27 Şubat 2019 Çarşamba

İhtiyaç Kumbarası'nda Bu Ay : Şefkat


Özenç’ten Kumbara’ya…

                           Benim şiddetsiz iletişimle tanışmadan önce şefkat kavramı ile aram pek iyi değildi açıkçası. Şefkati kalbimle değil, zihnimle duyuyordum ve duyduğu hali bana içinde eşlik barındırmıyormuş gibi geliyordu. Sanki içinde acıma, merhamet gibi duygu ve düşüncelerden izler vardı, silemiyordum.Bir içime sinmeyen yan da, annelikle hatta bazen öğretmenlik ile şefkat arasında kurulan otomatik bağ. Şefkati onların üzerine eklenen yük gibi görüyordum.

                       Duygu ve ihtiyaçlar üzerine düşündükçe, onlara yüklenenlerden bağımsız, kendi içimdekini gördükçe diğer ihtiyaçlarım gibi şefkat de billurlaştı, hatta parladı. Şimdi içimdeki yerini biliyorum, kalbimi nasıl ısıttığını, varlığımı nasıl büyüttüğünü.  
Şükran doluyorum bu farkındalığıma, bu farkındalığıma katkısı olan her şeye. Çocuklarla çalışma hevesim artıyor, onlar da benzer deneyimler yaşasın istiyorum.
Çocuklara şefkati nasıl tanımladıklarını sordum.
-          Arkadaşlarımızla birbirimize iyi davranmak
-          Birbirimize saygılı olmak
-          Arkadaşlarımızı sevmek
Gelen cevaplar bu minvalde olunca şunu sordum: ‘’Şefkat sadece arkadaşlar arasında olan bir şey mi?’’Bu sefer cevaplar ‘’herkesin birbirine, hayvanlara , doğaya, her şeye’’ idi. Özellikle hayvanlar kısmında biraz durduk. Hayvanlar şefkati hisseder mi?
‘’Hisseder tabii, mesela bir kedi ayaklarına dolanırsa sana şefkat gösteriyordur.’’
Buradan, biraz daha somutlaşması niyetiyle şunu sordum: ‘’Peki siz, size şefkat gösterildiğini nasıl/nereden anlarsınız?’’
-          Sarılmasından, öpmesinden
-          Paylaşmasından
-          Zor durumda kalınca yardım etmesinden
-          Sürprizler yapmasından
-          Anlamaya çalışmasından
-          Dinlemesinden
Bu cevaplardan sürprizli olanı beni şaşırttı, gülümsetti, yeni sürprizler planlamaya başladım bile  Dinleme ise düşündürdü. Dinlemenin şefkatin içinden de geçeceğini tahmin etmiyordum sanırım. Dinleme, hem katılımın, hem barışın geniş bir kesişim kümesi. Gittikçe genişletmek niyetiyle, şefkatle...


Özge’den Kumbara’ya…

Çocukla Barış’ta Şefkatli Eğitmen Günlükleri’yle çıktığımız yolculuk boyunca “şefkat” anlamını değiştirip dönüştüre dönüştüre çoğaldı içimde.

Öncesinde yumuşacık ve bir o kadar da kırılgandı şefkat içimde.
Hayatımda ise pek fazla kullanmayıp, belli kalıplarla bir arada düşünüyordum.
Zamanla şefkatin kendimden açılan kapılarla dalga dalga büyüyebileceğini buralar sayesinden gördüm.
Yani şiddetsiz iletişim pratikleri ve bunları da insanlarla paylaştığım alanlar…

Şefkat kalbimi canlı tutan, kanıma oksijen pompalayan bir kaynak sanki.
Her hafta böyle bir başlıkla çocuklarla yaşadıklarımı yazmam da bu ihtiyacı beslememi kolaylaştırdı.

Çocuklarla “şefkat” üzerine yaptığımız sohbette şunlar döküldü:

“Şefkat annem gibi, birinin insanı sevmesi, kucaklaması, öpmesi.”
“Şefkat, birine iyi bir şey yapmak: mesela seninle sandviçimi paylaşabilirim.”
“Şefkat yaralandığında yardım etmek.”

Şefkat birbirimizle bağlarımızı güçlendirdiğimiz, kendimize dönüp bakma fırsatı bulduğumuz ne kadar da kıymetli bir ihtiyaç.
İnsanların öncelikle kendine ne kadar şefkatli olduğuna dikkat ediyorum. Bu ihtiyacın ne kadar farkında olmadığımızı ve yoksun kaldığımızı…
Çocuklarla da çevremdekilerle de bu ihtiyacı yaşatabilmek için öncelikle kendi içimde bulmam gerektiğini fark ediyorum. Ne kadar sarılıyorum kendime, ne sıklıkta konuşuyorum içimle?

Şefkat, kucaklayıp sarılmak değilmiş yalnızca aklımdaki etiketlerde yazdığı gibi. Açık yürekle dinlemek, duymak, anlamaya çalışmakmış. Barışı sağlamak adına çabalamakmış.
Şefkatli yanıma alıp çok sevdiğim dostlarla bu yolda olmamın kutlaması geldi gönlüme.
Ne mutlu bize..

Gülesra’dan Kumbara’ya…

                Şefkat ihtiyacıyla bağlantım her yenilendiğimde bir başka mevsime açılıyor gibi. Barışçıl eylemlerden oluşan yumuşacık bir ip yumağı gibi oluyor yaşam. Ağladığın,güldüğün,yolculuk ettiğin,ayrıldığın her şey barışçıl bir nehir ırmağında yatağını buluyor. Ara ara debi yükselse de o akış devam ediyor. Ne zaman şefkatin olmadığını düşünsem, benim için hep aynı kelimeye çıkıyor kapı : “Şiddet” e.
             
      Bu yıl çocuklarla sıkça ihtiyaçlar üzerine sohbetler ediyoruz. Bir nevi ihtiyaç meditasyonu da diyebiliriz. Bu defa ihtiyaç yerine “şiddet” üzerine konuşmayı seçtik.
“Şiddet” bizde neyi çağırıştırıyor dediğimizde şu cümleler döküldü :
-Yumruk vurmak
-Dövmek
-Savaş
-Kavga
- Kötü doktor olmak
-Kötü şoför olmak
-Kötülük yapmak
-Öldürmek
-Birinin ellerini bağlamak
-Kötü polis olmak
-Tekme atmak
-Silah sıkmak
-Motorla çarpmak
Bu cümleler üzerine konuştuk biraz. Ardından şiddet olmazsa nasıl bir dünyamız olur diye sordum.
Bu defa gelenler :
-İyi olur     - Neşeli olur    -Keyifli olur    -Mutlu bir maç yapılabilir   -Mutlu bir oyun     -Enerjik olur
- Güzel bir dünya olur   -Yeşil olur     -Rahat uyunur  -Şefkatli olur   - İlkbahar olur   -Roj (Güneş) olur.
“Şefkat” kelimesini duyunca çok heyecanlandım. Tüm bu saydıklarının olması için biz neler yapabiliriz, kendimizden nasıl bir ricada bulunabiliriz diye sorduğumda ise ;
-Yaşlılara yardım ederdim.
-Köpek ve kedi beslerdim.
-Okula gelmek için araba alırdım.
-Kuşlara ekmek atardım.
-Su,yemek,ev ve hayvanlarımız olursa .
-Mutlu oluruz.
-Uyumalıyız.
-Köyümüzü ormana benzetmeliyiz.
-Kardan adam yapalım.

Şiddet ve Şefkatin birbirini dönüştürdüğü şu cümlelere bakınca bir oh çekiyorum. Belki de bir bahar havası, sıcacık bir Güneş, bir kedi bir köpek şefkatle olan bağlantımızı yeniden hatırlatacaktır bize.



KUMBARA’YA BU AY GELENLER…


İçimdeki gizli Şefkat




                                Meğer şefkat hissettiğimin çok daha ötesinde bir yere sahipmiş. Üzerine düşündükçe adeta Pandora’nın kutusu açıldı içimde. Katmanlı bir ihtiyacım olduğunu gördüm yavaş yavaş. Anlamak için ekşi sözlüğe baktım, sonra okuduklarıma ama yetmedi bir türlü ifade etme araçları. Uygun sözcükleri bulmak için ne kadar çabalasam da nafile. O yüzden toplanmamızdan önce biraz yazabilirsem azıcık da olsa rahat ederim düşüncesiyle hareket ediyorum şimdi.
Şefkati şimdiye kadar ele aldığımız ihtiyaçlardan farklı kılan bir kaç özelliği var benim açımdan. İlki, başka biri veya başka bir duyguyla kendini fark ettirmesi. Şimdiye değin benden yola çıkarak kendi duygularımı ve yaşam pratiğimi anlamlandırmaya çalışıyordum. Her ihtiyaç bana dairdi. Benimle ilgili. Kimse ile ilişki kurmadan da ifade etmem yeterli olabiliyordu. Ama şefkat olunca işler değişti. Sorgulamaları da barındıran bir şey imiş şefkat.
Neye, neden ve nasıl şefkat gösteriyorum? Şefkatli bir insan nasıldır? Sadece hoşgörme, sevgi ile yaklaşma hali olarak mı ortaya çıkar? Şefkatin birisinde varolabilmesi için sevgi şart mıdır?
               Sokaktaki bir kediye, kimsesiz ya da engelli bir çocuğa, annemize, korunmaya muhtaç herhangi birine, bir türlü kopamadığımız sevgiliye yaklaşımımız şefkat midir? “O çok şefkatli bir öğretmendir! Çünkü en zor öğrencilere bile tahammülü yüksektir.”
İşte iki gündür kafamda bu deli sorular kovalarken birbirini, dur dedim. Kevser dur! Yavaşla.
Bir önceki ihtiyacımız neydi? Bir sonraki? İşte o zaman biraz daha netleştim. Empatiye giden yolda şefkat öyle güzel ve sıcacık sarıp sarmalayan bir ihtiyacımız. Bir anlamda ön koşulu başkasını anlamak için. Karşımdakinin, kendimin nedenlerini anlamam için. Kendimle ve onunla sağlıklı bir ilişki kurabilmem için. Öyle klasik tanımlamalarla olmaz ki bu anlama hali. Kişisel gelişim üzerine yazılan/edilen tanımlamalar içinde şiddetsiz iletişimin farkı bence en çok bu ihtiyaçlara bakış açısında ortaya çıkıyor. Şefkat ve sonrasında da empati ile. 
                   Sevgili Sura Hart’ın Şefkatli Öğretmen Günlükleri bunun en büyük göstergesi bence. Çocuklarla kuracağımız ilişkiler için muazzam bir paylaşım. Şefkatin uygulanması, somutlanması.
Şefkati içimde tanımlama sürecinde kumbaramızın katkısı şimdiden beni heyecanlandırıyor. Bir araya geldiğimizde heybeme koyacaklarımı sabırsızlıkla bekliyorum.
                   Bir yerde çalıştırıldıkta güçlenen bir kas olduğu yazılıydı şefkat için. Bağışıklık sistemimizi güçlendiren en büyük şifa. Yarından sonra sanırım şefkat, şifalanmam için daha da elzem bir ihtiyaç olacak.
Şimdiden başta Çocukla Barışa ve hepimize kocaman teşekkürler.

Kevser BORA
BBOMÖK 1. Nesil





Şefkat benim içimde nasıl yaşıyor?


                       Benim aklıma şefkat deyince bir serçeyi avucunda tutmak geliyor. Çok sıkarsan bir yerine bir şey olur, sıkmazsan uçar gider. Ya da bir gülü dalından koparmadan koklamak,zarar vermeden dokunarak sevmek geliyor. İlk olarak bunlar geliyor. Yumuşaklık geliyor,sıcaklık geliyor,sevgi geliyor, anlayış geliyor. Kabul geliyor. Şefkat deyince tüm bunların koşulsuzluğu geliyor. Koşulsuz şefkat,koşulsuz kabul,koşulsuz kabul. Hani şöyle bir şey;istediğim şeyi yaparsan ben sana şefkatli olurum,ben kendime bunu yaparsam kendime şefkatli olacağım gibi değil de,olduğu haliyle her nasılsan ve her ne olduysa ben benimle,kendimle ilgili şefkatim var. Kendimi anlamak istiyorum kendimle bağlantıya geçmek istiyorum. Mesela zihnimde kendimle ilgili yargılayıcı düşünceler olsa da o düşüncelerin aslında bana bir şey anlatmaya çalıştığını fark etmekle ilgili bence şefkat. Ve aslında bunu fark ettiğimizde de ya da kabul ettiğimizde, kendimi suçlayan ya da yargılayan benim düşüncelerim, aslında bana bir şey anlatmaya çalışıyor,bana bir şey göstermeye çalışıyor. Belki de beni gözetmeye korumaya çalışıyor o düşünceler. Şimdi böyle bakmaya çalıştığımda o düşüncelerin ve yargıların altındaki  duygulara ve ihtiyaçlara bakabilirim,bağlantıya geçebilirim. Kendimi suçlamakla, yargılamakla, karşılaştırma yapmakla ilgili düşüncelerin altındaki duygu ve ihtiyaçlarla bağlandığımda da tahmin ediyorum ki –ki ben hep öyle deneyimledim- içinde kendimle ilgili bir dönüşüm bir yumuşama kendimi anlama hali ve kabul etme hali geliyor. Şefkat böyle bir şey.
Kendimi yargılıyorum ya da birini yargılıyorum, nasıl şefkate geçebilirim?

