2 Nisan 2020 Perşembe

Uzaktan Eğitim - Gülesra



                    Bildiğiniz gibi Dünyaya yayılan salgın ile birlikte Türkiye’de de gerekli tedbirler alınmaya başlanmış ve bu tedbirler kapsamında 16 Marttan bu yana eğitime 1 hafta ara verilerek  30 Nisan a kadar  okullar kapatılmıştır.
O süreden  bu yana çocukların okuldan uzaklaşmaması için 1 haftalık aradan sonra Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı  TRT EBA TV ve EBA (Eğitim Bilişim Ağı)  üzerinden uzaktan eğitimler başlamıştır.  Harcanan emeği,yapılan işlerin, hazırlığın kıymetliliğini öncelikle belirtmek  isterim. Bununla birlikte yapılan bu hazırlığın içerik, teknik, ulaşılabilirlik, kapsayıcılık açısından güçlendirilmesi gerekliliği ; uzaktan eğitimle daha da görünür hale gelen eğitimde fırsat eşitliğini yaratmak, çocukların yüksek yararı  için neler yapılması gerektiğini yeniden önümüze koyup düşünmemizi gösterdi.

                 Bir çok öğretmenin en çok dile getirdiği konulardan biri ulaşılabilirliğiydi. Bu süreçte özellikle köylerde yaşanılan internet sorunları, çocukların evlerinde tablet veya bilgisayarlarının olmayışı benimde içinde olduğum bir çok öğretmeni tedirgin etti. Ebeveynlere telefonla ulaşmak tek tek durumu anlatmak en kötü EBA TV için ikna etmeye çalışmak başlıca bir süreçti. Bunları yaparken aynı zamanda çocuklarla bağlantımızı yenileyecek yeni stratejiler bulmaya çalışmak, onlara ses etmek, salgına dair yaşadıklarını hissettiklerini öğrenmeye çalışmak; tüm bunları yaparken bir taraftan da kendimizi güçlendirmeye çalışmak, salgını dünya ile birlikte yaşamış olmanın kaygısı ile kendimizi, ailemizi yakınlarımızı gözetmeye çalışmak oldukça zordu.   Bu kısıtlı imkanlar hatta imkansızlıklar baş gösterirken çoğu evde  bu sorun şıp diye çözülmüş,  hatta bir çok okulda  online sınıflar kurulmaya başlanmıştı bile.

                 Evde tableti veya bilgisayarı internet erişimi  olmayan çocuklar bir yana EBA TV kurmalarını sağlayabileceğimiz bir  iletişimi dahi  kuramadığımız çocuklar peki?
Ya da tüm çocukların bunlara ulaştığını varsayalım. Türkçe bilmeyen mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, görme-duyma yetisine dair engeli olan çocuklar, otizimli çocuklar, farklı gelişen çocuklar için sınıf kadar yaşayan ve interaktif olmayan bu durum  yeterince kapsayıcı mı?

Peki ya biz öğretmenler?

İhtiyaçlarımız, kendimize göre  durumu nasıl anlamlandırdığımız, yaşayabileceğimiz yüksek kaygı vb durumlar özel durumlarımız nedense ortadan kalkmış bir anda karantina günlerinin süper kahramanı olmuştuk.  
Kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak,   bir çok öğretmen arkadaşımdan duyduklarım, s.medyada gördüklerim; herkes kadar süreçten nasıl etkilendiğimizi gösteriyordu oysa.
Kronik hastalığı olan, uzakta sevdiklerinin hastalandığı haberini alan, cezaevi vb sebeplerden kaynaklı sevdiklerinden haber alamayan, evde kalmayı ilk defa deneyimleyen, ücretli veya özel okulda öğretmen olup maaşını alamayan, evde hasta veya 65 yaş üstü aile bireylerine bakan, evde çocuğu olan, evde otizmli çocuğu olan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan  öğretmenler. Belki de özel durumunu bilmediğim başkaca öğretmenler daha…

Bu paylaştıklarım kendimizi  nasıl da  gözetmemiz gerektiğini gösteriyordu. Biz güçlenmezsek, yaşadığımız kaygı daha da artarsa ; beslenme, yakınlık, destek, duygusal güvenlik, maddi güvenlik vb ihtiyaçlarımız gözetilmezse çocuklarla olan bağlantımız yeteri kadar sağlıklı ve güçlü bir zeminde olmayacaktır.

Tüm bu saydığım olumsuzluklar içinde ne yapabiliriz peki?

Ya da bu eşitsizlikleri ortadan kaldıracak neler yapılabilir?

Uzun uzun kalem kalem somut adımlar yazmayacağım bu defa. Sanırım benim açımdan bu kalem kalem, somut adımlara da bir çatı olacak tek bir durum var:
Katılımcı olmak.
Hangi yöntemi, çözümü, sistemi kurarsak kuralım, tüm bileşenlerini de içine alarak onlardan gelen fikirleri duymak, onların ihtiyaçlarını duyarak devam etmek kıymetli.  Yani katılımcı bir ilkeyle , tüm herkesi kapsayarak,  karşılıklı ihtiyaçları gözeterek ilerlemek mümkün.

Ben bu süreci nasıl yaşıyorum?

Merak edenler için kendi deneyimimden de söz edecek olursam;
Öncelikleri çocukların ebeveynlerini tek tek arayıp hallerini hatırlarını sordum. Türkçe bilmeyen ebeveynlerle  Kürtçe; Kürtçe nin de yeterli olmadığı yerde “Evet, Hayır” düzeyinde niyetimi paylaştım.  Uzaktan Eğitim den söz ederek ne kadarını yapabileceklerine dair bilgiler aldım. Çocuklarla konuşmak istediğimi ilettim. Hâla çalışan ebeveynler olduğu için akşam eve döndüklerinde ancak çocuklarla konuşabildim. Tek tek hallerini sordum. Kendimden söz ettim. Onları merak ettiğimi yaşanılanların sağlığımız için alınan tedbirlerden olduğundan söz ettim. Ara ara arayacağımı bağlantımızı devam ettireceğimizden söz ettim. Çocukların bilgisayarı,tableti online ulaşabileceğim her hangi bir araç olmadığı için akıllı telefonu olan ebeveyn,yakın akraba vb kişilerden rıza alarak  bir telefon uygulaması desteğiyle sohbet grubu kurdum.  Kendi halimi paylaştığım, sürece dair bilgileri anlattığım videolarımı çekip grupla paylaşmaya başladım. Tabii  Suriye’den gelen öğrencilerim olduğundan videoları çift dilli çektim. Konuşma ve duymaya dair dezavantajlı olan bir öğrencim için ise ablasının desteğiyle durumu aktarmaya çalıştım.
 Burada tek niyetim çocuklarla bağlantıda kalmaktı. Halimizi hatırımızı sormak, neler yaşadığımızı bilmek. Çocuklardan da imkanları doğrultusunda geribildirimler alıyorum. Gelen cümleler mutlu ediyor beni. Kendi halini videoya çekip atan bile var. Okulu özlediklerini duyuyorum sık sık.  
Okuldayken güne başlamak için “Nasılsın?” çemberi ile günü bitirirken “Günümüz nasıl geçti, paylaşmak istediğimiz bir durum var mı?” diyerek kapanış çemberi yapardık. Şimdi bunu düzenli yapamayız belki ama yine bir rutinimiz olsun diye hafta bir telefondan  “Nasılsın?” çemberi yapmaya niyetlendim.  Tam bir çember olmasa da bir rutin olması kıymetli bence. 

Bu sırada kendimi güçlendirmeyi de ihmal etmedim. Özellikle yukarıda öğretmenlere dair saydığım bir çok durumu yaşayan biri olarak uçakta verilen oksijen maskesini söylenilen gibi önce kendime takmaya çabalıyorum.
Neler mi yapıyorum?
Rutinlerime, evdeki vakit geçirme hallerime değinmeyeceğim.
Öncelikle haftada en az bir defa empatik destek almaya çalışıyorum. Özge’ye, Özenç’e, Halime’ye, Deniz’e, Shabnam’a kalpten şükranım var. Dostlarımla yaptığım düzenli görüşmeler, geniş ailemle bağlantıda kalmak yine iyi hissettiriyor. Toplumsal sorunlara dair kolektif emekle çalışma yürüten topluluklarla çalışıyorum. Bir nebze de olsa destek olabilmek  umut aşılıyor.
Tüm bunlarla birlikte en çok da üretmek. Bir şeylerin dönüşeceğine olan inancımla üretmek…
Yeterli mi ya da yetiyor mu gerçekten bilmiyorum. Özellikle toplumsal durumlar karşısındaki  çaresizliğim sanırım  baki.
Ucundan kıyısından elimden ne gelirse yapmaya çabalasam da insanız, düşüyoruz.  Yüzünü güldüremediğim her niyet için yas tutmaya sığınıyorum.

Düzeltme : Dün akşam ücretli öğretmenlerin maaşını alacağına dair bir haber ve aileler için Psikolojiik danışmanlık hattı kurulduğuna dair bir haber geçti. Diğer sorunlarında bir an önce çözülmesini; sağlıklı ve güzel bir baharı umutla diliyorum.

NOT 1:
Koronavirüs salgınından kendimizi, çevremizi ve toplumu korumak için uyguladığımız fiziksel izolasyon sürecinde, bağlantı kurmak, birbirimizi dinlemek ve birlikteliği hatırlamak için Şiddetsiz İletişim paylaşan 40'ı aşkın kişi gönüllü online çemberler düzenliyor. Ayrıntılı bilgi almak isteyen ya da katılmak isteyenler için link bırakıyorum.


https://www.siddetsiziletisim.com/dinlemecemberleri

NOT 2 : Yazıda kullandığım görsel Covid-19 salgını sırasında çocukların, gençlerin ve ailelerin ruh sağlığını desteklemek; baş etme becerilerini psikolojik iyilik hali ve dayanıklıklarını arttırmak için Türkiye Çocuk Ve Genç Psikiyatrisi Derneği tarafından oluşturulmuş rehberden alıntıdır. Görselde ki tüm başlıklar kendimizi güçlendiren yöntemler  olarak da büyük önem taşımaktadır. 
Ayrıntılı incelemek isteyenler için link bırakıyorum.

http://www.cogepder.org.tr/images/covid-19-rehber.pdf








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder