“Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri
bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik,
güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim
biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer
akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor?
Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak
değişiklikler yapmak ister misiniz?”
İlişki
tabanlı bir sınıfın öğrenme ortamını daha verimli kıldığını düşünüyorum.
Öğretmenle olan güven ilişkisini sağlam bir zemine oturtmuş bir öğrencinin,
güvende olmak için dile getireceği ihtiyaçlarının karşılanması konusunda daha
az endişe yaşayacağını düşünüyorum. Bu endişelere neden olan ihtiyaçların
görülmemesi ve karşılanmaması durumu sadece öğrenmenin önünü tıkamaz aynı zamanda
çocuğun hem öğretmenle hem de arkadaşlarıyla olan iletişiminin de önünü tıkar.
Sınıfta izlediğim müfredat
bu ilişki tabanlı sınıfa az da
olsa alan açıyor.
Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi 3 yıllık birlikte
biriktirdiğimiz deneyimler bu güven
ortamına referans olmuş oluyor.
Bu deneyim için geçtiğimiz yıllarda dikkat ettiğim en önemli
şey; sınıfa ve öğrenme sürecimize dair aldığımız kararlara sadık kalmak ve
çocuklar istemeden değiştirmemekti.
Bununla birlikte her öğrenciyi duymak ve duyulduklarını onlara
hissettirmekti.
Bu yıl bu deneyimler sürecimizi kolaylaştırdı. Çocuklarla birlikte
attığımız her adımda bunu fark ediyorum.
Bu güven ortamı var nasılsa deyip bir kenarda oturup akışı izlemiyorum
tabii. Bu alanı korumak için daha çok dikkat ediyorum. Yukarıda bahsettiğim
gibi her çocuğu gözetmek , onları duymak, duyduğumuzu onlara duyurmak çok
önemli. Bir sonraki adım ise duyurdukları şey için harekete geçmek. Sınıfta
çocuklar duyulduğunu anladıktan sonra öğretmenlerin harekete geçmesini
beklerler. Eğer bu sadece öğretmenin “Evet duydum seni.” Kısmında kalıyorsa ,
çocuklar bir süre sonra “Söylesem bile nasıl olsa buna dair bir şey
yapılmayacak.” diye düşünebiliyor ve iletişimi koparabiliyor. Ya da seçilen
çözüm yolu çocuğun ihtiyacını gözetmeyen bir yolsa ,çocuk yine ihtiyacının tam
görülmediğini düşünüp yine iletişimi koparabiliyor.
“Peki çocuklardan gelen her şeyi duyduktan sonra hemen harekete geçmek zorunda mıyız?”
Her zaman süreç yazıldığı gibi kolay akmayabilir. Zaman zaman hazırlıksız oluşumuz,
o an koşulların olmayışı ya da bizi duygusal olarak zorlayan durumlar
olabilir. Burada önemli olan anda kalıp
gelen istek veya ihtiyaç taleplerine karşılık ne hissettiğimizi çocuklarla
şeffaf bir şekilde paylaşmak ve o an
için hem bizi hem çocuğu gözeten bir rica talebinde bulunmak.
Sınıfta yaşadığım bir örnekle bunu paylaşacak olursam
eğer; okulda uzun süredir sular
gelmiyor.Hatta bu hafta sınıf meclis toplantısına bu gündem vesile oldu. Mecliste alınan kararlarda okulda bunun
sorumluluğunu alan öğretmenle görüşmek vardı ve ardından gerekli yerlere
dilekçe yazarak bu süreci hızlandırmak.
Fakat alınan kararlar hayata geçmedi. Bunun sebeplerini çocuklarla
paylaştım. Birkaç gün sonra susuzluk yeniden gündeme gelince her teneffüs
sonrası hep bir ağızdan “Öğretmenim su yok. Çok susadık. Ne zaman olacak
çeşmemiz?” gibi sorular gelmeye ve sınıf içinde herkesin aynı anda sorduğu ve
benim tıkandığım bir sınıf ortamına dönüşmesine neden oldu. Yaptığım ilk şey
duruma dair gözlemimi dile getirip duygumu paylaşmak oldu.
“Tenefüsten sonra su içip, öyle derse girmek istediğinizi
duyuyorum. Ve görüyorum ki hâlâ çeşmeden su gelmiyor. Bunun için bir şey yapamamak beni çok üzüyor.
Ve daha önce paylaştığım teknik durumlardan dolayı elimden bir şey gelmediği
için kendimi çaresiz hissediyorum. Belki bu teknik sorunlar çözülene kadar
evden herkes su getirirse hem bu süre içerisinde susuzluk ihtiyacınızı gidermiş
olursunuz hem de ben sınıfa su içmiş bir
şekilde girdiğiniz için kendimi daha iyi hissetmiş olurum. “
Bu paylaşımım hem bana hem onlara iyi geldi.
Duygumu paylaşarak kurduğum her iletişim , onlarla olan
bağımın güçlendirdiğini hissettiriyor.
Böyle bir iletişimin ardından var olan her şeyi tartışmaya ,
dinlemeye hazır bir topluluk haline geliyor sınıf. Duygumu paylaştıktan sonra
olası durumlar üzerine konuşarak suyun hiç gelmemesi halini konuştuk. Ve ilk
verdikleri sadece soru sordukları
tepkiden daha çözüm odaklı tepkiler gelmeye başladı.
Şimdi onlar da kendilerini ifade ederken hissettiklerini
paylaşabilsinler diye yavaş yavaş duyguları çalışmaya başladık. Sosyal Bilgiler
ve Türkçe ders kazanımlarıyla da paralel
olan “duygular” için destekleyici araçlar oluşturmaya başladık.
![]() |
"Duygunu Bul"Etkinliği |
Geçtiğimiz yıldan beri sabahları derse başlamadan önce “Bu
sabah nasılım?” çemberi oluşturuyorduk. Bu çemberle çocuklar kimin nasıl olduğunu dinliyor ve öyle güne başlıyordu. Kendimizle bağlantı
kurarak duygularımızla kendimizi ifade ediyor ve belki günümüzü ona göre planlamamız
gerekebilir diye arkadaşlarımızın nasıl hissettiğini duymaya çalışıyorduk.
Daha çok “İyiyim kötüyüm,hastayım” vb cümlelerle tamamlanan
çember için bu yıl daha çok duygu çalışmaya
başladık. Aynı zamanda “dinleme”nin , “duyulma”nın iletişimdeki güveni
korumak için önemli bir faktör olarak gördüğümden bunu bütün bir yıla yaydığım bir çalışma başlığı
olarak ayırıyorum.
Önüme koyduğum hedeflerden biri süreç boyunca duygu çalışmaya
devam etmek ve duyma ile duyulmanın en güzel çalışıldığı yerler olan bu çemberlerden “duygu çemberini
“rutine koymak. Yine çocukların birbirlerini çember dışında da dikkatleri
dağılmadan dinlemelerine katkı sunacak birkaç araç araştırmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder