9 Ekim 2017 Pazartesi

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 1.Hafta

                    Şefkatli eğitmen çevirileriyle  aşama aşama sınıfta izleyeceğimiz yolları planlarken bunun öncesine biraz  olsun değinmek istedim.  Hem kendim için hem  bundan ilham alınacağına inandığım sizler için güzel bir başlangıç olmasını umut ediyorum.
                 Şiddetsiz İletişimi , sınıf yönetimine dair bir yöntem olarak kullanan bir öğretmen olmak bir yana , tüm ilişkilerinde yaşamayı seçmiş biri olarak bunu  Sınıf içine girmeden önce kendimle bağlantı kurmayı kendini bu sürece hazırlamayı önemsiyor ve bunun için Sura Hart’ın  çevirileriyle başlayan sürecin bir durak öncesine gelmeye davet ediyorum sizi.
                   Bu durak benim  bu yolculuğa ilk başladığım yer. Henüz sınıf yok, çocuklar yok,Sura Hart’ın  çevirileri  yok sadece ama sadece ben varım.  Yolculuğa çıkmadan önce bilmem gerekenleri yokluyorum.  Belki de kendime hatırlatmam gerekenleri…
Çocuklarla planlayacağım sürece girmeden önce kendimi hazırlamam ve iç barışıma katkı sunacak yüksek bir motivasyonla sınıfa girmek istediğimi biliyorum. 
Öncelikle çantamdan düşürmediğim Marshall’ın Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili  kitabını durakta beklerken karıştırıyorum.
Benim için bir şeyler olduğuna emin olduğum sayfaları karıştırırken  mavi kalemle düştüğüm not  göz kırpıyor bana :

“Kendine zaman ayır; kültürel koşullanmalarınla tepki vermek yerine bilinçli olarak seçtiğin enerjiden hareket edebileceğin zamanı seç”  M. B. Rosenberg

“Zamanı Seç!”
Tam da burada gelen zaman doğru zamandır diyerek öncelikle , yolculuğumla bağlantı kuruyorum.
“Benim bu yolculuk sonunda ulaşmak istediğim hedef ne?”
“Benim hayalim ne?, Bu yolculuğu içimdeki bir vizyon için yapıyorum . Peki benim vizyonum ne?”
 bunları kendi içimde sıralarken yüksek sesle kendime sorarak sorularımı duymaya  çalışıyorum. Not defterimi ve çok sevdiğim  mavi kalemimi çıkarıyorum.
Bu sorulara kendimle bağlantı kurarak  yanıtlıyorum.  Yazdıklarımı yüksek sesle tekrar okuyarak bağlantımı güçlendiriyorum. 
Ve yine yüksek sesle kendime şu soruları  yöneltiyorum :
“Bu hedefe ,vizyona, hayale ulaşmamda güçlü yanlarım neler?
Ve yine bu hedefe, vizyona, hayale ulaşmamda ki zayıf yönlerim neler?
 Bu yolculuktaki en büyük korkum ne?”
Cevaplarımı itinayla çok sevdiğim mavi kalemimle not defterime yazıyorum. O sırada durakta beklerken azıcık müziğin bana iyi geleceğine inanıyorum ve  kulaklıklarımı takarak Hani Niroo ‘nun masal tadındaki şarkılarından birini açıyorum.

                      Bu yolculuk boyunca kendimle bağlantıda kalmaya devam ederken takibini yapacağım bir parçam geliyor aklıma: 

Duygularım...

Hayatın akışı ve kendi akışım arasında bağlantıda kalabilmem için  ;  duygularımı tanımlayabilmem ,onlarla yüzleşmem , kendimle beraber duygularımın da sorumluluğunu alarak yolculuğa  devam  etmem gerekir.
Bu yüzden güçlü ve zayıf yönlerimle yüzleşirken bunlarla nasıl baş edeceğime kafa yormaktan çok onları  görmek,  onlarla tanışmak  için yazıyorum.  Bunların benim bir parçam olduğunu , süreç içerisinde  güçlendirdiğim yönlerimin de olabileceğini, ya da aksine başka deneyimlerle zaman zaman güçsüzleşebileceğimi  hatırlatıyorum kendime. Benim için önemli olanın bunların da sorumluluğunu alarak o duraktan hareket etmek olduğunu bilmek.
                           Bazen bu yönlerimle mücadele içerisine girebiliyorum. Bu durumda çoğunlukla hislerim ; "sıkılmış, bıkkın, isteksiz, karamsar, çaresizlik “oluyor.  Bu duyguları tanımlayamadığım anlarda yargılarım devreye giriyor ve kendime doğru ilk şiddettim başlıyor : “Bunu başaramayacaksın, kahretsin nasıl olacak bu iş şimdi? Kesin yetiştiremeyeceğim, Bunu yapmam için yeterince güçlü ve bilgili değilim. Sen zaten neyi başardın ki?, Çok zor daha nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Nasıl güçleneyim ki buna dair bir materyalim bile yok? Hep aynı şeyler oluyor zaten ve kimse önemsemeyecek.”
Bu yargılarla mücadele hali duraktan kalkmamı epey geciktirebiliyor. Hatta bazı zamanlar yola çıkmama  engel bile olabiliyor. Bu yüzden korkularımla, zayıf yönlerimle, güçlü yönlerimle yüzleşirken duygularımı da yakalıyorum o sırada. Onları bilmek, onları yüksek sesle kendime tekrarlamak ve ardından içime çektiğim derin bir nefesle onlarla barışmak hali bana iyi geliyor . Bu benim kendimle en bağlantıda olduğum an oluyor. Ve insan ilişkilerimde nasıl gönülden vermeye dayalı iletişim sürdürüyorsam o an da kendimle olan iletişimim de yargılardan uzaklaşıp kendi doğasında var olan o şefkatli haline dönmüş oluyor. Kendime gösterdiğim şefkatin en değerli kısmı ise bu iki yönümü , yani hem güçlü hem zayıf yönlerimi  bir arada empatiyle tutabilmem oluyor.

Kendini bağışlama öğrenme ve büyüme yönünde bizi özgürleştirir.

                     Elimdeki kitapta altını yine mavi kalemimle çizmiş olduğum kısmı okuyorum :

“Öz benliğim, özeleştiri yüklü olduğunda , içimizdeki güzellikleri görmemizi engellediğinde , öz kaynağım olan evrensel enerjiyle bağlantımızı kaybederiz. “

Kendimle bağlantı kurup duygularımla  barışırken bana bunu hissettiren şeyin ne olduğunu tanımladığımda ise yeniden güçlenmek için bir alan açmış oluyorum kendime.  Örneğin çaresizlik duygumla yüzleştikten sonra bana bunu hissettiren şeyin destek alabileceğim kimsenin olmayışı ise işbirliği ihtiyacımın olduğunu fark eder ve bunu  nasıl karşılayabileceğime yoğunlaşırım.  Bu yüzden yargılarımla mücadele etmek yerine beni asıl ihtiyacıma götürecek olan duygumun peşinden giderim. 

Kendini bağışlamak empatik bağ kurulduğunda gerçekleşir.

                İhtiyaçlarımı belirleyip onları nasıl karşılayabileceğime dair bir plan yaptıktan sonra not defterimi, Şiddetsiz İletişim  kitabını ve sevdiğim mavi kalemi çantama atarak yolculuğuma başlıyorum. Bu yolculuğun bana daha fazla öğrenme ve daha fazla anlayış getireceğini bildiğimden saatteki hızı en az olan bir aracı seçerek en arkalardan bir yere yerleşiyorum. En arkaya yerleşiyorum çünkü araçta olabilecek herkesi daha iyi duymak  bana iyi gelecektir. Hızı en düşük olanı seçiyorum çünkü  bu yolculukta yavaşlığa, kendimi dinlemeye, hem kendi akışımı hem hayatın akışını takip etmeye ihtiyacım var. Yolculuk başladıktan sonra yine defterimi çıkarıyorum ve atacağım ilk somut adımı belirleyip bunu not ediyorum. Bu adımı atmak için ihtiyacım olan şeyleri altına sıralayarak işimi kolaylaştırıyorum.  Ve ilk hafta çevirisinin yayınlandığı durağa yaklaşırken  kendime duyacağım şefkati ,kendimle olan bağlantımın gücünü ve enerjime olan katkısını kendime sık sık hatırlatmayı not ederek  1. hafta durağında  iniyorum. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder