Özenç’ten Kumbara’ya…
Benim
şiddetsiz iletişimle tanışmadan önce şefkat kavramı ile aram pek iyi değildi
açıkçası. Şefkati kalbimle değil, zihnimle duyuyordum ve duyduğu hali bana
içinde eşlik barındırmıyormuş gibi geliyordu. Sanki içinde acıma, merhamet gibi
duygu ve düşüncelerden izler vardı, silemiyordum.Bir içime sinmeyen yan da,
annelikle hatta bazen öğretmenlik ile şefkat arasında kurulan otomatik bağ.
Şefkati onların üzerine eklenen yük gibi görüyordum.
Duygu
ve ihtiyaçlar üzerine düşündükçe, onlara yüklenenlerden bağımsız, kendi
içimdekini gördükçe diğer ihtiyaçlarım gibi şefkat de billurlaştı, hatta
parladı. Şimdi içimdeki yerini biliyorum, kalbimi nasıl ısıttığını, varlığımı
nasıl büyüttüğünü.
Şükran doluyorum bu farkındalığıma, bu farkındalığıma katkısı olan
her şeye. Çocuklarla çalışma hevesim artıyor, onlar da benzer deneyimler
yaşasın istiyorum.
Çocuklara şefkati nasıl tanımladıklarını sordum.
-
Arkadaşlarımızla birbirimize iyi
davranmak
-
Birbirimize saygılı olmak
-
Arkadaşlarımızı sevmek
Gelen cevaplar bu minvalde olunca şunu sordum: ‘’Şefkat sadece
arkadaşlar arasında olan bir şey mi?’’Bu sefer cevaplar ‘’herkesin birbirine,
hayvanlara , doğaya, her şeye’’ idi. Özellikle hayvanlar kısmında biraz durduk.
Hayvanlar şefkati hisseder mi?
‘’Hisseder tabii, mesela bir kedi ayaklarına dolanırsa sana şefkat
gösteriyordur.’’
Buradan, biraz daha somutlaşması niyetiyle şunu sordum: ‘’Peki
siz, size şefkat gösterildiğini nasıl/nereden anlarsınız?’’
-
Sarılmasından, öpmesinden
-
Paylaşmasından
-
Zor durumda kalınca yardım
etmesinden
-
Sürprizler yapmasından
-
Anlamaya çalışmasından
-
Dinlemesinden
Bu cevaplardan sürprizli olanı beni şaşırttı,
gülümsetti, yeni sürprizler planlamaya başladım bile Dinleme ise düşündürdü. Dinlemenin şefkatin
içinden de geçeceğini tahmin etmiyordum sanırım. Dinleme, hem katılımın, hem
barışın geniş bir kesişim kümesi. Gittikçe genişletmek niyetiyle, şefkatle...
Özge’den
Kumbara’ya…
Çocukla Barış’ta Şefkatli Eğitmen
Günlükleri’yle çıktığımız yolculuk boyunca “şefkat” anlamını değiştirip
dönüştüre dönüştüre çoğaldı içimde.
Öncesinde yumuşacık ve bir o kadar
da kırılgandı şefkat içimde.
Hayatımda ise pek fazla
kullanmayıp, belli kalıplarla bir arada düşünüyordum.
Zamanla şefkatin kendimden açılan
kapılarla dalga dalga büyüyebileceğini buralar sayesinden gördüm.
Yani şiddetsiz iletişim pratikleri
ve bunları da insanlarla paylaştığım alanlar…
Şefkat kalbimi canlı tutan, kanıma
oksijen pompalayan bir kaynak sanki.
Her hafta böyle bir başlıkla
çocuklarla yaşadıklarımı yazmam da bu ihtiyacı beslememi kolaylaştırdı.
Çocuklarla “şefkat” üzerine
yaptığımız sohbette şunlar döküldü:
“Şefkat annem gibi, birinin insanı
sevmesi, kucaklaması, öpmesi.”
“Şefkat, birine iyi bir şey
yapmak: mesela seninle sandviçimi paylaşabilirim.”
“Şefkat yaralandığında yardım
etmek.”
Şefkat birbirimizle bağlarımızı
güçlendirdiğimiz, kendimize dönüp bakma fırsatı bulduğumuz ne kadar da kıymetli
bir ihtiyaç.
İnsanların öncelikle kendine ne
kadar şefkatli olduğuna dikkat ediyorum. Bu ihtiyacın ne kadar farkında
olmadığımızı ve yoksun kaldığımızı…
Çocuklarla da çevremdekilerle de
bu ihtiyacı yaşatabilmek için öncelikle kendi içimde bulmam gerektiğini fark
ediyorum. Ne kadar sarılıyorum kendime, ne sıklıkta konuşuyorum içimle?
Şefkat, kucaklayıp sarılmak
değilmiş yalnızca aklımdaki etiketlerde yazdığı gibi. Açık yürekle dinlemek,
duymak, anlamaya çalışmakmış. Barışı sağlamak adına çabalamakmış.
Şefkatli yanıma alıp çok sevdiğim
dostlarla bu yolda olmamın kutlaması geldi gönlüme.
Ne mutlu bize..
Gülesra’dan
Kumbara’ya…
Şefkat ihtiyacıyla bağlantım
her yenilendiğimde bir başka mevsime açılıyor gibi. Barışçıl eylemlerden oluşan
yumuşacık bir ip yumağı gibi oluyor yaşam. Ağladığın,güldüğün,yolculuk
ettiğin,ayrıldığın her şey barışçıl bir nehir ırmağında yatağını buluyor. Ara
ara debi yükselse de o akış devam ediyor. Ne zaman şefkatin olmadığını
düşünsem, benim için hep aynı kelimeye çıkıyor kapı : “Şiddet” e.
Bu yıl çocuklarla sıkça
ihtiyaçlar üzerine sohbetler ediyoruz. Bir nevi ihtiyaç meditasyonu da
diyebiliriz. Bu defa ihtiyaç yerine “şiddet” üzerine konuşmayı seçtik.
“Şiddet” bizde neyi çağırıştırıyor
dediğimizde şu cümleler döküldü :
-Yumruk vurmak
-Dövmek
-Savaş
-Kavga
- Kötü doktor olmak
-Kötü şoför olmak
-Kötülük yapmak
-Öldürmek
-Birinin ellerini bağlamak
-Kötü polis olmak
-Tekme atmak
-Silah sıkmak
-Motorla çarpmak
Bu cümleler üzerine konuştuk biraz.
Ardından şiddet olmazsa nasıl bir dünyamız olur diye sordum.
Bu defa gelenler :
-İyi olur - Neşeli olur -Keyifli olur -Mutlu bir maç yapılabilir -Mutlu bir oyun -Enerjik olur
- Güzel bir dünya olur -Yeşil olur -Rahat uyunur -Şefkatli olur - İlkbahar olur -Roj (Güneş) olur.
“Şefkat” kelimesini duyunca çok
heyecanlandım. Tüm bu saydıklarının olması için biz neler yapabiliriz,
kendimizden nasıl bir ricada bulunabiliriz diye sorduğumda ise ;
-Yaşlılara yardım ederdim.
-Köpek ve kedi beslerdim.
-Okula gelmek için araba alırdım.
-Kuşlara ekmek atardım.
-Su,yemek,ev ve hayvanlarımız olursa .
-Mutlu oluruz.
-Uyumalıyız.
-Köyümüzü ormana benzetmeliyiz.
-Kardan adam yapalım.
Şiddet ve Şefkatin birbirini
dönüştürdüğü şu cümlelere bakınca bir oh çekiyorum. Belki de bir bahar havası,
sıcacık bir Güneş, bir kedi bir köpek şefkatle olan bağlantımızı yeniden
hatırlatacaktır bize.
KUMBARA’YA BU AY GELENLER…
Meğer şefkat hissettiğimin çok daha ötesinde bir yere sahipmiş. Üzerine düşündükçe adeta Pandora’nın kutusu açıldı içimde. Katmanlı bir ihtiyacım olduğunu gördüm yavaş yavaş. Anlamak için ekşi sözlüğe baktım, sonra okuduklarıma ama yetmedi bir türlü ifade etme araçları. Uygun sözcükleri bulmak için ne kadar çabalasam da nafile. O yüzden toplanmamızdan önce biraz yazabilirsem azıcık da olsa rahat ederim düşüncesiyle hareket ediyorum şimdi.
Şefkati şimdiye kadar ele aldığımız ihtiyaçlardan farklı kılan bir kaç özelliği var benim açımdan. İlki, başka biri veya başka bir duyguyla kendini fark ettirmesi. Şimdiye değin benden yola çıkarak kendi duygularımı ve yaşam pratiğimi anlamlandırmaya çalışıyordum. Her ihtiyaç bana dairdi. Benimle ilgili. Kimse ile ilişki kurmadan da ifade etmem yeterli olabiliyordu. Ama şefkat olunca işler değişti. Sorgulamaları da barındıran bir şey imiş şefkat.
Neye, neden ve nasıl şefkat gösteriyorum? Şefkatli bir insan nasıldır? Sadece hoşgörme, sevgi ile yaklaşma hali olarak mı ortaya çıkar? Şefkatin birisinde varolabilmesi için sevgi şart mıdır?
Sokaktaki bir kediye, kimsesiz ya da engelli bir çocuğa, annemize, korunmaya muhtaç herhangi birine, bir türlü kopamadığımız sevgiliye yaklaşımımız şefkat midir? “O çok şefkatli bir öğretmendir! Çünkü en zor öğrencilere bile tahammülü yüksektir.”
İşte iki gündür kafamda bu deli sorular kovalarken birbirini, dur dedim. Kevser dur! Yavaşla.
Bir önceki ihtiyacımız neydi? Bir sonraki? İşte o zaman biraz daha netleştim. Empatiye giden yolda şefkat öyle güzel ve sıcacık sarıp sarmalayan bir ihtiyacımız. Bir anlamda ön koşulu başkasını anlamak için. Karşımdakinin, kendimin nedenlerini anlamam için. Kendimle ve onunla sağlıklı bir ilişki kurabilmem için. Öyle klasik tanımlamalarla olmaz ki bu anlama hali. Kişisel gelişim üzerine yazılan/edilen tanımlamalar içinde şiddetsiz iletişimin farkı bence en çok bu ihtiyaçlara bakış açısında ortaya çıkıyor. Şefkat ve sonrasında da empati ile.
Sevgili Sura Hart’ın Şefkatli Öğretmen Günlükleri bunun en büyük göstergesi bence. Çocuklarla kuracağımız ilişkiler için muazzam bir paylaşım. Şefkatin uygulanması, somutlanması.
Şefkati içimde tanımlama sürecinde kumbaramızın katkısı şimdiden beni heyecanlandırıyor. Bir araya geldiğimizde heybeme koyacaklarımı sabırsızlıkla bekliyorum.
Bir yerde çalıştırıldıkta güçlenen bir kas olduğu yazılıydı şefkat için. Bağışıklık sistemimizi güçlendiren en büyük şifa. Yarından sonra sanırım şefkat, şifalanmam için daha da elzem bir ihtiyaç olacak.
Şimdiden başta Çocukla Barışa ve hepimize kocaman teşekkürler.
Kevser BORA
BBOMÖK 1. Nesil
Şefkat benim içimde nasıl yaşıyor?
Benim aklıma şefkat deyince bir serçeyi
avucunda tutmak geliyor. Çok sıkarsan bir yerine bir şey olur, sıkmazsan uçar
gider. Ya da bir gülü dalından koparmadan koklamak,zarar vermeden dokunarak
sevmek geliyor. İlk olarak bunlar geliyor. Yumuşaklık geliyor,sıcaklık
geliyor,sevgi geliyor, anlayış geliyor. Kabul geliyor. Şefkat deyince tüm
bunların koşulsuzluğu geliyor. Koşulsuz şefkat,koşulsuz kabul,koşulsuz kabul.
Hani şöyle bir şey;istediğim şeyi yaparsan ben sana şefkatli olurum,ben kendime
bunu yaparsam kendime şefkatli olacağım gibi değil de,olduğu haliyle her
nasılsan ve her ne olduysa ben benimle,kendimle ilgili şefkatim var. Kendimi
anlamak istiyorum kendimle bağlantıya geçmek istiyorum. Mesela zihnimde
kendimle ilgili yargılayıcı düşünceler olsa da o düşüncelerin aslında bana bir
şey anlatmaya çalıştığını fark etmekle ilgili bence şefkat. Ve aslında bunu
fark ettiğimizde de ya da kabul ettiğimizde, kendimi suçlayan ya da yargılayan
benim düşüncelerim, aslında bana bir şey anlatmaya çalışıyor,bana bir şey
göstermeye çalışıyor. Belki de beni gözetmeye korumaya çalışıyor o düşünceler.
Şimdi böyle bakmaya çalıştığımda o düşüncelerin ve yargıların altındaki
duygulara ve ihtiyaçlara bakabilirim,bağlantıya geçebilirim. Kendimi
suçlamakla, yargılamakla, karşılaştırma yapmakla ilgili düşüncelerin altındaki
duygu ve ihtiyaçlarla bağlandığımda da tahmin ediyorum ki –ki ben hep öyle
deneyimledim- içinde kendimle ilgili bir dönüşüm bir yumuşama kendimi anlama
hali ve kabul etme hali geliyor. Şefkat böyle bir şey.
Kendimi
yargılıyorum ya da birini yargılıyorum, nasıl şefkate geçebilirim?
O
kızgınlığımın içinde durduğumda ve o kızgınlığın altındaki kendimi ve
diğerini yargılayan düşünceleri, yargıları duyduğumda onların altındaki duygu
ve ihtiyaçlarla tek tek bağlantıya geçtiğimde , hem kendimle ilgili hem
diğerleriyle ilgili bir anlayışa,şefkate geçebildiğimi deneyimledim. Böyle
baktığım zaman aslında şefkat nasıl bir yer benim için; haklının ve haksızın
ötesinde, doğrunun ve yanlışın, iyinin ve kötünün ötesinde bir yer. Hani
Mevlana diyor ya “Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var orada
buluşalım.” Diye, bu çok içime dokunan bir sözüydü,çok hoşuma giderdi.
Şiddetsiz iletişim öğrenmeye başladıktan sonra, yaşamımda Şİ bilinciyle
yaşamaya başladıktan sonra (Bu hala devam eden bir süreç. Bir şekilde
derinleşmeye ve arttırmaya çalışıyorum.) şunu fark ediyorum: Doğrunun ve
yanlışın ötesi dediğim yer benim senin diğerlerinin hepimizin ortak insanlığı,
insanlığımızla buluştuğumuz yer. İnsanlığımız dediğimde de benim aklıma
gelen,insan olarak bizim ortak ihtiyaçlarımız. Doğrunun ve yanlışın ötesinde
buluşalım demek benim için, söylediklerimizden bağımsız,yaptıklarımızdan
bağımsız onların altında yatan ihtiyaçlarla buluşabilir miyiz!?İşte o zaman bir
anlayış,şefkat,sevgi,koşulsuzluğa geçebiliriz diyorum.
Şimdi burasını çok
önemli buluyorum. Çünkü bazen insanlar ya da kendimiz kabullenmekte
zorlandığımız şeyler yapsak da yapsalar da muhakkak ve muhakkak çok kritik bir
ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Yani bunları gördüğümde üzülüyorum. Bu
söylediklerimi onaylamıyorum. Ama mesela birisini birisine bağırırken
duyduğumda kendime diyorum ki acaba bu insan evladının hangi kıymetli ihtiyacı
karşılanmadı da bu kadar kendinden kopup bu kadar kendine kızabildi? Bu bağırmak
dediğimiz, konuşma dilinde kendi sesinden daha yüksek bir sesle, yüzü
kızarmış,gözlerini ve ağzını kocaman kocaman açarak bu söylediği sözleri
söylüyor. Ne oldu acaba? Ne özlüyor bu insan? Ne özledi ve olmadı da acı içine
girdi? Farkında değil. Bunu söylüyorum. Dolayısıyla hepimizi şuna davet
ediyorum. Şİ yolculuğunda Şiddetsiz İletişim bilmiyor olabilirsiniz, ya da henüz başlamamış
olabilirsiniz. Kendinize şu soruyu sorabilir misiniz? Bu soru belki yardım eder
bize: Bu insan kabullenmek de zorlandığın bu cümleyi söylediğinde acaba ne
özlüyor? Acaba derdi ne bu insanın? Derdi ne de ne özlüyor acaba da bunu
söylüyor?Bunun acısıyla böyle bir eylem içerisine giriyor? Ya
da ben kabullenmekte zorlandığım şeyleri ne oluyor da özlediğim hasretini
duyduğum ne yok da hayatımda olmadığını deneyimlediğimde bunlar oluyor.
Buradan daha sonra da özlemimin ve hasretimin güzelliğiyle benim için önemli
bir bağlantıya geçtiğimde belki gözlerimiz dolacak. Gözlerimizin dolduğu an,
şefkatin kapısının açıldığı andır benim dünyamda. Oradan koşulsuz şefkate,
koşulsuz sevgiye giden bir yol var. Ben hepimizi o yola devam etmek istiyorum.
Şefkat,
benim için diğer taraftan kendime şefkatle ilgili bir şey. Çünkü ben kendime
şefkatli değilken başkalarına da olamadığımı gördüm. Hep şuna davet ediyorum.
“Kızgınsam, sertsem o anda” bir bakar mısınız o anda kendinizden memnun
musunuz, o anda kendinize şefkatiniz var mı ? Yoksa eğer o zaman ne oldu da ben
şefkatle bağlantımı kaybettim diye içime bakabilirim,derin bir nefes
alabilirim, durabilirim. Belki bir soru gelir aklıma belki bir yolculuğa
çıkarım buradan,böyle bakıyorum.
Aynı zamanda mesela benim çocukluğumu
hatırladığımda, öğretmenlerimi, büyüklerimi,arkadaşlarımı, her zaman bana daha
bağlantımda ilişkimde şefkati deneyimlediğim insanlarla her zaman daha açık
olabilidiğimi, her zaman daha akış içerisinde olduğumu, onları daha çok görmek
istediğimi, bir şeyler yapma isteğimin arttığını, yaratıcılığımın arttığını, o
zaman dersin ders gibi gelmediğini, ödevin ödev gibi olmadığını, zorunlulukların
olmadığını,gönülden vermenin, gönülden yapmanın coşkusunu zenginliğini
yaşadığımı fark ediyorum. Bir öğretmeni şefkatli neşeli , keyifli diye
İngilizceyi sevdiğimi, başka öğretmenin kızgın diye o dersten soğuduğumu
hatırlıyorum. Bunu şundan ekliyorum, kendisiyle barışık, kendisine şefkat
gösterdiğinde insanların bunu etrafına yaydıklarını deneyimledim. Yani bir
güneş gibi parladıklarını gördüm. Kendimi de sizleri de davet ettiğim yer
burası. Kalpten sevgi ve sıcaklıkla hoşça kalın…
Şükrü
BOZKURT
Şiddetsiz
İletişim Derneği
BAGLANMA STİLLERİ EKSENİNDE ŞEFKAT ARAYIŞI
Çocukla barışın ihtiyaç
kumbarasına kaçtır yazmaya meylediyordum. Karar verdiğimde konunun “şefkat”
olması evrenin bana yine yeniden bir işareti gibi düşündüm. Mutluyum..
Çocukların yetişkinlere
göre çok daha kolay dile getirdiği, karşılanmadığında hırçınlık, asabiyet,
içine kapanmak gibi farklı dışavurumları olan temel ihtiyaçlardan biridir
şefkat.
Şefkati tanımlamak bu
ihtiyacı tam olarak anlayabilmek için baglanma ve bağlanma stilleri yazımın
iskeletini oluşturmaktadır.
Bağlanma, çocuk ile
bakım veren kişi (anne-baba ya da birincil bakıcı) arasında kurulan duygusal
bir bağdır. Bağlanma kuramına göre anne dışındaki kişilerde birincil bağlanma
figürü olabilirler. Yani bağlanmanın olması için çocuğa temel bakım veren
kişinin anne olması gerekmez.

Bunlardan bir tanesi ve benim her defasında okurken ve resimlerine
bakarken tetiklendiğim Harlow’un yavru maymunlar ile yaptığı deneydir. Yavru
maymunlar, doğumdan hemen sonra annelerinden ayrılarak, kendileri için
hazırlanan rahat kafeslerde tek başlarına beslenip büyütülmüşlerdir. Kafeslere
yapay anneler monte edilmiştir. Manken annelerden bir tanesi tahta başlı
silindir şeklinde ve telden yapılmış, diğeri ise yumuşak ve kahverengi bir
kumaşla kaplanmıştır. Her iki yapay annenin de arkalarında bulunan ampul sayesinde
sıcaklık vermesi sağlanmıştır. Ayrıca tel mankenin göğsüne bir de biberon
yerleştirilmiştir. Araştırmacılar yavru maymunların süt vermeyen ancak sıcak ve
yumuşak olan gerçeğe daha çok benzeyen anneyi tercih ettiklerini,
korktuklarında uyumak istediklerinde ona sarıldıklarını(şefkat
arayışı)gözlemlemişlerdir. Bu çalışmanın en önemli sonucu bağlılık ilişkisinin
açlık ve susuzluk gibi fizyolojik gereksinimlerin karşılanmasıyla doğrudan
ilintili olmadığının deneysel olarak gösterilmesidir.
Annenin varlığı her
canlı için yaşamda kalabilme ihtimalini artırmaktadır ve çocuğu çevresel
tehlikelerden korumaya yönelik bio-sosyal bir süreçtir. ( paternalist döngüden
bagımsız)Çocuklar temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için ve bakım veren
kişi ile etkileşimi sağlayabilmek adına bir seri davranışlar (emme,
izleme, gülümseme, ağlama, dokunma) ile donanımlı olarak dünyaya gelirler.
Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişiye fiziksel yakınlığını
güçlü tutarak hem çocukların çevreden gelebilecek tehlikelerden korunmasına
yardım eder hem de onlara çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulları sağlar.
Burdaki fiziksel ihtiyaçların doğru bir biçimde karşılanmasının altında da
şefkat ihtiyacının varlığını bir kez daha söylemekte fayda var.
Şefkat;sevgi ihtiyacinin
daha duygusal bir boyutta dile gelisidir. sevgi cok daha genis bir kavram
olmakla beraber, sefkat daha anlık, daha spesifik ve daha belirgin bir
ihtiyactir: ornegin özen ihtiyacı, duyulma görülme ve anlama ihtiyacının
temelinde aslında hep örtük bir şefkat ihtiyacı da gizlidir.
Şefkat görmek,
anneden, babadan, kardesten,arkadastan, kediden,ogretmenden, hatta patrondan...
kimden olursa olsun, insanin sevilme, ait olma, ve degerli biri oldugunu bilme
ve buna inanma gibi ihtiyaclarinin bulunması ve giderilmesine yardimci olan ilk
adımdır.
kucuk yaslarda güvenli
bir biçimde bu ihtiyaci yeterince giderilen cocuklar kendine daha guvenli,
kendini daha sevilir ve degerli bulan ayni zamanda diger insanlara da guvenip
yaklasabilen, en önemlisisefkat gostermeyi bilen, baglanmaktan korkmayan
yetiskinlere donusmektedirler.
Şefkatin aurasıyla
hepimizi her an sardığı zamanlara..
Hayrettin ÖZEN
Diyarbakır
BBOM-ÖK
9.Nesil.