O kızgınlığımın içinde  durduğumda ve o kızgınlığın altındaki kendimi ve diğerini yargılayan düşünceleri, yargıları duyduğumda onların altındaki duygu ve ihtiyaçlarla tek tek bağlantıya geçtiğimde , hem kendimle ilgili hem diğerleriyle ilgili bir anlayışa,şefkate geçebildiğimi deneyimledim. Böyle baktığım zaman aslında şefkat nasıl bir yer benim için; haklının ve haksızın ötesinde, doğrunun ve yanlışın, iyinin ve kötünün ötesinde bir yer. Hani Mevlana diyor ya “Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer  var orada buluşalım.” Diye, bu çok içime dokunan bir sözüydü,çok hoşuma giderdi. Şiddetsiz iletişim öğrenmeye başladıktan sonra, yaşamımda Şİ bilinciyle yaşamaya başladıktan sonra (Bu hala devam eden bir süreç. Bir şekilde derinleşmeye ve arttırmaya çalışıyorum.) şunu fark ediyorum: Doğrunun ve yanlışın ötesi dediğim yer benim senin diğerlerinin hepimizin ortak insanlığı, insanlığımızla buluştuğumuz yer. İnsanlığımız dediğimde de benim aklıma gelen,insan olarak bizim ortak ihtiyaçlarımız. Doğrunun ve yanlışın ötesinde buluşalım demek benim için, söylediklerimizden bağımsız,yaptıklarımızdan bağımsız onların altında yatan ihtiyaçlarla buluşabilir miyiz!?İşte o zaman bir anlayış,şefkat,sevgi,koşulsuzluğa geçebiliriz diyorum.
                         Şimdi burasını çok önemli buluyorum. Çünkü bazen insanlar ya da kendimiz kabullenmekte zorlandığımız şeyler yapsak da yapsalar da muhakkak ve muhakkak çok kritik bir ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Yani bunları gördüğümde üzülüyorum. Bu söylediklerimi onaylamıyorum. Ama mesela birisini birisine bağırırken duyduğumda kendime diyorum ki acaba bu insan evladının hangi kıymetli ihtiyacı karşılanmadı da bu kadar kendinden kopup bu kadar kendine kızabildi? Bu bağırmak dediğimiz, konuşma dilinde kendi sesinden daha yüksek bir sesle, yüzü kızarmış,gözlerini ve ağzını kocaman kocaman açarak bu söylediği sözleri söylüyor. Ne oldu acaba? Ne özlüyor bu insan? Ne özledi ve olmadı da acı içine girdi? Farkında değil. Bunu söylüyorum. Dolayısıyla hepimizi şuna davet ediyorum. Şİ yolculuğunda Şiddetsiz İletişim  bilmiyor olabilirsiniz, ya da henüz başlamamış olabilirsiniz. Kendinize şu soruyu sorabilir misiniz? Bu soru belki yardım eder bize: Bu insan kabullenmek de zorlandığın bu cümleyi söylediğinde acaba ne özlüyor? Acaba derdi ne bu insanın? Derdi ne de ne özlüyor acaba da bunu söylüyor?Bunun acısıyla böyle bir eylem içerisine giriyor? Ya da ben kabullenmekte zorlandığım şeyleri ne oluyor da özlediğim hasretini duyduğum ne yok da  hayatımda olmadığını deneyimlediğimde bunlar oluyor.
                             Buradan daha sonra da özlemimin ve hasretimin güzelliğiyle benim için önemli bir bağlantıya geçtiğimde belki gözlerimiz dolacak. Gözlerimizin dolduğu an, şefkatin kapısının açıldığı andır benim dünyamda. Oradan koşulsuz şefkate, koşulsuz sevgiye giden bir yol var. Ben hepimizi o yola devam etmek istiyorum.
                         Şefkat, benim için diğer taraftan kendime şefkatle ilgili bir şey. Çünkü ben kendime şefkatli değilken başkalarına da olamadığımı gördüm. Hep şuna davet ediyorum. “Kızgınsam, sertsem o anda” bir bakar mısınız o anda kendinizden memnun musunuz, o anda kendinize şefkatiniz var mı ? Yoksa eğer o zaman ne oldu da ben şefkatle bağlantımı kaybettim diye içime bakabilirim,derin bir  nefes alabilirim, durabilirim. Belki bir soru gelir aklıma belki bir yolculuğa çıkarım buradan,böyle bakıyorum. 
                         Aynı zamanda mesela benim çocukluğumu hatırladığımda, öğretmenlerimi, büyüklerimi,arkadaşlarımı, her zaman bana daha bağlantımda ilişkimde şefkati deneyimlediğim insanlarla her zaman daha açık olabilidiğimi, her zaman daha akış içerisinde olduğumu, onları daha çok görmek istediğimi, bir şeyler yapma isteğimin arttığını, yaratıcılığımın arttığını, o zaman dersin ders gibi gelmediğini, ödevin ödev gibi olmadığını, zorunlulukların olmadığını,gönülden vermenin, gönülden yapmanın coşkusunu zenginliğini yaşadığımı fark ediyorum. Bir öğretmeni şefkatli neşeli , keyifli diye İngilizceyi sevdiğimi, başka öğretmenin kızgın diye o dersten soğuduğumu hatırlıyorum. Bunu şundan ekliyorum, kendisiyle barışık, kendisine şefkat gösterdiğinde insanların bunu etrafına yaydıklarını deneyimledim. Yani bir güneş gibi parladıklarını gördüm. Kendimi de sizleri de davet ettiğim yer burası. Kalpten sevgi ve sıcaklıkla hoşça kalın…

Şükrü BOZKURT
Şiddetsiz İletişim Derneği

BAGLANMA STİLLERİ EKSENİNDE ŞEFKAT ARAYIŞI

Çocukla barışın ihtiyaç kumbarasına kaçtır yazmaya meylediyordum. Karar verdiğimde konunun “şefkat” olması evrenin bana yine yeniden bir işareti gibi düşündüm. Mutluyum..

Çocukların yetişkinlere göre çok daha kolay dile getirdiği, karşılanmadığında hırçınlık, asabiyet, içine kapanmak gibi farklı dışavurumları olan temel ihtiyaçlardan biridir şefkat.

Şefkati tanımlamak bu ihtiyacı tam olarak anlayabilmek için baglanma ve bağlanma stilleri yazımın iskeletini oluşturmaktadır.
Bağlanma, çocuk ile bakım veren kişi (anne-baba ya da birincil bakıcı) arasında kurulan duygusal bir bağdır. Bağlanma kuramına göre anne dışındaki kişilerde birincil bağlanma figürü olabilirler. Yani bağlanmanın olması için çocuğa temel bakım veren kişinin anne olması gerekmez.
               
 Bağlanma Teorisi, annelerin ya da birincil bakıcıların ilk 1-2 yıl içinde çocukları ile kurdukları bağın niteliğinin ömür boyu çocukları psikolojik, zihinsel ve sosyo-duygusal açıdan etkilediğini açıklayan bir teoridir. Bu teoriye göre bağlanma, çocukların tüm yaşamları boyunca kendileri ve çevreleri ile kurdukları ilişkilerin alt yapısını oluşturur. İlk temel ilişkide ortaya çıkan yetersizlikler ya da meydana gelen aksamalar bağlanmayı olumsuz yönde etkiler ve maalesef çocukluk, ergenlik döneminde ortaya çıkan birçok psikopatolojinin kaynağı bebeğin birincil bakıcısı ile olan ilişkisinin niteliği ile yakından ilgilidir.( burdaki baglanma ve ilişkiden kasıt şefkatin ta kendisidir)
Anne neden bu kadar önemli? Neden çocuklar anneleri dışında bakım evinde bu kadar anne ile bağları kopuyor ve bu kadar çok duygusal reaksiyon veriyorlar? Çocuğa emzik veriliyor, beslenme saatinde besleniyor. Bakıcılar tarafından ne ihtiyacı varsa karşılanıyor. “Neden çocuk anneye bu kadar kıymet veriyor?O zaman deniyor ki: “Anne sadece memeden ibaret değildir. Annenin temel dürtüleri tatmin etmekten daha kritik bir rolü vardır.” Bu rolün tam olarak ne olduğunu anlamak için birçok araştırma yapılmıştır.
Bunlardan bir tanesi ve benim her defasında okurken ve resimlerine bakarken tetiklendiğim Harlow’un yavru maymunlar ile yaptığı deneydir. Yavru maymunlar, doğumdan hemen sonra annelerinden ayrılarak, kendileri için hazırlanan rahat kafeslerde tek başlarına beslenip büyütülmüşlerdir. Kafeslere yapay anneler monte edilmiştir. Manken annelerden bir tanesi tahta başlı silindir şeklinde ve telden yapılmış, diğeri ise yumuşak ve kahverengi bir kumaşla kaplanmıştır. Her iki yapay annenin de arkalarında bulunan ampul sayesinde sıcaklık vermesi sağlanmıştır. Ayrıca tel mankenin göğsüne bir de biberon yerleştirilmiştir. Araştırmacılar yavru maymunların süt vermeyen ancak sıcak ve yumuşak olan gerçeğe daha çok benzeyen anneyi tercih ettiklerini, korktuklarında uyumak istediklerinde ona sarıldıklarını(şefkat arayışı)gözlemlemişlerdir. Bu çalışmanın en önemli sonucu bağlılık ilişkisinin açlık ve susuzluk gibi fizyolojik gereksinimlerin karşılanmasıyla doğrudan ilintili olmadığının deneysel olarak gösterilmesidir.
Annenin varlığı her canlı için yaşamda kalabilme ihtimalini artırmaktadır ve çocuğu çevresel tehlikelerden korumaya yönelik bio-sosyal bir süreçtir. ( paternalist döngüden bagımsız)Çocuklar temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için ve bakım veren kişi ile etkileşimi sağlayabilmek adına  bir seri davranışlar  (emme, izleme, gülümseme, ağlama, dokunma) ile donanımlı olarak dünyaya gelirler. Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişiye fiziksel yakınlığını güçlü tutarak hem çocukların çevreden gelebilecek tehlikelerden korunmasına yardım eder hem de onlara çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulları sağlar. Burdaki fiziksel ihtiyaçların doğru bir biçimde karşılanmasının altında da şefkat ihtiyacının varlığını bir kez daha söylemekte fayda var.
Şefkat;sevgi ihtiyacinin daha duygusal bir boyutta dile gelisidir. sevgi cok daha genis bir kavram olmakla beraber, sefkat daha anlık, daha spesifik ve daha belirgin bir ihtiyactir: ornegin özen ihtiyacı, duyulma görülme ve anlama ihtiyacının temelinde aslında hep örtük bir şefkat ihtiyacı da gizlidir.
Şefkat görmek, anneden, babadan, kardesten,arkadastan, kediden,ogretmenden, hatta patrondan... kimden olursa olsun, insanin sevilme, ait olma, ve degerli biri oldugunu bilme ve buna inanma gibi ihtiyaclarinin bulunması ve giderilmesine yardimci olan ilk adımdır.
kucuk yaslarda güvenli bir biçimde bu ihtiyaci yeterince giderilen cocuklar kendine daha guvenli, kendini daha sevilir ve degerli bulan ayni zamanda diger insanlara da guvenip yaklasabilen, en önemlisisefkat gostermeyi bilen, baglanmaktan korkmayan yetiskinlere donusmektedirler.

Şefkatin aurasıyla hepimizi her an sardığı zamanlara..

Hayrettin ÖZEN
Diyarbakır
BBOM-ÖK
9.Nesil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder