluyor. Evlerin avlularına, ağaçların dallarına bakış açımızı değiştiriyor. 
5) Mekanda Adalet Ve Çocuk
Yayın : Beyond.İstanbul
Mekanda Adalet Derneği'nin yayını olan Beyond.İstanbul‘un 2. sayısı olarak çıkan bu çalışma bizi çocuk ve mekanla ilgili derinlikli düşünmeye sevk ediyor. Çocukların çocukluk deneyimlerini etkileyen mekanı, hak temelli bir yaklaşımla yeniden ele alan bir çalışma. Kitap bize, çocukların ilişkide olduğu; mahalle,sokak, sınıf, köy, park gibi mekanların çocuğun insan hakları temelinde nasıl yapılandırılabileceğine dair fikir verirken “her çocuğun çocukluk hakkı”nı ele alarak adil, katılımcı, doğayla barışık bir mekanı Türkiye’deki deneyimlerle aktarıyor.   
6) 95 cm: Mega Kentin Mini Yurttaşları
Bu belgesel film de Mekanda Adalet Derneği’nden, sürdürdükleri çocuk çalışmaları kapsamında, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkını İstanbul’un farklı yerlerinde dört çocuğun gözünden anlayıp anlatmayı amaçlayan bir çalışma. Çocuğun gözünden derken, gerçek anlamıyla, 95 cm’den.
Hazırlanması yaklaşık iki yıl süren 95 cm için bir de youtube kanalı açmışlar. Burada fragmanların dışında, fikir verebilecek kısa videolar mevcut.
MAD, ürettiği filmleri kültürel üretim olmalarının yanında pedagojik araçlar olarak da gördüğünü ifade ediyor ve ebeveynler, öğretmenler ve yerel yönetimler tarafından çocuklarla birlikte daha adil kentler inşaası için bir eğitim ve tartışma aracı olarak kullanılmasını amaçlıyor. 


7) Kent ve Çocuk: Çocuk ve çocukluğa odaklanan şehircilik girişimi

Bu konuda biraz daha fikir sahibi olmak isteyenler için bir sunum var sırada. Kent ve Çocuk Girişimi’nden Gizem Kıygı ve Başak İncekara’nın MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama bölümü tarafından düzenlenen bu seminerde, çocuk ve çocukluğa odaklanan şehircilik için neler yaptıklarından uzun uzun, somut örneklerle bahsediyorlar. Özellikle çocuklarla yaptıkları atölyelerin görsel ve videoları ile, çocuk ve yetişkinlerin mekanı algılama biçiminin farklarına ve bunun nedenlerine değindiği paylaşımlar, atıfta bulunduğu kaynaklar ilham verici. Derinleşmek isteyeni iyi sorularla karşılaştıran ekibin emeklerine müteşekkiriz.


8) Katil Parklar 
Yazan : Ömer Kanıpak
Bu defa kitap yerine bir yazının künyesini yazmak istedik. İstanbul Art News’in Aralık 2014 sayısında yayınlanan bu yazı, park ve oyun alanlarını tarihsel bir bakışla inceleyerek oyun alanlarının yetişkin algısıyla  2. Dünya Savaşı'ndan günümüze nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Bir mimarın Van Eyck‘in

“Oyun Alanları ve Kent” kitabından da ilham alarak yazdığı bu yazı, bize de ilham vererek çocukların oyun alanlarına dair yaratıcılık ve hayal gücü çerçevesinde yeniden düşünmemizi sağlıyor. 

18 Aralık 2019 Çarşamba

Çocuk ve Mekan - Özenç


Çocuk ve mekan…Yazmak için bu konuyu seçtiğimizde heyecanlandığımı hatırlıyorum. Mekan üzerine düşünmek, mekan üzerine çocuklarla çalışmak sınıf ve okul ölçeğinde bir süredir deneyimlediğim alanlar. Baktığımda Çocukla Barış'a konu olmuş her kavram ile o kadar bağlantılı ki: Duygu ve ihtiyaçlar, güven ve güvenlik, çocuk algısı ve hakları, çocuk katılımı, birlikte yaşam, barış… Her birinin içinde var, her biri onunla var. Çocukların bizden, bizim sesimizden, sözümüzden, belki de özenle hazırladığımız planlarımızdan önce buluştuğu yer sınıflar. Acaba bir mekan olarak sınıf ne diyor çocuklara?

Bu sorunun cevabını kendi çocukluğumda aradığımda,
  •          Arka arkaya dizilmiş ağır sıralar: Fazla hareket etmeyin, mümkünse durun. Birbirinize değil, öğretmeninize bakın.
  •         Öğretmen masası: Buraya uzaklığın, değerinle doğru orantılı, buraya yakın olmayı haketmeye çalış.
  •          Panolar: Belirli gün ve haftalar vardır, bunları sen belirleyemezsin, onlar belirlidir. Yazman için yazının güzel olması gerekir.
  •          Tahta: Sadece öğretmen yanına çağırdığında yazman için, ne yazacağını bilmeyene, ona giden yol bir ömür gelebilir. Tenefüste yazarsan da anca boyunun yettiği yere kadar.
  •           Matbuu sınıf kuralları: Kim olursan ol, bu kurallar aynıdır. Uymazsan, uyumsuzsundur.
  •          Boy kilo grafiği: Gelişimin ile ilgili önemsenen şey, sayılarla ölçülenlerdir.


Mekan genel olarak bunları söylüyor bana. Tabii ki, sınıfta olanları sıralamaya devam edebilirim ama olanlar kadar, olmayanların da ifade ettiklerine bakmak istiyorum. Ne özlüyordum sınıfta?

  •           Biraz boşluk, biraz alan: Hareket edebilirsin, oynayabilirsin.
  •           Halı: Ayakkabısız bir alan, biraz sıcaklık isteyebilirsin.
  •           Benim taşıyabileceğim sıra/masalar: İhtiyaçlarına göre değişiklik yapabilirsin, varlığın bu sınıfta bir şeyleri değiştirebilir.
  •           Minder: Daha rahat olmak isteyebilirsin.
  •           Boyuma uygun yazabileceğim tahta ya da pano: Kendini ifade edebilirsin.
  •           İzin almayı beklemediğim ve seçme hakkına sahip olduğum bir kitaplık: Keşfedebilirsin, merak ettiklerinle ilgilenmek senin hakkın.


      Pek tabii ki, burası da devam eder ancak niyetimi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Sınıflar konuşur, içinde olanlar ve olmayanlarla. Hem de her gün, neredeyse günün yarısı kadar, bir çocuğun hafızası kadar.
Sınıflarımıza, çocuklarla paylaştığımız mekanlara bir de bu gözle bakıp, kendimize soralım derim: Biz ne söylemek istiyoruz çocuklara?



10 Aralık 2019 Salı

Çocuk ve Mekan - Özge

Çocukla Barış yolculuğu ilk zamanlar benim için ikiye ayrılıyordu. İlk yolda kendi deneyimlerim üzerinden gidiyor, günlüklerle kendimi gözlemliyordum. İkinci yolda ise çocuklarla çalışanlara kaynaklar sunmak, birlikte buluşmalar yapmak, paylaşmak için biriktiriyordum. 
Sonrasında baktım ki yollar birbirine çıkıyor, blogun başında da yazdığı gibi barışın kendisi bir yol oluyor. Bu yıl yazmaya başladığımız “Güncel Yazılar”ın böyle bir etkisi oldu bende. Bu ay yazacaklarım da kendi çocukluğumdan geçen yollara uğrayacak. Gülesra’nın başlattığı Çocuk ve Mekan serisine devam ediyorum ben de.


“Çocukluk” dendiği an mekanlara giriyorum çıkıyorum zihnimde. Çocuk gözümle neredeyim, kokusu, rengi, boyutları anılarda yerini almış. (Yıllar sonra Meraklı Kedi İlkokulu’nda çocuklarla bir film izledim, biriktirdiğim anılara ve mekanlara dair her şey netleştir sanki. Filmin adı Ters Yüz (Inside Out) hatırla(t)mak için iliştiriyorum kenara.)
Dünya Çocuk Günü yazımda “gözlerinizi kapatıp bir anınızı hatırlayın, çocukluğunuzda sık sık gittiğiniz bir yer” demiştim. Çocuklukta doğaya açılan kapıları hatırlayarak. Şimdi dilerseniz bir nefeslenip girmiş olduğunuz ilk sınıfı, ilk okulu hatırlayın. Hatırlayabilmek için anı çekmecelerini yavaş yavaş karıştırmak gerek. Neler kalmış hatırınızda? Hangi duygular canlandı günlerinizi geçirdiğiniz bu mekanı hatırlayınca?


Çocuklara dair bir hayalin peşinden gittiğimde çaldığım ilk kapı: kendi çocukluğum. Ben zihnimden silinmeyen anasınıfımı düşündüğümde çocuklarla nasıl bir mekan paylaşmak istediğim konusunda daha kolay netleşiyorum. 6 yaşında bir çocuk, her gün o kapıdan giriyor. İlkokulun tüm su borularının geçtiği, kışın harıl harıl yanan kazan dairesinin yanında bir sınıf. Hoşuma giden şey “patiklerimiz”. Halıyla kaplı sınıf, evde hissettiriyor. Daha sonra hiçbir sınıfımda bu sıcaklığı bulamıyorum. Büyük dilimlerden oluşan masalar yan yana geldiğinde çember oluşturarak grup çalışması yapmamızı sağlıyor. Ancak çok ağır ve hantallar. 
Durdukça zihnimde canlanıyor; mekanın orada geçirdiğim zamana, oynadığım oyunlara, duygularıma olan etkisi en belirleyici faktörlerden. Bu hafta Öğretmen Köyümüze açtığımız İhtiyaç Kumbarası’nda konuştuğumuz “eşdeğerlilik” ihtiyacı şunu fark etmemi sağladı: -Çocuklarla paylaştığımız mekanda birbirimize ayrılan alanlar ne kadar?
-Mekanın tümünü güvenlik çerçevesinde birlikte kullanabiliyor muyuz?
-Bu mekan çocukların fiziksel ve duygusal güvenliğini karşılıyor mu?


Devamında Gülesra’nın geçtiğimiz hafta okulundan verdiği örnekler oldukça çarpıcı olduğundan ben rotamı doğaya çeviriyorum şimdi. 
Okullarda bostanların, permakültür kulüplerinin kurulduğu, orman saatlerinin yer aldığı, bahçelerin canlandığı, sınıflarda tohumların filizlendiği zamanlar...Bu konuya daha çok eğilme ve kaynak bulma, içerik geliştirme niyetindeyim. 
Meraklı Kedi İlkokulu'nda çocuklarla birlikte
Herkes İçin 
Mimarlık ekibinin desteğiyle
düzenlediğimiz bahçe
-Çocuklar tarafından gerçekleştirilen çevresel planlama, tasarım ve yapılandırma
-Çocukların kendi çevrelerini planlaması, tasarlaması ve inşası
-Okul bahçelerinin tasarlanması ve inşası


Bu 3 başlık geçtiğimiz ay da bahsettiğim Roger Hart’ın Çocukların Katılımı kitabından. Farklı ülkelerde çocuklarla planlanan süreçlerden bahsediyor. Kendi doğamıza yöremize uygun, katılımın odağında çocuklarla yapabileceğimiz öyle çok şey var ki, yaşadığı alanda söz sahibi olan, doğanın ilkelerini gözeten bir çocuğun okul hayatını anımsadığı an içinde hangi duygular canlanır? Ben buradan gittiğim yolda “barış”ı görebiliyorum.
Çocukların yaşadığı mekanlarda, okullarda ekolojik anlayışı ve sürdürülebilirliği yaşatabildiğimiz, çocuklarla paylaşarak yeşertebildiğimiz alanların çoğalmasını hayal ediyorum ve çocukların yaşadığı tüm mekanlara onların gözünden bakmayı kendime hatırlatmak istiyorum. 

4 Aralık 2019 Çarşamba

Çocuk ve Mekan - Gülesra


“Çocuklar düşünülmeden yapıldıysa orası yetişkin vatandaşlar için de uygun değildir, o zaman zaten iyi bir şehir değildir.” Van Eyck

         Bu cümleyi okurken bunu öğrenme ortamlarımız ile ilişkilendirip, çocuklarla olan ilişkimize bir de mekansal olarak bakmanın kıymetli olabileceğini düşündüm.

        Yaklaşık 10 yıldır devlet okullarında -ekseriye köy okullarında- çalışmış; hâlâ birleştirilmiş sınıfı olan bir okulda  çalışan bir öğretmenim.
Bu sebeple çocukların mekanla olan ilişkisine bir öğrenme ortamı olan okullar cephesinden paylaşmaya çalışacağım.

        Öncelikle çocuklar için çevrenin/mekanın sosyal-duyusal gelişimine olan büyük katkısını ve bununla birlikte öğrenmeye olan olumlu etkisini bilmek gerekir. Bu yüzden çocukların öğretmen dışında ilişkide olduğu fiziksel ortamı eş değerli,adil, katılımcı, etkileşimli ve hak temelli  bir düzenle kurgulamak, çocukların okul içindeki yaşama ve gelişmesini destekleyecektir. Yine hak temelli bir açıdan çocuk katılımının önemini hatırlayarak çocukların kendi öğrenme alanlarını kendi ihtiyaçlarına göre kurgulaması, kullanması demokratik bir okul kültürüne katkı sağlayacaktır.
      Yıllarca okullarda kendini var etmiş geleneksel  eğitim sistemi, yönetmeliklerle değişmiş olsa da, fiziksel mekana da yansıyan tarafıyla  maalesef   hâlâ izlerini taşımaktadır. Etkileşimi engelleyen,sadece dinleyen pozisyonunda olan, birbirinin enselerini gören bir oturma biçiminden tutun da öğretmeni rehber değil iktidar yapan, tahta yanından ayrılmayan öğretmen masalarına; kullanılmayan Fen-Teknoloji odalarına, “çocuklar kesin bozar” denilerek denetimsiz giremediği kilitli bilgisayar sınıflarına, “düzen-temizlik-güven” kaygısıyla rahatlıkla kullanılamayan  kütüphanelere kadar hâlâ varlığını sürdürüyor. Ve yine Okul bahçelerinde oyun alanlarının azlığı, var olanın otopark olarak kullanımı, girilemeyen bahçelerin/parkların ve  çocukların değil nesnelerin hareket ettiği  düzeneklerinin oluşu  sadece okul içinde değil okul dışında da “yetişkin odaklı” kurgulanan bir fiziksel ortamın devam ettiğini gösteriyor. 
           

Yetişkin odaklı diyorum çünkü tüm bu mekanların kullanım şartları ya da fiziksel ortamın kurgusu tamamen öğretmen veya idarecilerin kaygılarını azaltmak ve onları kolaylaştırmasına katkı koyması adına düzenleniyor. Bu mekanlar çocuklar için erişilemeyenler yerler olarak kalıyor. Bu da çocukların  merak duygusunun, keşif ihtiyacının ve öğrenme sürecinin önünde bir bariyer oluyor.
          Empati kurmaya çalışarak yetişkinlerin ihtiyaçlarını görmeye çalışsak da, çocukların ihtiyaçlarını görmezden gelen bu dikey ve tek yönlü ilişki halinin, çocuklarla kurulan “öğrenme temelli” ilişkiye katkısı olmadığını  en önemlisi çocuk hakları açısından hak temelli bir yaklaşım olmadığını belirtmek gerekiyor.
         Bununla birlikte okullardaki dersliklerin küçük oluşu ya da  kalabalık sınıfların zorluğu bize nasıl bir sınıf ortamı kurgulamamız gerektiği konusunda endişeye düşürebilir. Çocukları dinlemek, onların ihtiyaçlarıyla bağlantıda kalmak, kendilerini rahat hissettikleri, edilgen olmadıkları bir fiziksel düzenleme  kurgulamak bizi destekleyen bir güç olacaktır. Sadece sıraların çember ya da grup şeklinde düzenlenmesi, tahtanın bulunduğu duvarla birlikte diğer duvarların da aktif kullanılması gibi küçük dokunuşlar bile eşitlikçi ve adil bir sınıf ortamına büyük katkı sağlayacaktır. Ya da sık sık içimizden  “Çocuklar kitaplara/Fen-Lab. Malzemelerine/bahçeye/parka zarar veriyor.” Cümleleri de geçebilir ve kaygılanabiliriz.  Burada, çocukların okula aidiyet geliştirmesinin bir süreç olduğunu kendimize  hatırlatmak gerekir. Zamanla kurulan bağlantı ve karşılıklı güvenin oluşması, çocukların söz haklarının olduğu, konuşabildikleri, fikirlerini rahatlıkla ifade edebildikleri ve fikirlerinin bir şeyleri dönüştürebildiği bir ortam,  okulda birlikte yapılan anlaşmalar, en önemlisi hiyerarşik olmayan çift yönlü bir ilişki bu kaygıyı ortadan kaldıracaktır.
         Çocuklar yaşayarak, deneyimleyerek okulda birlikte bir kültür oluşturacaktır.