28 Nisan 2019 Pazar

Empatiyi Geliştirmek İçin Araçlar -2-

Barış Kütüphanesi - Empatiyi Geliştirmek İçin Araçlar -2-




Nisan ayının başında öğretmenlerle yapmış olduğumuz atölyelerde “empati”nin etrafında toplandık durduk. Empatinin ne kadar da kalpten gelen bir niyetle, merak ve istekle gerçekleştiğini konuşarak bunları duygu ve ihtiyaçlar yoluyla paylaşmanın yollarına baktık. Yararlandığımız kaynakları paylaştık. Bunların bir kısmını empatiyi geliştirmek için araçlar listemizin ikincisinde sizlerle paylaşıyoruz.



1) Bir Zürafanın Dertleri
Yazan:Jory John
Resimleyen: Lane Smith
Çeviren: Mehmet Barış Albayrak
Çınar Yayınevi


Upuzuun bir zürafa ve büyük bir dert: boynunu sevmeyen bir zürafa. Bütün hayvanların onun boynuna baktığını düşünüyor, onu saklamaya çalışıyor, yapamayınca kendisi saklanıyor. Diğer hayvaların boynuna bakınca da imreniyor. Gösterişli, ilham verici boyunlar… Bıkkınlıktan bitap düştüğü bir anda kaplumbağa ile karşılaşıyor.  Boynu uzun Züraf ve boynu olmayan Kabuk birbiriyle tanışıyor.
Devamında açılan sürprizli sayfalar var birbirinin halinden anlamanın mutluluk veren hikayesi. İkisi için de hayat zorken artık onlar yakın iki dostlar.

2) Cik!
Yazan & Resimleyen: M. Baltscheit
Çeviren: Aslı Tohumcu
Tekir Kitap
Bir kuş, “ayy!” diye buldu kendini yerde. Acaba nereden geldi?
Kurbağalarla karşılaştı ilk önce. Anlayamadılar kuşun ne olduğunu. Bir şeye benzetmeye çalıştılar onu. Biri cik! dedi, biri vrak!
Ve maceranın devamında pek çok hayvan: Hav! dedi, Miyav dedi, ü-ü-ürüüü diye bağırdı hatta. Kuşun “cik cik”lemesine anlam veremediler, tırnaklarını çıkaranlar, dişlerini gösterenler. Kuş da öğrendiği gibi karşılık vermeye çalıştı ama yalnız kaldı. Kimse onu anlamıyordu. Kuş tek başına cikleyip, havlayıp, miyavlarken bir eşek geldi yanına.
Birbirimizi anlamamız için birlikte yürümek gerek, kuşla eşek gibi; nehir boyu birlikte sevinerek...
“Dünyanın tüm dilleri için!” ithafıyla başlayan bu kitaptan farklı dillerde konuşan çocuklarla deneyimlerinizde yararlanmanız dileklerimizle...

3) Nohutçuk
Yazan: Davide Cali
Resimleyen: Sebastien Mourrain
Mikado Çocuk

“Nohutçuk doğduğunda, minnacıktı. Giysilerini annesi dikiyor, ayakkabılarını oyuncaklardan ödünç alıyordu…”
Zihninizde canlanıyor değil mi? Ve büyürken yüzmeyi öğreniyor, tırmanmaktan ve ip üzerinde yürümekten hoşlanıyor. Doğayı keşfetmeye çıkıyor, yıldızların altına uzanıp evrenin büyüklüğünü düşünüyor. Kitap okumayı seviyordu.
Nohutçuk’u bekleyen bir okul hayatı vardı. “Herkes”e göre tasarlanmış planlanmış. Nohutçuk yalnız kalıyordu teneffüsler boyu. Öğretmeni ne olacak diye düşünüyordu.


Hikayenin sonu sürpriz, Nohut büyüyor fakat aslında hala küçük. Ve kendi elleriyle yaptığı evinde domates yetiştiriyor. Mesleğini ise severek yapıyor.


Nohutçuk olmak nasıl bir şey? diye düşünebiliriz burada. Nohutçuk gibi okullara karışıp farklılıklarıyla yalnızlaşan birileri var mı aramızda? Nohutçuk’un dünyasına girip onu anlamak, yapmak istediği şeylerde onu desteklemek nasıl olurdu mesela, empatiyle bizi kucaklayan bir kitap.

4) Zebra Baba’nın Kayıp Çizgileri
Yazan ve Resimleyen: Sofio Kirtadze
Çeviren: Hazel Bilgen
Yapı Kredi Yayınları


Zebra Baba her geçen gün çizgilerinin azaldığını fark etti. Çok endişelendi, çünkü daha önce böyle bir şey başına hiç gelmemişti. Zebra Anne onun doktora gitmesi gerektiğini söyledi. Zebra baba endişeyle doktora gitti ve ilaçlarını aldı almasına ama arkadaşlarından duyduğu merhemleri, internet araştırmalarını da ihmal etmedi.


Kitap buraya kadar bir hastalıkla karşılaşan birinin geçirdiği süreçleri çocuklarla rahatlıkla konuşabilecek şekilde anlatıyor. Devamı ise oldukça esprili, Zebra Baba çizgilerine kavuşmak için türlü yolu deniyor.
Bir gün bir şifacının ilanını görüyor. İnanma da çaresizlikle kapısını çalıyor. Şifacıya geldiğinde ise bekleyen hayvanların arasında yükseklik korkusu olan zürafa ile karşılaşıyor.
Burada kurdukları bağ Zebra Baba’nın kaybolan çizgilerini bir an unutup gece boyu zürafa için bir şey yapmasını sağlıyor.

Kitapta zürafa ve zebra arasında derin bir empati süreci göremeyebilirsiniz. Ancak çocuklarla çalışırken hem bu tip durumlar yaşayan insanlara dair algılarına, hem de birbirimizin halini görme ve destekleme sürecine yardımı dokunabilecek bir hikaye okumuş olursunuz.

5) Empatiyi Geliştirme Rehberi
Yazan: Edwin Rutsch
Çeviren: Ergün Hasgül, Ayşe Sezen Serpen ve Veli Duyan
Yayınevi: Yeni İnsan Yayınevi

Empatinin dünya literatüründeki öncülerinden Carl Rogers'ın içgörülerine dayalı olarak hazırlanan bu rehber toplumda empati kültürü geliştirmeyi amaçlayan "empati eğitimi" çalışmalarının bir ürünü. Empati ve Şefkat Kültürü Oluşturma Merkezi'nin kurucusu ve yöneticisi Edwin Rutsch'un empati ve şefkat kültürü oluşturma konusundaki motivasyonu sayesinde 2013 yılında "Increasing Empathy" başlığında yayınlanan empati kitabı empatik becerilerin artırılabilmesi için didaktik bir model benimseyerek kişiye konu ile ilgili yapabileceği pek çok egzersiz sunmakta.
Rehberin içeriğinde Kendine Empati Yapmak, Diğerlerini Kabullenmek, Doğru Dinleme, Perspektif Alma şeklinde 4 ana başlık bulunuyor.

6) Frederick
Yazan ve resimleyen: Leo Lionni
Çeviren: Kemal Atakay
Yayınevi: Elma Çocuk

Leo Lionni'nin diğer kitaplarında olduğu gibi güçlü kolajları ve yalın ifadeleri karşılıyor bizi Frederick. Sorumluluk, iş bölümü, birlikte yaşam konularından bahsederken, Frederick'te yer alan farklı perspektifler bizi zenginleştiriyor.
Kış kapıda, fareler harıl harıl yemek taşıyıp kışa hazırlanırken, Frederick başka şeyler yapıyordu. Ne mi? Kendi ifadesiyle soğuk, karanlık kış günleri için güneş ışını topluyordu. Böylesi durumlarda çeşitli yargılara düşmek pek olasıyken, Frederick'in dünyasına merakla bakıp, empati kurmayı, farklılıkların kapısını aralayıp, birlikte yaşama kültürünü geliştirmeyi kolaylaştırıyor.

Kış geceleri, emek emek biriktirilen odunlarla da ısınabilir, gün ışığının şiire dönmüş haliyle de, kim bilir başka nelerle de. Empati kalplerimizde büyümeye devam ettikçe...



20 Nisan 2019 Cumartesi

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü - Nisan I

Sura Hart ne diyor?
İlişki temelli bir sınıfta öğrenme ortamında sorumlu olan tek kişi öğretmen değildir. Öğretmenler, sınıftaki bağlılık ve canlılığa birincil olarak katkıda bulunan bireyler olmaları için; çocuklara kendilerini ifade etmelerinin, başkalarını dinlemenin ve birbirleriyle bağlı çalışmanın yeni yollarını öğrenecekleri fırsatlar sunarlar.
Öğretmenin çocuklar arasında ve çocukları ile besleyeceği ilişki biçimleri bir niyet meselesidir. Sınıfınızda hangi tür ilişkiler beslemek istiyorsunuz? sorusu temel bir sorudur. Niyetiniz netleştiğinde onu gerçekleştirme yollarını bulmak ve yaratmak da mümkün olur.
Sınıfınızda beslemek istediğiniz ilişki biçimlerine dair vizyonunuzu yazın. Halihazırda kullandığınız ve bu vizyonu gerçekleştirmeye katkı sunduğunu düşündüğünüz yol ve yöntemleri yazın. Bu ilişkileri besleyecek başka şeyler de aklınıza geliyor mu?


Ben ne düşünüyorum?
Bu haftaki paragrafta en çok kalbime dokunan cümle “Öğretmenin çocuklarla besleyeceği ilişki biçimleri bir niyet meselesidir.” oldu. Niyet öyle sevdiğim bir kelime ki, iyi kötü ne yaşarsan yaşa bir o kalıyor geri. Kendini gösteriyor mutlaka olayların içinde. Besleyen ya da körelten şey...
Kendi hayatımda da çocuklarla da neyi beslemek istediğim konusunda duygu ve ihtiyaç listeleri çok yardımcı oluyor bana. Çünkü yaşatmak istediğim kavramların, değerlerin -artık ne derseniz- üzerine eğildikçe içini, ardındaki ruhu görüyorum sanki. Önceden “sevgi, barış, huzur” art arda sıralanan otomatik tekerlemeler gibiyken, şimdi ayrı ayrı bir nimet. Bu da farklı aralıklarda üzerinde düşünmem, insanlarla birlikte paylaşıp zihnimde ve gönlümde bunları zenginleştirmem ile oldu.
Tüm bunlar gibi başka kavramlar da vizyonumuza girene kadar bu yollardan geçti benim dünyamda. “Vizyon”u Özenç Nisan I günlüğünde ince ince çok güzel açıklamış. Oradan okuyabilirsiniz.


Bizim vizyonumuz da yaşadığımız koşullara ve ortama göre şekillendi. Önce ilişkilerimize baktık. Niyetim “Çocuklabarış”ın da doğduğu zamanlardan bugüne ilmek ilmek işlendi. Kendi içimizde de, birbirimizle ilişkilerimizde de barış arıyorum.
Yaşadığımız ortam zengin bir ekosistem. Doğanın içindeyiz, her an bu canlılıkla ilgili bir şeyle karşılaşıyoruz. “Birlikte nasıl yaşamak istiyoruz?” Niyetimiz de buradaki canlı hayatla uyum içinde yaşamak. Onları fark etmek, tanımak, korumak üzerine de başka bir vizyon var önümüzde.
Bu ilişkileri beslemek için hıza kapılmadan durup bakmak, üzerinde konuşmak gerekiyor gördüğüm kadarıyla. İlişkilerimizde yaşadığımız her olay çok kıymetli; besleyen şeyler kutlanmalı, çatışmaya götüren şeyler için çözüm yolları aranmalı ki niyetlerimiz hayata geçsin.

Çocukların geribildirimleri neler?
Bu niyet ve vizyon hikayesi anlaşma kültürünü besliyor bana kalırsa. Bununla ilgili de yazdığımız haftalar olmuştu günlüklerde.
Dün Çamtepe çocuklarından birinin annesi paylaştı. Bu çocuk, yaz boyu yaşayacağı kamp alanı için bazı kurallar belirleyip yazıp çizerek hepsini poster haline getirmiş. Bunu duyduğumda çok şaşırdım ve sevindim. Maddeler de kamp alanındaki doğayı korumaya ve çocuklarla iyi anlaşmaya dairmiş, kendi tabiriyle.
Bir çocuğun Çamtepe’den beslenerek bir niyet edinmiş; yaşadığı yerde bunu hayata geçirebilmek için de kendi yolunu bulmuş olmasından etkilendim.


Kendimi nasıl değerlendiriyorum?

Yaşadığı ortamda barışı, huzuru ve doğayla birlikte uyumu arayan; bunu beslemek için de çabalayan çocukların varlığı bana her gün umut veriyor. Bu yolculukta onlara eşlik ettiğim için çok şanslı hissediyorum. İyi ki Çamtepe’de bu güzellikleri yeşertiyoruz birlikte diyorum.


8 Nisan 2019 Pazartesi

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü Nisan I

Sura Hart ne diyor?

İlişki temelli bir sınıfta öğrenme ortamında sorumlu olan tek kişi öğretmen değildir. Öğretmenler, sınıftaki bağlılık ve canlılığa birincil olarak katkıda bulunan bireyler olmaları için; çocuklara kendilerini ifade etmelerinin, başkalarını dinlemenin ve birbirleriyle bağlı çalışmanın yeni yollarını öğrenecekleri fırsatlar sunarlar.

Öğretmenin çocuklar arasında ve çocukları ile besleyeceği ilişki biçimleri bir niyet meselesidir. Sınıfınızda hangi tür ilişkiler beslemek istiyorsunuz? sorusu temel bir sorudur.Niyetiniz netleştiğinde onu gerçekleştirme yollarını bulmak ve yaratmak da mümkün olur.
Sınıfınızda beslemek istediğiniz ilişki biçimlerine dair vizyonunuzu yazın. Halihazırda kullandığınız ve bu vizyonu gerçekleştirmeye katkı sunduğunu düşündüğünüz yol ve yöntemleri yazın. Bu ilişkileri besleyecek başka şeyler de aklınıza geliyor mu?

Ben ne düşünüyorum?

O kadar katılıyorum ki. Bence sınıftaki pek çok şeyin rengini ilişki biçimimiz belirliyor. Dolayısıyla ilişki biçimine dair vizyon, sınıf topluluğumuzun vizyonu ile oldukça benzer. Bizim sınıf topluluğu vizyonumuz, katılımcı ve barışçıl bir öğrenme ortamı. Vizyon kelimesini sık tekrar etmek, anlaşılmayı zorlaştırmış olabileceğini düşündüğümden kısaca açıklamak istiyorum. Varmak istediğimiz yer, hayal kurduğumuzda gözümüzün önüne gelen sınıf ortamı bizim vizyonumuz. Bunun birlikte belirlenmesini, ortaklaşılmasını, gözümüzün önünde durmasını, kendimizi ve topluluğumuzu buna göre değerlendirmemizi çok önemli buluyorum. Müfredat, programlar, ebeveynler, okul idaresi, çocukların her birinin ilgi ve ihtiyaçları, benim gönlümden geçenler...Değişkenler o kadar fazla ki. Karmaşık günlük akışların, bir gün öyle, bir gün böylelerin arasında ''ya şimdi biz ne yapıyorduk?'' sorusunun ışıltılı cevabı, adeta kutupyıldızı.

Ben bu katılımcı ve barışçıl öğrenme ortamı vizyonunu hayata geçirebilmek için yaptığımız bir uygulamadan bahsedeceğim: İş bölümü


Daha önce de biraz bahsetmiştim Sene başında çemberde konuşmaya başladığımız ''Birlikte nasıl yaşamak ve öğrenmek istiyoruz?'' konusunda kararlaştırdığımız bir uygulamaydı iş bölümü. O dönemki ihtiyaçlarımız çember, temizlik/düzen, okuma yardımcısı, yemek sorumlusu. 
Buna neden ihtiyaç duyduk? Bu tam da vizyonumuzla alakalı aslında. Katılımcı bir sınıf olmak için katılıma alan açmak gerek. Bu dört iş de,sınıfta huzura ihtiyaç duyduğumuz alanlardı.

Bundan sonrası çok keyifli. Gündelik işlerimiz üzerine birlikte sorumluluk almak, birlikte güçlenmek, birbirimiz ile gerçek bağlantılar kurmak.. Bence vizyonumuzun kalbi, bizim sınıfta biraz da burada atıyor.

Çocukların geribildirimleri neler?

Bu iş bölümünü, bir takım ezberler üzerinden değil de kendi ihtiyaçlarımız üzerinden yapmak, işimizi çok kolaylaştırdı. Önceleri takibi bendeydi ama artık ben sınıfa gelene kadar bu iş çözülmüş oluyor. O kadar seviniyorum ki... Geçen hafta iş bölümüne bir başlık eklediler: Takvim sorumlusu. Bunu önceden ben yapardım, el emeği göz nuru takvim üzerindeki değişiklikleri yapar, çemberde de bir takım sorular sorardım. Dün günlerden neydi? Geçtiğimiz ay hangi aydı vs. Neden yeni bir iş eklediklerini sorduğumda, ''artık onu biz yaparız.'' dediler ve gerçekten takvim hazırlığı ve çember soruları dahil hepsini yapıyorlar. Bu benim için muazzam bir geribildirimdi.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?

Alan açmak, epeydir üzerine düşündüğüm bir konu. Sonuçları beni şaşırtıyor. Birlikte güçlenmek ve karşılıklı bağlantıyı korumak için önemli olduğunu deneyimliyorum. Bana açılan tüm alanlara şükran doluyum, alan açabilmemi sağladığı için.





1 Nisan 2019 Pazartesi

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü Mart II

Sura Hart ne diyor?
Öğrencilerinizin üzerinde cezalandırıcı güç kullanmamaya karar vermek kendi ihtiyaçlarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez. İlişki tabanlı bir sınıfta, herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak stratejiler bulma niyeti ile her bir kişinin ihtiyacı dikkate alınır.
İnsanları veya şeyleri korumak için güce ihtiyaç duyulan zamanlar vardır. Sınıfınızda yanlış bir şey yapmış birini cezalandırmak için mi, yoksa sizin ve grubun değer verdiği şeyleri korumak için mi güç kullanıyorsunuz?

Ben ne düşünüyorum?
Bu haftaki paragraf içimde “eşdeğerlilik” olarak yankılandı. Bir topluluk içinde her birimizin ihtiyaçları çok değerli. İhtiyaçlarımızdan vazgeçmeden hareket ettiğimizde uyum ve ahenk görüyorum. Burada ihtiyaçlarımızın farkına varmanın tek başına yeterli olmadığını hatırlatmak istiyorum kendime.
Şiddetsiz iletişimin gözlem, duygu, ihtiyaç ve rica şeklinde ilerleyen 4 basamağının hepsini uygulamadan bir yere varamıyorum. Olduğum yerde farkına varmamı oldukça kolaylaştırıyor halimin, sebebinin ancak ricalar, seçilen stratejiler insanı sanki başka bir yere taşıyor, yol almasını sağlıyor.


Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Çocuklarla paylaşırken de duygu ve ihtiyaç çalışmaları her birimizin farkındalığını odağımıza koyuyor ancak bunlarla ne yaptığımız önemli olan gibi geliyor. Sınıfta “yanlış” bir şey yapmış birini cezalandırıcı

güç kullanmak yerine önem verdiğimiz değerleri korumak için güç kullanmak… Barışçıl bir ortamı çağrıştırıyor bana. Arkadaşına vurmuş bir çocuğa örneğin: “şimdi hemen sınıftan çık” diyerek cezalandırmak yerine bu durumu konuşabileceğimiz alanlar yaratmak paylaşımı güçlendiriyor. “Acil durum çemberi” çağrısına çıkınca sorun yaşayan çocuklar ve isterlerse dinleyip çözüm konusunda destek olmak isteyenler halıda toplanıveriyor. Sınıf anlaşmasının zemininde gözlemlerimizi, hislerimizi ve ihtiyaçlarımızı konuşuyoruz. Gücü birlikte kullanmak da işte burada devreye giriyor bence; yol alabilmek için birlikte çabalıyoruz aslında orada. “Bu bir daha sakın olmasın!” diye dikte etmek yerine bir köşede üzerine konuşuyor, çözüm yolları arıyoruz.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Acil durum çemberleri, çatışma çözümü gibi konulardan bahsetmişken No Fault Zone oyununu Çamtepe grubuyla henüz denemediğimizi fark ettim. Artık çocuklar yavaş yavaş da okur yazar hale geliyorken bu süreçleri oyun tadında çözüme ulaştırabileceğimiz çok kıymetli bir kutu. Bakalım gücümüzü çocuklarla barıştan yana kullanabilecek miyiz?