10 Haziran 2020 Çarşamba

Okullar Açılınca

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.”


Pandemi süreciyle birlikte başlayan uzaktan eğitimi, online süreçleri ve yaşanan
sorunları önceki ay paylaşmıştım. Okullar açılacak mı, açılmayacak mı derken bakanlıktan
gelen açıklama ile kreş ve bakım evlerinin hizmet vereceği, özel okulların 15 Ağustos’ta
telafi eğitimine başlayacağı ve devlet okullarının Ağustos sonu açılacağı bilgisi netleşmiş oldu.

Bu netleşme ile bir çok kişi ve kurumlar okullar açılınca nasıl bir dönüş olacağı, hangi
tedbirlerin alınması gerektiğine dair bir takım öneriler konuşmaya, dünyada ne gibi değişimlerin olduğunu, okulları açılan ülkelerde nasıl tedbirler alındığını yakından takip etmeye ve sosyal medyada bir takım fotoğraflar paylaşmaya başladılar.
Sosyal medyada dolaşan bu fotoğraflarla birlikte birçok yetişkin yeni normal dönemine
dair kaygılarını dile getiren yorumlarını paylaştılar.

En çok duyduğum sorular:
*Destek, dayanışma, yakınlık, temas gibi ihtiyaçlara denk gelen değerlerden, eğitim anlayışından bir anda nasıl vazgeçilecekti? 
*Vazgeçilmesi doğru bir karar mıydı? 
*“Yeni normal” denilen süreç yeniden geleneksel eğitim anlayışına götürür müydü? 
*Mesafe-maske-sınırları çizilmiş alanlar çocukların dünyasında örseleyen bir yere denk gelir miydi?
Bende de canlanan bir çok şey oldu. Benzer kaygıları taşımakla birlikte daha önceki
“Uzaktan Eğitim” (Link: https://cocuklabaris.blogspot.com/2020/04/uzaktan-egitim-gulesra.html )  yazısında bahsettiğim bir takım eşitsizliklerden kaynaklı bu süreci farklı
koşullardaki okullar nasıl yaşar acaba diye düşünmeye başladım. Hijyen tedbirlerini
düşündüm ilk önce. Suyu olmayan köyler, tuvaleti çalışmayan okullar geldi aklıma. Sabundu, temizlik malzemesiydi bir şekilde öğretmen, okul idaresi ya da ebeveynler kısmen karşılıyordu fakat bu yeni normal döneminde bu yeterli olacak mıydı? 10 öğrencinin zor sığdığı, dersliğe dönüştürülmüş lojmanlar ikili öğretime hazır mıydı? Köylerden taşımayla gelen çocuklar için kalabalık servisler yeteri kadar sağlıklı mıydı?
Okulun gerekli tedbirleri aldığına güvenmek, öğretmenlerin rehberliğine güvenmek,
yeni eğitim öğretim yöntemlerinin hem sağlığı riske atmayan hem de çocukların sosyal
duygusal alanına katkı sağladığına güvenmeye çıkıyordu sanki tüm sorular.


Ebeveyn olan bir arkadaşım, bir sohbette şöyle demişti:
“Çocuklarımı başında maske ile bekleyen bir yetişkin ile böyle beyaz tebeşirle sınırları belli
edilmiş bir alanda tek başına temas etmeden sadece kendi oyuncaklarıyla oyun oynarken
görmek istemiyorum. Ama diğer türlü de olsun istemiyorum. Normalleşince de içim
kaynayacak acaba ya sağlığına bir şey olursa diye hep aklım kalacak. Bunu da istemiyorum.
Hani Fuzuli’nin sözü var ya ‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil..’ Tam öyleyim.”
Bunu paylaştıktan sonra empati vererek onu duymaya çalıştım. Kendisiyle bağlantısı
güçlenince iki farklı durumda ortaya çıkan ihtiyaçları konuşmaya başladık. Çocukların araç
gereçlerini birbiriyle paylaşarak, oyunlarda dokunarak, birbirlerinin yüzlerini gördükleri bir
eğitim ortamı onun değerleri ve bütünlüğü ile o kadar örtüşüyordu ki. Ve yine salgın gibi
hayati bir konuda gerekli tedbirlerin alınarak bir eğitime devam etmesi sağlık ihtiyacına denk
düşüyordu. İki farklı ihtiyaç ve çatışan stratejiler  ile yeniden bir derinleşme ve iki ihtiyacına da denk düşebilecek yollar konuşmaya başladık. Örneğin sosyal mesafeyi koruyan eğlenceli doğa ile temaslı oyunlar, renkli maskelerle bu tedbirli hali daha eğlenceli hale getirmek gibi
yolları  konuşmak ona iyi geldi.


Bu sohbetten sonra kendime hatırlattığım en kıymetli şey seçimler ve stratejilerin
bolluğuna güvenmek oldu. Bazen mecburiyetten kaynaklı yaptığımı düşündüğüm  şeyler aslında bir zorunluluk değil ,bir başka ihtiyacımın karşılanması için yaptığım bir seçim olabilir.
Bazen de iki farklı ihtiyacım aynı anda canlanabilir.  Bunu fark edip ihtiyaçların karşılanabildiği yeni yollar üzerine yoğunlaşarak yaratıcılığıma güvenebilirim. Odağımı seçimlerime ve stratejilerin bolluğuna getirmek beni bu sıkışmalardan, kaygılardan daha esnek bir hale taşıyabilir.
Kendimi güçlendirdikçe esneyebildikçe, çocuklarla, okulun diğer bileşenleri ile daha güçlü bir
bağlantı kurabilirim.
Çocuklarla bir araya geldiğimde de bu yeni normale uyumlarını hızlandıracak;
karşılaşabileceğimiz yeni durumlara, ortamlara dair esneklik kapasitelerini arttıracak çalışmalar yapabilirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder