Ben ne düşünüyorum?
Hem çocukların öğrenmelerinden, hem de öğrenme ortamının
halinden kimin/kimlerin sorumlu olduğu o kadar değiştiriyor ki işin rengini.
Sorumluluk ile güç kol kola, iç içe. Tüm sorumluluk tek
kişideyse, güç de tek kişide. O zaman, geçen hafta da bahsettiğimiz
cezalandırıcı güç kullanımı kaçınılmaz son oluyor. Sorumluluk birlikteyse, güç
de birlikte, keyif de. Hızlıca söylenmiş bir formül gibi geliyor kulağa ama
öyle.
x

Çocuklarla nasıl
paylaşıyorum?
Son dönemin ortalarına geldik, yazarken dönemin başını hatırladım.
Kendi öğretmenlik vizyonumu nasıl belirlediğimi, birlikte nasıl ilerlediğimizi,
benim kaygılarımı…
Her ilişki emek ister, malum. İlişki önümüze düşüveren bir
şey değil ki, bulunca sevinelim. İlişki kurulan bir şey, adım adım, bazen dura
düşüne, bazen nefes nefese. Zaman ayırmak, ‘mesai’ harcamak lazım.
Ben bunu başta olmazsa olmaz
olarak belirledim, buna emek koymayı seçtim. Bunun pek çok nedeni var ve
haftalardır her yazıda neredeyse bahsettiğimiz bir konu ancak ben bu sefer başka
bir perspektifi aktarmaya çalışacağım: buna hepimizin ihtiyacı var, çünkü
barışa hepimizin ihtiyacı var.
Yaşadığım dünyaya bakıyorum, okuma
yazmayı, kesirleri, vektörleri vs. bilmediğimizden barıştan bu kadar uzak
değiliz, değil mi?
Çok net hatırlıyorum, lisenin ilk
yılında hiçbir matematik konusunu öğrenmeyip, yazın tüm kitapları önüme serip
kendi kendime çalışarak öğrendiğim. Böylesi çok örnek olduğunu düşünüyorum,
okuma yazmayı kendi kendime öğrendim, bir üst sınıfın konuların bitirdim gibi…
Ama bir topluluk olmayı,
birbirinin ihtiyaçlarını gözeten, ilişki başlatıp geliştirebilen, çatışmaları
barışçıl bir yolla çözebilen bir topluluk olmayı kendi başıma öğrenemem, önüme
kitapları serip anlayamam. Diyelim ki, sınıfta öğretmenim anlatıyor bunu. Kırkar
dakikalık periyotlarda, kafam hafif yukarıda, sessizce öğretmeni dinleyerek
bilemem bunu. Yaşayabilirim ancak, deneyimleyebilirim, deneyimledikçe
güçlenebilirim ve bu güç içimden taşar sınıfa, oradan da dünyaya…
Eklemeden edemeyeceğim, eksik
kalır hikaye. Başta tercih gibi görünen bu hal –zamanı ilişki temelli bir sınıf
olmaya harcamak- sonrasında işimizi o kadar kolaylaştırdı ki. İlişkiden
güçlenmek, içimizde doldurmaya çalıştığımız tek bir kap değil, her şey birbiri
ile bağlantılı, içimiz bir bütün.
Kendini fark ettikçe, nasıl
öğrendiğini de fark ediyorsun, kendi öğrenme sürecini nasıl planlayabileceğine
dair fikir sahibi oluyorsun ve o öğrenme de gerçek bir öğrenme oluyor. Öğrenmeye
dair yazılan bilimsel makaleler de benzeri içeriklerde.
Bu ne demek biliyor musunuz? ‘’Konuşmaya
anlaşmaya zaman yok, şu konuları yetiştirmemiz lazım.’’ cümlesi büyük bir
yanılgı demek. Çocukların öğrenmesi, üniteler bazında donanımlı hale gelmesi
iyi niyetiyle çıkılan yollar bir yerlerde sapıyor. Çünkü hayat. Bir sürü insan
bir araya gelip, bir sınıfta sabahtan akşama ders üstüne ders ekleyemeyiz.
İlişki kuramadıkça, birlikte yaşamayı öğrenemedikçe olmaz, niyetlerden bağımsız
olmaz.
O yüzden ben de, hem gözlemlerimi
hem deneyimlerimi hem de nasıl bir dünya özlemi çektiğimi göz önünde
bulundurup, yolu buraya çevirdim. Sonrasını hafta hafta günlüklerden
biliyorsunuz ama şunu ekleyeyim, sona yaklaşırken sınıf topluluğu olarak
geldiğimiz hal, özlemimi umuda dönüştürdü, dipdiri bir umuda.
Sonrası ile ilgili ne
düşünüyorum?
Bu umudu paylaşmayı, paylaşmaya devam etmeyi düşünüyorum.
Çünkü beni canlı kılan bir şey bu.
Bilmediğim bir zamanda dünyada büyük değişiklikler olacak ve
her şey yoluna girmeyecek. Daha önce de paylaşmıştım, içime yerleşen bu sözü : ‘’Barışa
giden yol yoktur, barış yoldur.’’
Yolumuz birlikte, yolumuz güzel olsun:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder