30 Ekim 2017 Pazartesi

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 3. Hafta

               “Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik, güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor? Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak değişiklikler yapmak ister misiniz?”
                   İlişki tabanlı bir sınıfın öğrenme ortamını daha verimli kıldığını düşünüyorum. Öğretmenle olan güven ilişkisini sağlam bir zemine oturtmuş bir öğrencinin, güvende olmak için dile getireceği ihtiyaçlarının karşılanması konusunda daha az endişe yaşayacağını düşünüyorum. Bu endişelere neden olan ihtiyaçların görülmemesi ve karşılanmaması durumu  sadece öğrenmenin önünü tıkamaz aynı zamanda çocuğun hem öğretmenle hem de arkadaşlarıyla olan iletişiminin de önünü tıkar.
Sınıfta izlediğim müfredat  bu ilişki tabanlı  sınıfa az da olsa alan açıyor.
Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi 3 yıllık birlikte biriktirdiğimiz deneyimler  bu güven ortamına referans olmuş oluyor.
Bu deneyim için geçtiğimiz yıllarda dikkat ettiğim en önemli şey; sınıfa ve öğrenme sürecimize dair aldığımız kararlara sadık kalmak ve çocuklar istemeden değiştirmemekti.  Bununla birlikte her öğrenciyi duymak ve duyulduklarını onlara hissettirmekti. 

            Bu yıl bu deneyimler sürecimizi kolaylaştırdı. Çocuklarla birlikte attığımız her adımda bunu fark ediyorum.  Bu güven ortamı var nasılsa deyip bir kenarda oturup akışı izlemiyorum tabii. Bu alanı korumak için daha çok dikkat ediyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi her çocuğu gözetmek , onları duymak, duyduğumuzu onlara duyurmak çok önemli. Bir sonraki adım ise duyurdukları şey için harekete geçmek. Sınıfta çocuklar duyulduğunu anladıktan sonra öğretmenlerin harekete geçmesini beklerler. Eğer bu sadece öğretmenin “Evet duydum seni.” Kısmında kalıyorsa , çocuklar bir süre sonra “Söylesem bile nasıl olsa buna dair bir şey yapılmayacak.” diye düşünebiliyor ve iletişimi koparabiliyor. Ya da seçilen çözüm yolu çocuğun ihtiyacını gözetmeyen bir yolsa ,çocuk yine ihtiyacının tam görülmediğini düşünüp yine iletişimi koparabiliyor.
“Peki çocuklardan gelen her şeyi duyduktan sonra  hemen harekete geçmek zorunda mıyız?”
Her zaman süreç yazıldığı gibi kolay  akmayabilir. Zaman zaman hazırlıksız oluşumuz, o an koşulların olmayışı ya da bizi duygusal olarak zorlayan durumlar olabilir.  Burada önemli olan anda kalıp gelen istek veya ihtiyaç taleplerine karşılık ne hissettiğimizi çocuklarla şeffaf bir şekilde  paylaşmak ve o an için hem bizi hem çocuğu gözeten bir rica talebinde bulunmak.
Sınıfta yaşadığım bir örnekle bunu paylaşacak olursam eğer;  okulda uzun süredir sular gelmiyor.Hatta bu hafta sınıf meclis toplantısına bu gündem vesile oldu.  Mecliste alınan kararlarda okulda bunun sorumluluğunu alan öğretmenle görüşmek vardı ve ardından gerekli yerlere dilekçe yazarak bu süreci hızlandırmak.  Fakat alınan kararlar hayata geçmedi. Bunun sebeplerini çocuklarla paylaştım. Birkaç gün sonra susuzluk yeniden gündeme gelince her teneffüs sonrası hep bir ağızdan “Öğretmenim su yok. Çok susadık. Ne zaman olacak çeşmemiz?” gibi sorular gelmeye ve sınıf içinde herkesin aynı anda sorduğu ve benim tıkandığım bir sınıf ortamına dönüşmesine neden oldu. Yaptığım ilk şey duruma dair gözlemimi dile getirip duygumu paylaşmak oldu.
“Tenefüsten sonra su içip, öyle derse girmek istediğinizi duyuyorum. Ve görüyorum ki hâlâ çeşmeden su gelmiyor.  Bunun için bir şey yapamamak beni çok üzüyor. Ve daha önce paylaştığım teknik durumlardan dolayı elimden bir şey gelmediği için kendimi çaresiz hissediyorum. Belki bu teknik sorunlar çözülene kadar evden herkes su getirirse hem bu süre içerisinde susuzluk ihtiyacınızı gidermiş olursunuz hem de ben  sınıfa su içmiş bir şekilde girdiğiniz için kendimi daha iyi hissetmiş olurum. “
Bu paylaşımım hem bana hem onlara iyi geldi.
Duygumu paylaşarak kurduğum her iletişim , onlarla olan bağımın güçlendirdiğini hissettiriyor.
Böyle bir iletişimin ardından var olan her şeyi tartışmaya , dinlemeye hazır bir topluluk haline geliyor sınıf. Duygumu paylaştıktan sonra olası durumlar üzerine konuşarak suyun hiç gelmemesi halini konuştuk. Ve ilk verdikleri  sadece soru sordukları tepkiden daha çözüm odaklı tepkiler gelmeye başladı.
Şimdi onlar da kendilerini ifade ederken hissettiklerini paylaşabilsinler diye yavaş yavaş duyguları çalışmaya başladık. Sosyal Bilgiler ve Türkçe ders kazanımlarıyla da  paralel olan “duygular” için destekleyici araçlar oluşturmaya başladık.
"Duygunu Bul"Etkinliği

Geçtiğimiz yıldan beri sabahları derse başlamadan önce “Bu sabah nasılım?” çemberi oluşturuyorduk. Bu çemberle çocuklar  kimin nasıl olduğunu dinliyor  ve öyle güne başlıyordu. Kendimizle bağlantı kurarak duygularımızla kendimizi ifade ediyor ve  belki günümüzü ona göre planlamamız gerekebilir diye arkadaşlarımızın nasıl hissettiğini duymaya çalışıyorduk.
Daha çok “İyiyim kötüyüm,hastayım” vb cümlelerle tamamlanan çember için bu yıl daha çok  duygu çalışmaya başladık. Aynı zamanda “dinleme”nin , “duyulma”nın iletişimdeki güveni korumak için önemli bir faktör olarak gördüğümden bunu  bütün bir yıla yaydığım bir çalışma başlığı olarak ayırıyorum.

Önüme koyduğum hedeflerden biri süreç boyunca duygu çalışmaya devam etmek ve duyma ile duyulmanın en güzel  çalışıldığı yerler olan bu  çemberlerden “duygu çemberini “rutine koymak. Yine çocukların birbirlerini çember dışında da dikkatleri dağılmadan dinlemelerine katkı sunacak birkaç araç araştırmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder