Sura Hart ne diyor?
Rekabetçi olmayan, ilişki temelli bir sınıfta grupla öğrenme
yaklaşımı teşvik edilir. Ancak, bireysel çalışmak isteyen öğrencilere bu
isteklerini rahatça hayata geçirebilmeleri için de bolca fırsat yaratılır. En
önemlisi, öğrencilerin okul yaşamlarının her gününde çok sayıda sınayıcı ve
başarılı öğrenme deneyimlerinin olmasıdır.
Siz en çok neyi önemsiyorsunuz; “kendi işini yapmayı” mı,
yoksa birlikte çalışmaları gerekse bile, bütün öğrenciler için başarılı bir
öğrenme deneyimi yaratmayı mı?
Ben ne düşünüyorum?
Tabii ki, önce kendi öğrencilik yıllarım aklıma geliyor.
İlkokulda 9 farklı okulda okudum, öğretmenler, çocuklar, coğrafyalar değişti
ama duygusal güvenliğin gözetilmemesi pek de değişmedi. Her sınıfta sureti
farklı oldu bu durumun ama artık anlıyorum hepsinin duygusal güvenlikle ilişkili
olduğunu.
Sevilme ve koşulsuz kabul görmenin daha çok matematik başarısıyla
orantılı olduğu kaldı bana o yıllardan. Rekabeti kızıştırdığım sınıflar da
oldu, yarışa giremediğim de. Her ikisinde de rahat değildim, kabul gördüğümü
hissetmiyordum. Öğrenmeyi çok seviyordum, öğrenmeyle bağım kopmasın istiyordum
ama ‘sınıf’lar da zorluyordu beni. Ara ara şunu dediğimi hatırlıyorum. ‘’Okul
bir bitsin de, ben evde hallederim.’’ Okulun güvenliksiz ortamı kendi kendime
öğrenme uzmanı yapmıştı beni. Bir çok kitap alıp, önüme açıp aynı konuyu hepsinden
tek tek çalışıyor, kendi oluşturduğum deftere özetler çıkarıyor, renkli kalemlerle
eğleniyordum 😊
Halbuki çocukken de bayılırdım insanlarla ilişki kurmaya,
onlardan öğrenmeye…Ama çocukluğumdaki grup çalışmaları küme demek. Onun da daha
kümeyi oluşturuş biçiminden dertleniyordum. Her gruba bir çalışkan
bölüştürmeler, sayıca fazla olan tembelleri gruplara adaletli bir biçimde
dağıtma çabaları…Birbirimizden öğrenmeye pek alan yoktu oralarda, daha çok
yargı, daha çok kendini gerçekleştiren kehanetler.
Tüm bunları birlikte düşündüğümde Sura’nın başta belirttiği ‘’ilişki
temelli’’ olmanın, olabilmenin hem sınıf içinde bireysel hem de kolektif
çalışmanın bir önkoşulu olduğunu düşünüyorum.
Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Sınıftaki her bireyin ihtiyaçlarının görüldüğü, duyulduğu,
bunu paylaşacak bir alan olduğu, birbirimizi gözeterek yaşadığımız,
gözetemediğimiz durumlarda başımıza kötü sürprizlerin gelmediği, birbirimize
bağlı olduğumuzu fark ettiğimiz ve bu bağları gün be gün güçlendirdiğimiz bir
ortam yaratabilmek ilk günden itibaren üzerine çalıştığımız konular.
Bu ortamın öğrenmeye olumlu etkisi hem teoriden hem de
deneyimden bildiğim bir şey.
Her çocuğun kabul görmesi için, ekstra bir şey yapmadığı, o
andaki varlığıyla kabul gördüğü ortamda öğrenme çok doğal haliyle
gerçekleşiyor, hızı, yöntemi, zamanı farklılaşabiliyor.
İlişki temelli olmayan bir sınıfta okumayı daha geç sökmek
çocuk için; öğretmenin zorlamasına, çocukların belki dalga geçmesine, belki
kendiyle kıyaslamasına neden olabileceğinden öğrenmeyle bağ yavaş yavaş kopuyor,
çocuğun odağı bu kadar kaygı ve korku ile nasıl baş edebileceğine kayıyor. Burada
da bir öğrenme var tabii ki: hayatta kalabilme!
Duygu ve ihtiyaçlarının farkında olan ve paylaşabilen,
birbirini gözetebilen, bağları güçlü, ilişki bir temelli bir sınıfta, bambaşka
öğrenmelerin işbirliği ve dayanışma ile nasıl da serpildiğini görebiliyorum.
Dilime en çok doğal kelimesi geliyor burada. Dönemin başında ekilmeye başlanan
tohumlar, zamanı gelince doğal olarak büyüyor, yeşeriyor, çiçekli bir bahçe
oluyor.
Öğrenmeyi en çıplak haliyle görebilme fırsatı sunuyor bana
ilişki temelli bir sınıfta olmak. Pıt diye öğreniveren, başından kalkmadan
inatla devam eden, arkadaşının yanına gidip ‘’bana da öğretsene’’ diyen, yanıma
gelip ‘’ben yapabiliyorum’’ ya da ‘’ben yapamıyorum’’ diyen, biraz
arkadaşlarını izleyip sonradan dahil olan…Hepsi var, hepsi birlikte bu çiçekli
bahçede.
Böylesi bir ortamda, birlikte çalışmak bir stres faktörüne değil,
bir oyuna dönüşüyor. Tabii oyuna katılmak isteyenlerle. Bazen, bazı çocuklar daha
bireysel çalışma alanlarına ihtiyaç duyabilirler. Bu ihtiyacı görüp alan açmak
önemli. Bununla birlikte bu devamlı bir hale geliyorsa bu durumunun üzerine
eğilmeyi tercih ediyorum ben, nedenlerini merak ediyorum. Okul, yaşamdır ve
yaşam becerilerini deneyimleyerek öğreniriz. İşbirliği içinde çalışma, takım
olabilme, arkadaşının ve kendinin takım üyesi halini görebilme…Bunları
deneyimleyecek ve her çocuğu içerecek alanlar yaratmamız, bizim sorumluluğumuz.
Zaten yol buradan başlıyorsa, kısa süre sonra o artık kolektif sorumluluğumuz.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Kendi çocukluğumla kurduğum bağlantıdan ilham alabilmeyi, hala
kendi geçmiş deneyimlerimden güncel perspektifler geliştirebilmeyi ve bu süreci
dokümante edebilmiş olmayı kutluyorum!
Ne şanslıyım ki, çocuğa dair öğrenme yaklaşımı yetişkin için
de geçerli olan büyük – küçük topluluklar içindeyim. Hem kendimizi, hem de topluluğumuzu
büyütüyor, dönüştürüyoruz. Ne umut verici!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder