Sura Hart ne diyor?
Eğlence ve oyun temel insani ihtiyaçlardır, dinlenecek vakit
bulamayan öğretmenler için bile. Eğlence/oyun ihtiyacınızı karşılamak için ne
yapıyorsunuz? Yaptığınız şeyleri düzenli
mi yapıyorsunuz? Bir yerden başlamak ister misiniz?
Öğrencilerimizin düşünce ve duygularının bizim için önemli
olduğunu bilmelerini istiyorsak, onları dinlemek ve görüşlerini dikkate almak
için zaman ayıralım. Günlüğünüze not alın: Öğrencilerinizi düzenli olarak
dinlemek için zaman ayırıyor musunuz?
Ben ne düşünüyorum?
Bayılırım oyuna, eğlenceye, sınıflardan ve öğretmen
odasından kahkahalar yükselmesine! Ben Sura’nın girişini basit ve etkili
buldum. Başta temel insani ihtiyaç demeye gerek var mı ki, herhalde yani
diyecek olsam da, bu girişin deneyimle süzülerek buraya yerleştirildiğini
anladım. Hakim çocuk algısının da etkisiyle yaş ve oyun oynama arasında bir
ters orantı varmış gibi yaşanıyor. Bu ders programlarına da yansımış durumda, sınıf sayısı arttıkça, serbest etkinlik ve
oyun saati azalıyor. Kendi okul yıllarımı hatırladığımda, oyun yetişkin
tarafından bitirilen ya da bir an önce bitirilmesi gerektiği sıklıkla söylenen
bir şeydi, birlikte oynadığımızı pek hatırlamam. Hafızamda yer eden azıcık
birlikte oyun oynama deneyimlerimizde de aramızda eşdeğer bir ilişki yoktu,
oyunun amiri oluverirdi öğretmen. Niyetinin oyunun selametini sağlamak olduğu
her halinden anlaşılırdı. Çünkü oyun oynayanlar, gerçekten oynayanların halini iyi bilirler.
Yazarken tekrar fark ediyorum, niyet hemen anlaşılan bir şey, hele ki çocuklar
tarafından.
Oyun ve eğlenceyi tenefüse (ki yetmesi imkansız) ya da derslere sıkıştırmaya çalışmadığımız bir akış özlüyorum. Bunu
hayata geçirmeye çalışıyorum. Hayatta her şey iç içe, hele ki oyun ve
eğlenceden bahsediyorsak ne kadar spontan. Birlikte eğlenerek yaşayalım ve
öğrenelim istiyorum, dersler, tenefüsler öyle aksın, gitsin. Sura’nın düzenli
yapıyor musunuz sorusunu da yine çok anlamlı buluyorum. Sınıfta duygusal ve
fiziksel güvenliği inşa etmede rutinlerin öneminden sıklıkla bahsetmiştik. Oyun
ve eğlence için de birlikte olduğumuz grubun ilgi ve ihtiyaçlarını göz önünde
bulundurarak, çocuklara danışarak ya da onlarla birlikte bir rutin oluşturmanın
önemli olduğunu deneyimliyorum. Bununla
birlikte oyunbazlık ve yaratıcılık da hep bizimle olsun. Bu iki kelimeyi yan
yana kullanmışken aklıma bu konu ileilgili derinlemesine düşündürecek bir kitap
geldi: Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan ‘’Oyun, Oyunbazlık, Yaratıcılık ve İnovasyon'' (Patrick Bateson, Paul Martin)
Rutinde birlikte
eğlenmeyi deneyimledikçe, akış da daha eğlenceli olacaktır.
Sonrasında ise dinleme ve görüş almadan bahsetmiş. Bu
haftaki konuların çocuk hakları ve katılımı ile ne çok bağlantısı var.
Katılımcı ve barışçıl bir sınıf niyetimiz varsa, bu iki kavram anahtar
niteliğinde. Söylemeden geçemeyeceğim, bu aslında tüm niyetlerden bağımsız,
çocuğun hakkı, bizim ise sorumluluğumuz. Gününün ve dolayısıyla hayatının çok
önemli bir kısmını okulda geçiren çocuğun, kendini ilgilendiren konularda karar
verebilmesi, görüşlerini paylaşması dolayısıyla dinlenmesi için zemin
hazırlamak bizim sorumluluğumuz. Açıkçası buranın altını çizmek yetişkin olarak
bana iyi geliyor, içimi rahatlatıyor, netleştiriyor. Ve biliyorum ki okula
gelebilen her çocuk, görüş bildirebilir. Yolları, yöntemleri tekleştirmeyelim
yeter ki.
Oyun ve eğlence ile ilgili kendi grubumu gözlemlediğimde
okula geldiği ilk zamanlarda harekete ihtiyaç duyduklarını fark ettim. Ben
sınıfa girerken de ilk anlar çok kaotik geliyordu bana. Girer girmez üst üste
binen sesler, bana yönelen bedenler ve hoşnutsuz ben. Daha ilk dakikada.
Hoşnutsuzluğumu paylaştım çocuklarla ve onlara nasıl bir
başlangıç istediklerini sordum.
-
Sabah sporu yapalım.
-
Şarkı açıp dans edelim.
-
Selamlaşalım.
-
Şarkı söyleyelim.
Bence çok makul istekler(olmayabilirdi tabi, olmasaydı
tekrar konuşulurdu.) ben de böyle bir araya gelmeyi istiyordum. O nedenle sabah
çemberimize şöyle düzenlemeler yaptık. Ben sınıfa gelip yerleştiğimde,
işbölümündeki çember kolaylaştırıcısı, hepimizi çembere çağırıyor. Sınıfta yere
çizili olan çembere geçiyoruz. Ben kalimbayı alıp, çalmaya başladığımda hepimiz
çember şarkımızı söylemeye başlıyoruz. Şarkı bitince söz nesnesi hepimizi teker teker dolaşıyor ve güne
başlarken paylaşmak istediklerimizi söylüyoruz. Sonrasında çember kolaylaştırıcımız
ortaya geçiyor ve bize sabah sporu hareketlerimizi yaptırıyor. Birkaç hareket
var ki, herkes içten içe onu bekliyor. Eller belde, belimizi daire şeklinde
çevirdik mi kahkahalar patlamaya başlıyor. Ah diyorum, birlikte eğlenmek bazen
ne kolay! Sonrasında kalimba tekrar
çıkıyor ve çember kapanış şarkısını söylüyoruz ve bitiriyoruz. Bayıldığımız bir rutin, sanki her sabah ilk
kez yapıyormuşuz gibi coşkulu, bununla birlikte gün geçtikçe geçişleri kolay,
akışa dönüşen.
Sonrası ile ilgili ne
düşünüyorum?
Dansın hala çok canlı bir istek olduğunu görüyorum. Onu
direk çembere eklememiştik, şarkı ve spor dans ihtiyacını da karşılar diye
düşünmüştüm açıkçası ama öyle olmadı. Sınıfa girdiğimde sınıfta öbek öbek dans
eden, halay çeken çocuklar görüyorum, bahçede de öyle.
Birlikte dans edebileceğimiz bir zaman planlamayı
düşünüyorum.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Hevesimi, üretkenliğimi, çabamı kutluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder