18 Aralık 2018 Salı

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü Aralık II


Sura Hart ne diyor?
Eğlence ve oyun temel insani ihtiyaçlardır, dinlenecek vakit bulamayan öğretmenler için bile. Eğlence/oyun ihtiyacınızı karşılamak için ne yapıyorsunuz?  Yaptığınız şeyleri düzenli mi yapıyorsunuz? Bir yerden başlamak ister misiniz?
Öğrencilerimizin düşünce ve duygularının bizim için önemli olduğunu bilmelerini istiyorsak, onları dinlemek ve görüşlerini dikkate almak için zaman ayıralım. Günlüğünüze not alın: Öğrencilerinizi düzenli olarak dinlemek için zaman ayırıyor musunuz?

Ben ne düşünüyorum?
Bayılırım oyuna, eğlenceye, sınıflardan ve öğretmen odasından kahkahalar yükselmesine! Ben Sura’nın girişini basit ve etkili buldum. Başta temel insani ihtiyaç demeye gerek var mı ki, herhalde yani diyecek olsam da, bu girişin deneyimle süzülerek buraya yerleştirildiğini anladım. Hakim çocuk algısının da etkisiyle yaş ve oyun oynama arasında bir ters orantı varmış gibi yaşanıyor. Bu ders programlarına da yansımış durumda,  sınıf sayısı arttıkça, serbest etkinlik ve oyun saati azalıyor. Kendi okul yıllarımı hatırladığımda, oyun yetişkin tarafından bitirilen ya da bir an önce bitirilmesi gerektiği sıklıkla söylenen bir şeydi, birlikte oynadığımızı pek hatırlamam. Hafızamda yer eden azıcık birlikte oyun oynama deneyimlerimizde de aramızda eşdeğer bir ilişki yoktu, oyunun amiri oluverirdi öğretmen. Niyetinin oyunun selametini sağlamak olduğu her halinden anlaşılırdı. Çünkü oyun oynayanlar,  gerçekten oynayanların halini iyi bilirler. Yazarken tekrar fark ediyorum, niyet hemen anlaşılan bir şey, hele ki çocuklar tarafından.

Oyun ve eğlenceyi tenefüse (ki yetmesi imkansız)  ya da derslere  sıkıştırmaya  çalışmadığımız bir akış özlüyorum. Bunu hayata geçirmeye çalışıyorum. Hayatta her şey iç içe, hele ki oyun ve eğlenceden bahsediyorsak ne kadar spontan. Birlikte eğlenerek yaşayalım ve öğrenelim istiyorum, dersler, tenefüsler öyle aksın, gitsin. Sura’nın düzenli yapıyor musunuz sorusunu da yine çok anlamlı buluyorum. Sınıfta duygusal ve fiziksel güvenliği inşa etmede rutinlerin öneminden sıklıkla bahsetmiştik. Oyun ve eğlence için de birlikte olduğumuz grubun ilgi ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, çocuklara danışarak ya da onlarla birlikte bir rutin oluşturmanın önemli olduğunu deneyimliyorum.  Bununla birlikte oyunbazlık ve yaratıcılık da hep bizimle olsun. Bu iki kelimeyi yan yana kullanmışken aklıma bu konu ileilgili derinlemesine düşündürecek bir kitap geldi: Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan ‘’Oyun, Oyunbazlık, Yaratıcılık ve İnovasyon'' (Patrick Bateson, Paul Martin) 

Rutinde birlikte eğlenmeyi deneyimledikçe, akış da daha eğlenceli olacaktır.
Sonrasında ise dinleme ve görüş almadan bahsetmiş. Bu haftaki konuların çocuk hakları ve katılımı ile ne çok bağlantısı var. Katılımcı ve barışçıl bir sınıf niyetimiz varsa, bu iki kavram anahtar niteliğinde. Söylemeden geçemeyeceğim, bu aslında tüm niyetlerden bağımsız, çocuğun hakkı, bizim ise sorumluluğumuz. Gününün ve dolayısıyla hayatının çok önemli bir kısmını okulda geçiren çocuğun, kendini ilgilendiren konularda karar verebilmesi, görüşlerini paylaşması dolayısıyla dinlenmesi için zemin hazırlamak bizim sorumluluğumuz. Açıkçası buranın altını çizmek yetişkin olarak bana iyi geliyor, içimi rahatlatıyor, netleştiriyor. Ve biliyorum ki okula gelebilen her çocuk, görüş bildirebilir. Yolları, yöntemleri tekleştirmeyelim yeter ki.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Oyun ve eğlence ile ilgili kendi grubumu gözlemlediğimde okula geldiği ilk zamanlarda harekete ihtiyaç duyduklarını fark ettim. Ben sınıfa girerken de ilk anlar çok kaotik geliyordu bana. Girer girmez üst üste binen sesler, bana yönelen bedenler ve hoşnutsuz ben. Daha ilk dakikada.

Hoşnutsuzluğumu paylaştım çocuklarla ve onlara nasıl bir başlangıç istediklerini sordum.
-        

            Sabah sporu yapalım.
-          Şarkı açıp dans edelim.
-          Selamlaşalım.
-          Şarkı söyleyelim.

Bence çok makul istekler(olmayabilirdi tabi, olmasaydı tekrar konuşulurdu.) ben de böyle bir araya gelmeyi istiyordum. O nedenle sabah çemberimize şöyle düzenlemeler yaptık. Ben sınıfa gelip yerleştiğimde, işbölümündeki çember kolaylaştırıcısı, hepimizi çembere çağırıyor. Sınıfta yere çizili olan çembere geçiyoruz. Ben kalimbayı alıp, çalmaya başladığımda hepimiz çember şarkımızı söylemeye başlıyoruz. Şarkı bitince söz nesnesi  hepimizi teker teker dolaşıyor ve güne başlarken paylaşmak istediklerimizi söylüyoruz. Sonrasında çember kolaylaştırıcımız ortaya geçiyor ve bize sabah sporu hareketlerimizi yaptırıyor. Birkaç hareket var ki, herkes içten içe onu bekliyor. Eller belde, belimizi daire şeklinde çevirdik mi kahkahalar patlamaya başlıyor. Ah diyorum, birlikte eğlenmek bazen ne kolay! Sonrasında  kalimba tekrar çıkıyor ve çember kapanış şarkısını söylüyoruz ve bitiriyoruz.  Bayıldığımız bir rutin, sanki her sabah ilk kez yapıyormuşuz gibi coşkulu, bununla birlikte gün geçtikçe geçişleri kolay, akışa dönüşen.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Dansın hala çok canlı bir istek olduğunu görüyorum. Onu direk çembere eklememiştik, şarkı ve spor dans ihtiyacını da karşılar diye düşünmüştüm açıkçası ama öyle olmadı. Sınıfa girdiğimde sınıfta öbek öbek dans eden, halay çeken çocuklar görüyorum, bahçede de öyle.
Birlikte dans edebileceğimiz bir zaman planlamayı düşünüyorum.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Bu ara o kadar içimi ısıtan, bazen gözümü dolduran bazen de olduğum yerde zıp zıp zıplatan geribildirimler aldım ki!

Hevesimi, üretkenliğimi, çabamı kutluyorum.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder