“ İlişki temelli bir sınıfta, öğrenciler ve
öğretmenler; öğrencilerin öğrenmeye istekli olduğu ve öğretmenlerin
öğrencilerin öğrenmesini kıymetli bulduğu şeylere dayanarak, öğrenme
kazanımlarını oluşturmak için birlikte çalışırlar.
Kazanımlar öğretmenler ve öğrenciler arasında süre giden
diyalogla belirlenir, değerlendirilir ve revize edilir.
Öğrencilerinizin kazanımların belirlenmesi ve
değerlendirilmesi sürecine hangi ölçüde katıldıklarına dikkat edin. Daha fazla
katılımlarını arzu ediyorsanız, kazanımları onlarla belirleyip birlikte
değerlendireceğiniz bire-bir toplantılar planlamayı düşünün.“
Yukarıdaki pasajı okurken “Ne düşünüyorum?” sorusuna bu
defa pasaj üzerinden değil de canlı ola duygum üzerinden cevap vermek
istiyorum.
Ne düşünüyorum?
Çokça geçirdiğimiz bir yılı, ilişki temelli bir sınıf
için olmazsa olmaz dediklerimizi ; duymayı, duyulmayı, çocuklarla birlikte bir
şeyler yapıp planlamayı, onların fikirlerini almayı, geribildirim vermeyi ve
almayı, sınıf sözleşmelerini birlikte oluşturmayı, empati kurmayı, her çocuğun
katılımı için alan açmayı, okulun diğer bileşenlerini de ihtiyaç dahilinde
sınıfa katmayı. Belki de 26 haftadır üzerinde durduğum ama burada aklıma
gelmeyen daha başka olmazsa olmazlarımızı…
Tüm bunları çalışırken nasıl emek harcadığımızı
düşünüyorum. Yine bunları çalışırken hangi materyallerin önümüzü açtığına dair
olan paylaşımlarımızı, karşılaştığımız engelleri, çatışmaları, onları nasıl
çözdüğümüzü, çözemediğimizi, çözemediğimiz anlarda Şiddetsiz İletişime
sığınmamızı, dayanışmamızı, her şeyin aslında kendi içinde bir parça olurken
nasıl bir bütün oluşturduğunu…
Belki de okulun son haftası ve ben de son yazımı
yazıyorum diyedir tüm bu hatırladıklarım. Ama çıkış noktam aslında tüm pasajları
tek potada erittiğimde,ortaya çıkan kavramlarla, haftalarca da haşır neşir olduğumu
göstermek. Yani ilk haftalar duygu çalışıyor olmak bu çalışmayı o hafta da
bitirdiğime dair değil de “Duyguları”
okulun son haftasına kadar bile çalıştığımı göstermek.
Yukarıda Sura
Hart’ın bahsettiği pasaja tam olarak burası karşılık geliyor aslına bakarsanız.
Tabii sadece süreklilik arz eden ihtiyaçlarda değil diğer tüm ihtiyaçlara dair ,çocukların
kendini ifade ederek, sürece katılarak planlamalar yaptığı alan sınıf meclisi
oluyor çoğunlukla. Böyle bir düzenlemede
yani çocukların katılarak yapılandırdığı bir planlama daha akışta oluyor,
çocukların sahiplenmesiyle de yapılacaklar daha kalıcı oluyor.
Bu hafta içimde en canlı olanla başlamış olsam da dikkat
çekmeye çalıştığım şey yazdığım her haftanın birer parça olduğu ve aslında her
birinin ayrı parçalardan oluşan bir bütün olduğu.
Tıpkı evren gibi.
Şimdi bu bütüne bakarak derin bir nefes alıyorum ve “İyi
ki” diyorum. Değerlendirme yazımı yazmadan önce bunu ifade ederek güncenin son
haftasını bitirmek istedim.
Değerlendirme yazımda bol bol şükran ve kutlamalar
olacağından, bu haftayı yine Marshall’a ayırarak ona en derin şükranlarımı size
de Marshall’ın Sam Keen ‘den alıntılayıp,kitabına eklediği, kitabından da içimize akan “Şükran” a dair olan kısmını
sunuyorum:
“…
Şükretmeyi daha da iyi tanıdıkça,
gücenme, çöküntü ve umutsuzluğun
gittikçe daha az kurbanı olursun.
Şükretmek, egonun –sahip olma ve kontrol etme arzusunun-
Sert kabuğunu yavaş yavaş eritecek bir iksir olacaktır.
Şükretmenin özü gerçek tinsel simyadır. Bu bizi cömert
bir varlığa
dönüştürür, yüreğimizi açar ve ruhumuzu enginleştirir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder