28 Mart 2019 Perşembe

İhtiyaç Kumbarası'nda Bu Ay : Empati

Özenç'ten Kumbara'ya:

Empati...Uzuun ihtiyaç listelerinde altı çizili yere sahip olan, sadece bir ihtiyaç değil, bağlantı kurma stratejisi olarak da içimizde yaşayan empati.

Çocuklarla çalışırken, empati paylaşması kolay bir kavram değildi benim için. Hissi tamam da, anlamını ifade ediş biçimi için bir başlangıç noktası aradım kendime. Topluluğumuz arasında  yaşanmış örnek bir olayı sıcağı sıcağına ya da sonradan hatırlatarak çembere getirme ile başladım.
Sonrasında da okuduğumuz kitaplar, hikayelerdeki karakterler yardımcı oldu. Kendisi ya da yakını olduğu biri dışındaki örneklere aşina oldular böylece. Dağarcık geliştikçe de, örnek durumlar verip role girme oyunları ile devam ettik.

Bu süreçte gördüm ki, empati pek çok duygu ve ihtiyacı konuşmaya, bağlantı kurmaya, onarmaya, güçlendirmeye çok müsait bir zemin.

Bu süreçte, çocuklara ‘’empati nedir, neye benzer?’’ diye sormuştum, onları paylaşmak istiyorum.

  • Birbirini anlamak
  • Kabul etmesen de anlamaya çalışmak
  • İçinde sevgi taşımak
  • Kalplerin el ele tutuşması
  • Gittikçe büyüyen bir kalp
  • Anlaşmayı öğrenmek



x

Onlar paylaştıkça çok sevindim, gelişimlerinin tanığı olduğum için çok şanslı hissettim kendimi. Bununla birlikte paylaşımları bana hep başkasına empati duymayı ifade etmişti. Hep böyle mi olur, kendine empati hep sonradan mı öğrenilir diye sordum kendime, kendi öğrenme yolculuğumu referans alarak. Sonrasını pek de düşünmeden sordum: ‘’empatiyi başka nasıl kurabiliriz?’’

  • Ağaçlarla
  • Hayvanlarla
  • Doğadaki her şeyle
  • Bizden önce yaşayan insanlarla
  • Nesnelerle

Nesneler ile ilgili kısım biraz tartışıldı ama bir canı olması gerekir, karşılıklı olması gerekir gibi argümanlar paylaştılar, bir kısmı da bunlara gerek olmadığını, bizim tahmin edebileceğimizi ve ona göre davranabileceğimizi söylediler.
Açıkçası ben bu kısımların dinleyicisiydim, aklım daha çok ‘’kendimiz ile’’ cevabının gelmemiş olmasındaydı. Şimdilerde kendine empati üzerine çalışmaya başladık, içimde burayı atlamadan önümüze almanın huzuruyla.

Özge'den Kumbara'ya:

Empati, şiddetsiz iletişimle hayatıma girdiğimde aklımda belli başlı ezberleri olan, tanımların
kalıplarında yer alan bir kelimeydi.
Zamanla görüyorum ki kalp kaslarımı açan, kendimle ve çevremle bağlantımı güçlendiren,
beni upuzun bir yola sürükleyen anlamı gittikçe büyüyen bir kelime şimdi.
Öğretmenliğimde bana yoldaş olan Özenç ve Gülesra ile buluşmam bir “empati buddy”
grubu ile oldu. Tam olarak ne yapacağımızı bilemediğim o günlerde şimdi “iyi ki” diyorum. Bir
araya getirmiş bizi.

Bu yıl empati konusunda derinleştikçe, deneyimledikçe fark ettim ki bu benim
tanımladığımdan da farklı bir şey. Tanımı beyin söylüyor, dudak okuyor. Ancak empati
öylesine kalpten geçiyor ki, merak istiyor. Önce kendi halime, “şimdi ne hissediyorum, neden
böyle hissediyorum, ne yapsam iyi gelir?” diye…Sonra karşımdakine, “acaba şimdi hali nasıl, neye ihtiyacı olabilir?” ya da bir başkasına yine aynı pusula sorularla kalpten bir bağlantı kurma isteği ile.


Çocuklarla paylaştığım alanda beklentilerim ilk zamanlar
büyüktü. “Empati” deyince çocukların bunu hayata geçirdiği,
hakkında iki cümle kurabildiği bir zaman bekliyordum. Sonra
fark ettim ki, büyük beklentiler içine giriyorum. Burada Sura
Hart’ın önerdiği minik adımları hatırlattım kendime.
Empatinin gerekliliklerine baktım. Her biri zaten öyle büyük
kazanımlar içeriyor ki... Dinleme; kendi içimizi ve birbirimizi
dinleyebilelim. Duygular; şu anda içimde olanların ne kadar
farkındayım, hislerimi adlandırabiliyor muyum, onları tanıyor
muyum? İhtiyaçlar; ne kadar bağ kurabiliyorum, farkında
mıyım aradığım şeyin…Tüm bunların farkına varabilmek,
karşındakiyle paylaşmak derin bir duyma, dinleme, duyulma
süreci bu. Seçim ve ricaları da sunabiliyorsak öğrenme
yolculuğuna derinlik katıyor, bunu deneyimliyorum.
Ben de öğreniyorum, bu yolda derinleştikçe. Minik minik
adımlarla empatinin tadına bakmak, meyveleriyle
beslenmeye niyet ediyorum.

25 Mart 2019 Pazartesi

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü Mart II

Sura Hart ne diyor?


Öğrencilerinizin üzerinde cezalandırıcı güç kullanmamaya karar vermek kendi ihtiyaçlarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez. İlişki tabanlı bir sınıfta, herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak stratejiler bulma niyeti ile her bir kişinin ihtiyacı dikkate alınır.
İnsanları veya şeyleri korumak için güce ihtiyaç duyulan zamanlar vardır. Sınıfınızda yanlış bir şey yapmış birini cezalandırmak için mi, yoksa sizin ve grubun değer verdiği şeyleri korumak için mi güç kullanıyorsunuz?


Ben ne düşünüyorum?

Aklıma ilk gelen denge oluyor. Kendi ihtiyaçlarım ile çocukların ihtiyaçlarını düşününce dengeyi bulabiliyor muyum? Yoksa kendi ihtiyaçlarıma tutunup, çocuklarınkini gözetemeyip suçlu, çocuklarınkine odaklanıp kendimi unutunca da çaresiz mi hissediyorum?

Açıkçası ara ara ikisi de oluyor ama tabii ki dengede de buluşuyoruz. Her iki yöne de bozulan dengeler, tekrar ortada buluşabilmek için bir öğrenme. Çünkü huzurlu, şefkatli bir öğrenme ortamı tam da ortada, duygusal güvenliğin kalbi orası. Çocuklar deyince de yekpare bir topluluktan bahsetmiyoruz, ilgi ve ihtiyaçları farklı. Dolayısıyla çocukların ihtiyaçları derken de  hepsininki karşılanmış olmuyor, orası da karışıyor. Aslında çocuklar da her birinin gözetileceği bir öğrenme ortamını özlüyor. Okulu, sınıfları birlikte yaşamayı öğrendiğimiz bir yere dönüştürebilir miyiz? Burada dengeleri bulabilmenin, her birimiz için duygusal güvenliği olan bir zemin hazırlamanın öncelikle benim sorumluluğum olduğunu düşünüyorum, gücümü bunun için kullanmayı kıymetli buluyorum. Gücü nasıl ve ne için kullandığımız, her birimizin ihtiyaçlarının gözetildiği bir ortamın pusulası adeta. 

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

Karşılanan ihtiyaçların dengesi, koruyucu güç-cezalandırıcı güç ayrımı, nihayetinde gücü birlikte kullanabilme...Bunlar, bana göre sınıfta birlikte yaşamın temellerinden. Daha önce yazdığım gibi, öncelikle öğretmenin sorumluluğu ancak yalnızca öğretmenin değil. Yalnızca öğretmenin olması, niyetimiz ile çelişkili. Çocukların da bu farkındalığa sahip olması, sorumluluğu paylaşmamız ve birlikte güçlenmemiz için, süreci hep görünür kılmak, takibi kolaylaştırmak ve geribildirime alan açmayı hedef olarak koydum. Birlikte nasıl yaşamak ve öğrenmek istiyoruz? başlıklı dinamik duvar panosu, anlaşma posteri ve günlük işbölümü materyali bu süreci çokça kolaylaştırdı. Geribildirime alan açmak için belli aralıklarla çemberde her biri için birlikte yaşam vizyonumuzun, iş  bölümümüzün nasıl gittiğini sordum.Başta iyi-kötü gibi cevaplar alsam da, giderek ifadeler zenginleşti.

- İş bölümünde o günkü işini tam yapmayanlar oluyor, bunu nasıl çözelim?
- Ara ara hep birlikte yemek  yemek benim çok hoşuma gitti, her ay bir tane yapalım mı?

Geribildirim ve alan açmak, benim kendi öğrenme yolculuğumu da kolaylaştırıyor, sınıf topluluğunda da bunun karşılığı olduğunu görmek rahatlatıcı.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Yaptıklarımıza düzenli bir şekilde devam etmeyi düşünüyorum. Birlikte yaşamı, birlikte mümkün kılma yolunda ilerlemenin keyfini kutlama ihtiyacım oldu bunu yazarken. Çocuklarla kutlamalar planlama peşindeyim.









12 Mart 2019 Salı

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü Mart I

Sura Hart ne diyor?
Çocukları dikkatle dinlemek onların dediklerine değer verdiğimizi ve onları ciddiye aldığımızı gösterir. Dinlemek öğrencilerin anlayış, bağlantı ve güven ihtiyaçlarını karşılar. Eğer bir sınıfta tek bir değişiklik yapabilecekseniz, daha fazla dinlemek belki de yapabileceğiniz en önemli değişikliktir.  Herhangi bir gün, ne kadar konuştuğumuza ve ne kadar dinlediğinize dikkat edin.
Zamanın yüzde kaçını konuşmaya, yüzde kaçını dinlemeye ayırıyorsunuz?
Öğrenme ihtiyacımızı kendimiz için yeni şeyler keşfederek karşılıyoruz, bize birinin anlattıklarını ezberleyerek değil.
Çocuklarınızı bir sürü soru oluşturup sormaları, kendi çıkarımlarını yapmaları ve kendi  teorilerini inşa etmeleri için cesaretlendiriyor musunuz? Çocuklarınızın sorularını ciddiye alıyor ve onların kendi cevaplarını bulabileceklerine güveniyor musunuz?
Yoksa sınıf ağırlıklı olarak ders kitaplarının cevapları, sizin bilgi ve görüşleriniz için bir platform mu?


Ben ne düşünüyorum?
Dinleme, bağlantı ve güven için kurulan en yumuşak zemin gibi geliyor bana. Haftalarca günlükler dinlemeyi işaret ediyor, iletişimin yolu buradan geçiyor; anlamak, anlaşılmak…
Açık bir kalple, berrak bir zihinle mevcudiyetini sunduğunda karşı taraf dinlendiğinin farkına varabiliyor kolaylıkla. Dinleme konusundaki mevcudiyetimi etkileyen şeylere daha çok odaklanmamı sağlıyor bu orana bakmak: yüzde kaçı konuşma, yüzde kaçı dinleme?


Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Dinleme konusunu koyduğumda masaya zor bir tabloyla karşılaşmıyorum. Zaten Çamtepegiller olarak mini mini sayılarda dönüp dolaşıyoruz.
Ancak Sura’nın “Çocuklarınızı bir sürü soru oluşturup sormaları, kendi çıkarımlarını yapmaları ve kendi  teorilerini inşa etmeleri için cesaretlendiriyor musunuz?” sorusu yaklaşımda kilit noktalardan biri bana kalırsa.



Çocukların türlü türlü sorularıyla karşılaşıyorum her gün değişen bir çevrede olunca. Yani doğadan bahsediyorum. Eğer dikkatli bakarsanız her geçen günün bir öncekine benzemediğini, o sürekli devinimi görebilirsiniz. Böyle bir çevrede de hem çocuklar hem ben sürekli bir öğrenme içinde oluyoruz. Konuyu ders kitaplarına bağlayamayacağım ancak yine benden yana akan bir bilgi süreci de olabilirdi ki daha karşılıklı akan bir süreç planlamaya çalışıyorum.








Doğa her geçen gün farklı bir hale bürünen değişkenleriyle merakla bakan çocuk gözleri için tam bir teori inşa alanı :) Bu cesaretlendirme alanını kendime gelişme alanı olarak belirledim Çamtepe’de ben de. Bazen “önce kendi planımcı, güvenli alan seven bir özge” bazen de “çocuktan gelsinci, kendini çocukların keşfine bırakan özge” var içimde. İkisinin dengesi olunca gün zaten uyumlu gelip geçiyor.

Çocukların geribildirimi neler?
İmkanlarım çocukların bu ilgi ve meraklarını takip ederek onları cesaretlendirmeye müsait olsa da bazen onları bir şeylere katılmaya isteksiz görmem düşündürüyor beni. Yaptıkları şeylere bakıyorum, bir sürü de anlamlı öğrenme buluyorum. Kendimin de bazen ısrarcı olduğumu düşünüyorum. Geribildirimlerden de bunu anlayabiliyorum.
Geçtiğimiz günlerde çocuklar uzun bir dal parçası getirdiler ormandan, birlikte taşımaları bile güçtü, yolunu bulup başardılar. Önce oturak olarak kullandılar, sonra denge tahtası. Yerini değiştire değiştire köprü oldu. En son da tahterevalli. Ağırlık, denge, güven, işbirliği, iletişim. Tüm süreçlerde desteklenen o kadar çok yön vardı ki. Bu oyunların sürecini kestiğim oldu. Yine çocuklar göstermiş oldu birlikte geçirilen keşif sürecinin kıymetini.


Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Değerlendirmemi de “Çocuklarınızın sorularını ciddiye alıyor ve onların kendi cevaplarını bulabileceklerine güveniyor musunuz?” sorusu üzerinden yapmak istiyorum. Çocukların sorularını ciddiye almak gerçek bir dinleme ile yakından ilişkili. Yargılamadan, duyduğumu olduğu gibi süzerek… Bunu başardığımda duyduğum o fikirlere de güvenlik anlamında bir sorun bulmazsam gün geçtikçe daha çok açıyorum kollarımı. Esniyorum ben de çocuklarla doğayı keşfederken aklımızda binbir soru ile...

3 Mart 2019 Pazar

Birlikte Yaşam: Göç ve Mültecilik

Birlikte Yaşam
Göç ve Mültecilik


Bir önceki listemiz olan Birlikte Yaşam’da, bu seriye farklı perspektiflerden eğilerek devam
edeceğimizi belirtmiştik, ikincisini paylaşıyoruz: Göç ve Mültecilik


Deneyimliyoruz ki, sınıflarda barışı sağlamanın önemli bir yolu da, bu konuda çocuklarla ve
yetişkinlerle çalışmak. Başlarken kavramlarda ortaklaşmayı önemsiyoruz, bu nedenle önce
tanımları paylaşalım, çalışmaya buradan başlayalım.


Uluslararası Göç Örgütü (IOM), göç kavramını yayımladığı Göç Terimleri Sözlüğü’nde
“Uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun
insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna, mülteciler, yerinden edilmiş kişiler,
yerinden çıkarılmış kişiler ve ekonomik göçmenler dâhildir.’’ olarak tanımlıyor.


Mülteci ise, yasada “ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği
nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden,
kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir
ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından ‘kabul’ edilen kişidir”
 şeklinde tanımlanıyor. Haklar bakımından baktığımızda ise mültecilerin yasal hakları ve
devletlerin onlara karşı yükümlülükleri mevcut.


Bununla birlikte ülkedeki Suriyeliler, mülteci olamıyor, dolayısıyla haklardan yararlanamıyor.
Türkiye’ye yerleşmeleri üzerinden İskan Kanunu da devreye giriyor ve onunla birlikte
‘’sığınmacı’’ kavramı da. Bu haliyle haklar, yükümlülükler, sorumlular iyice karışıyor. Biz
devamında Uluslararası Af Örgütü’nün de yaptığı gibi savaştan kaçan tüm Suriyelilere
‘’mülteci’’ diyeceğiz.


Sınıflarda, okullarda, mahallede pek çok yerde mültecilerle temas halindeyiz ve var olan
ayrımcılığı barışa dönüştürme sorumluluğumuz var. Korkunç bir savaşa tanıklık etmiş,
çok zor koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışan çocuklar için okullarımızı, sınıflarımızı
içermeci hale getirmek hepimizi güçlendirecek. Bu listeyi bu süreci kolaylaştıracak kitap,
oyun ve filmler ekleyerek oluşturduk. Birlikte yaşamı, pek çok farklılığı barındıran sınıflarda
var etme ve barışı büyütme umuduyla…
Paylaşanı, ilham alanı bol olsun.


Savaşı Bitiren Sinek
Yazan: Bryndis Björgvinsdóttir
Çeviren: Mahir Ünsal Eriş
Can Çocuk Yayınları
Savaşı Bitiren Sinek, karasineklerin dünyasına doğru bir yolculuğa çıkararak Hermann Şeker,
Kolkex ve Sinek adlı üç kahramanla tanıştırıyor bizi.
Nepal’e daha iyi ve huzurlu bir hayat için gitmek isteyen bu üç sinek kaçak yolcu olarak
gidebilecekleri bir uçak bulamıyorlar. Türlü maceralarla yolları Assambad isimli şehre
düşüyor ve bu şehirdeki nehrin iki yakasındaki bölgelerin birbiriyle tekrar savaşa girmek üzere
olduğunu öğreniyorlar.
Sonrası inanç dolu, başarılı bir sinek hikayesi. Bu üç kahraman sinek zekice uyguladıkları
plan sayesinde şehri savaşa sürükleyen General’in üstesinden gelmeyi başarıyor ve kitaba
şöyle son veriyor:


“Bu öykü aynı zamanda karasineklerle insanların yüzyıllardır süregelen ilişkisi,
soğuk mağaralarda ve yıkık dökük barakalarda toplaşmalardan,
şatolarda birlikte yaşamaya, hatta füzelerle birlikte aya fırlatılmaya varan ilişkisi hakkında.
Son olarak, en önemlisi de umut ve inanç hakkında.
Bir gün daha iyi ve daha adaletli bir dünyada, bizlerin ve sizlerin barış ve huzur içinde
yaşayabileceğimize dair beslediğimiz umut ve inanç hakkında.
Bizim bu dileğimiz geçmişten geleceğe uzanıyor.
Biz karasinekler, her gün duvarlara, odalara, ağaç gövdelerine, çimen yapraklarına,
gökyüzüne, yeryüzüne teller gereriz, görünmez dilek bayrakları asarız.”


Uzak
Shaun Tan
Desen Yayınevi


Uzak, Sahun Tan’ın eşsiz karakalemleriyle bezenmiş yazısız bir başyapıt. Kitap; mülteciliği,
yersiz yurtsuzluğu, yabancı olmayı, yalnızlığı ve umudu tüm incelikleriyle önümüze seriyor.
Anlatılan öyküler her birimizin bir şekilde mutlaka hayatına dokunmuş olan kaçışları anlatıyor.
Çeşitli sebeplerden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan mülteciler, dili ve kültürü
konusunda en ufak fikri olmayan, tek başınalığıyla diğerlerine “yabancı” kalan insanlar…
Bu karanlık yolculuğu hayal kırıklığından, umuda; korkudan, çabaya adım adım görüyoruz
hikayeler boyunca. Karakterlerin yüzlerindeki hüzün ve sevinç öylesine hissediliyor ki,
ayrıntılarda kayboluyor insan kendi hikayesinden uzaklaştıkça.
Shaun Tan’ın alışık olduğumuz gerçeküstü karakterleri, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan
mekanları ise hem şaşırtıyor, hem “uzak”lığa farklı bir derinlik katıyor.
Hem yetişkinler hem de çocuklar için “uzak”lara bambaşka bir anlam katacak, mültecilik ve
yabancılık üzerine uzun uzun düşünmenizi sağlayacak enfes bir kitap.


Çabuksığınlar
Yazan:Jean-Claude Grumberg
Çizen: Ronan Badel
Çeviren: Simla Ongan
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları


Hiç ‘’çabuksığın’’ diye bir kelime duydunuz mu?


Kitap, şu cümlelerle başlıyor.
‘’Çabuksığınları tanıyor musunuz? Yok, hayır, haritalara bakmayın, eski atlaslara da, çünkü
Çabuksığın diye bir ülke yok. Çabuksığınların evleri her yer ya da hiçbir yer, özellikle de hiçbir
yer. Neden özellikle hiçbir yer? Çünkü bir yerde doğanlar ve sadece doğdukları yerde
evlerinde yaşayanlar Çabuksığınları sevmiyorlar, hatta onların evlerine yakın yerde doğanlar
 bile sevmiyor onları. Neden?’’


Devamında da, tahmin edersiniz mantıklı bir cevap yer almıyor. Zaten kitap bir cevap da
aramıyor. Müziğe tutkun, kemanlarıyla yol almaya çalışan çabuksığınların, farklı çeşit ve
düzeylerde maruz kaldıkları ayrımcılığı tanıdık bir kurgu ile göz önüne seriyor.


Enfes çizimlerin eşlik ettiği bu hikaye, belki de daha önce kıymetini düşünmeye ihtiyaç
duymadığımız bir yeri/yurdu olma halini gözler önüne seriyor ve aksi bir durum ile empati
kurmamızı kolaylaştırıyor.


Benim Adım Hiç Kimse
Yazan: Frank Cottrell Boyce
Çeviren: Arif Cem Ünver
Yayınevi: Tudem


2012 Guardian Çocuk Edebiyati ödülünü alan Benim Adım Hiç Kimse, içerisinde pek çok
etkili fotoğraf kareleri barındırıyor.


Bu hikayeyi bize anlatan bir çocuk: Julie. Julie, Liverpool’da yaşıyor ve Moğolistan’dan
İngiltere’ye göç eden bir ailenin çocukları olan Chingis ve Nergui’ye rehberlik ediyor. Ne
güzel bir uyum süreci kolaylaştırma yolu değil mi? Çokkültürlülük ve farklılıkları birlikte
yaşamı zenginleştirecek şekilde çocuk gözünden paylaşan ‘’hem komik, hem de içten’’ bir
kitap.


Düşman
Barış için Bir Kitap
Yazan: Davide Cali
Çizen: Serge Bloch
Yayınevi: Ginko Kitap


‘’Düşman’’ kavramını ele alış biçimi, kurgusu ve tüm bunları muhteşem çarpıcılığı ile ifade
eden illüstrasyonları ile gerçekten barış için önemli bir kitap.


Göç ve mülteciliği çalışırken kaçınılmaz bir kavram çıkıyor karşımıza: Savaş. Savaş ile birlikte
de muhtemelen düşman… Konuşulması zor gibi gelse de, her ikisi de farklı ölçeklerde her
yerde. İki ayrı çukurda yaşayan iki asker, kendileri için hazırlanan el kitabında düşmanının
nasıl canavarca özellikleri olduğunu okuyor. Böylelikle ikisi de birbirinini tanımadan, düşman
oluyor ve kendi çukurlarında savaşı kazanabilecekleri stratejiler düşünüyor. Bir gün, biri
merak edip çukurdan çıkıyor ve düşmanının çukuruna kadar ilerliyor. Bir de ne görsün! Aynı
el kitabı düşmanında da var ve o, orada anlatıldığı gibi biri değil, hem de hiç değil.


Hayatımızdaki tüm ‘’düşman’’larla ilgili düşünmeyi ve barışı var etmeyi kolaylaştıracak enfes bir kitap.


Kömür Karası Çocuk
Yazan: Müge İplikçi
Çizen: Huban Korman
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı


Nehirleri ve göğü ışıkla parlayan bir ülkeden, Mali’den Türkiye’ye gelen bir çocuk Salif. Bir
adresi, herhangi bir kaydı yok, tabii ki okul kaydı da.


Müzisyen babasını arkasında bırakıp gelebilen Salif’in yaşadığı zorluklardan biri, sevdiklerine
duyduğu özlem. Bununla birlikte, yaşadığı mahallede ve kendini buluverdiği okulda özellikle
çevresindekilere göre koyu olan ten renginden dolayı ayrımcılığa maruz kalıyor. Bir
öğretmenin onu fark etmesiyle, okulun orkestrasına dahil oluyor.Orkestrada çalışırken
babasının ona söylediklerini hep hatırında tutuyor Salif.
‘’Müziği duy, sınırları aş ve ona göre yaşa.
Müzik yaşamdır, bütün sanatlar insana yaşamı anlatır.
Sınırları hoop kaldırır, insanı hoop ferahlatır.’’


Göçün hayatına kattığı tüm zorluklarla, müziğin büyülü birleştirici halini birlikte yaşayan
Salif’in hikayesi, okul ve sınıflarda birlikte yaşam için ilham alınacak ögeler barındırıyor.


Balık
Tehlikeli bir dünyada sevgi ve umut öyküsü
Yazan: Laura S. Matthews
Çeviren: Mine Kazmaoğlu
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı


2002 Fidler Ödüllü bu hikayeyi bize bir çocuk anlatıyor. Adı Kaplan. Kaplan, kendi ailesini
kitaplarda okudukları ailelere göre biraz tuhaf buluyor. Öncelikle doğdukları yerde
yaşamıyorlar. Nerede mi yaşıyorlar? Savaşın kıyısında, pek çok güçlük çeken bir köyde,
hem de çöl gibi sıcak bir köyde. Anne ve babası bu köydeki insanlara destek olmak için
geliyor ve Kaplan’ı da yanlarında getiriyor. Bir gün savaş çok yaklaşıyor, Kaplan ve ailesinin
de köyden ayrılması gerekiyor. Tam yola çıkacakken, kirli bir su birikintisinin içinde bir balık
göz kırpıyor Kaplan’a. Kaplan o saatten sonra balığı yol arkadaşı olarak kabul ediyor ve onu
özenle kavanoza koyuyor ve zorlu yolculuk başlıyor.


Yolda başlarına gelen her türlü zorluğa rağmen varlığını hep hissettiren bir şey var: Umut
Ara ara azalıyor ama hiç kaybolmuyor ve Balık bize, insanlığın yarattığı en büyük
felaketlerden biri olan savaşı Kaplan’ın gözünden anlatıyor.


Yolculuk
Yazan ve çizen: Francesna Sanna
Çeviren: Zeynep Sevde


12 dile çevrilen ve Society of Illustrators’tan altın madalya kazanan Yolculuk’u, bize yine bir
çocuk anlatıyor. Savaşı ‘’sanki dünyanın bütün ışıklarını söndürüyorlardı.’’ diye tarifleyen bir
çocuk, babasını savaşın aldığı bir çocuk.


çok sınır aşıyorlar.
Annesi ve kardeşi ile daha güvenli bir yer bulmak için uzun zorlu bir yolculuğa çıkıyor, pek
Kitap bitiyor ama yol bitmiyor, güvenli bir yer bulma umudu da.
Sınırların çocuğun gözünden ifadesiyle sonlandıralım.
‘’ Gökyüzünde bizi takip ediyormuş gibi uçan kuşlara baktım. Kuşlar da aynı bizim gibi göç
ediyorlardı. Onların yolculuğu da çok uzundu ama hiç sınır geçmek zorunda değillerdi.’’


Barış Zamanı, Kutu Oyunu


Beyaz Şapkalar Projesi kapsamında geliştirilen Barış Zamanı eğitsel kutu oyununun
koordinasyonu TOG’un Projeler Departmanı altında yürütülüyor.


Oyunun üç temel amacı şu şekilde:
  1. Bir yerde savaş varsa, bu hepimizi etkileyen bir durumdur.

  2. Barışa ulaşmak için, birlikte mücadele etmek gerekir.

  3. Barış halini korumak için de birlikte mücadele etmek gerekir.

Kitapların yanı sıra, birlikte oynayabileceğimiz kutu oyunlarının da barışçıl bir sınıf ortamını
geliştireceğini düşünüyoruz. Barış Zamanı, satışı olan bir kutu oyunu değil. Oyun ile ilgili
detaylı bilgi edinebilmek için https://www.tog.org.tr/egitsel-kutu-oyunlari/ ziyaret edebilirsiniz.


Hadia
Sihirli Hikayeler


Hadia, hem bir hikaye, hem de animasyon film.
Hikaye halini Dillerle Barış listemizde paylaşmıştık.
ABD Ankara Büyükelçiliği’nin desteği ile Sinem Sakaoğlu’nun yazıp yönettiği filmin Arapça ve
İngilizce altyazılı halleri de mevcut ve buradan kolaylıkla ulaşılabilir: http://sihirlihikayeler.net


Umarız ki, her yaştan çocuğa, yaşanan insanlık krizini  doğru bir şekilde anlatabilmek,
önyargı oluşmasını engelleyip empati yapabilmeyi sağlayabilmek için bu listemiz kolaylaştırıcı
olur.


Birlikte barış içinde yaşamak umuduyla.