28 Mart 2018 Çarşamba

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 18. Hafta


“Öğrencileri dikkatle dinlemek onların dediklerine değer verdiğimizi ve onları ciddiye aldığımızı gösterir. Dinlemek öğrencilerin anlayış, bağlantı ve güven ihtiyaçlarını karşılar.
Eğer bir sınıfta tek bir değişiklik yapabilecekseniz, daha fazla dinlemek belki de yapabileceğiniz en önemli değişikliktir.  Herhangi bir gün, ne kadar konuştuğumuza ve ne kadar dinlediğinize dikkat edin.

Zamanın yüzde kaçını konuşmaya, yüzde kaçını dinlemeye ayırıyorsunuz?”

                   Çocuklara değer verdiğimizi hissettirmek, onları ciddiye aldığımızı göstermek çocuklarla olan bağlantımızda en büyük adımmış. Şimdiye kadar bunu, çocuk hakları kapsamında değerlendirip onların bir fikri olduğunu, bunları ifade etmeleri için alan açmamız gerektiğini, yargılamadan her görüşlerini dikkatle dinlemeyi  amaç ediniyordum kendime. Ama bunun, çocukların  “anlayış”, “güven”, ve “bağlantı” ihtiyaçlarını karşıladığını fark etmiş olmak, beni inanılmaz büyüttü. Çocuklara olan empati alanıma katkı sundu, ihtiyaçlarıyla bağlantı kurup öyle iletişime geçmem gerektiğini öğretti. Daha çok konuşmaya alışkın olan halim, daha çok dinleme haline evrildi. Zamanla da hepimizin ortak ihtiyacı olması nedeniyle, duyma-duyulma alanları bizim için önemli bir yer oldu.


                  Çocuklarla ilk günden şimdiye kadar birbirimizi duyabileceğimiz, dinleyebileceğimiz alanlar oluşturmak için çabaladık. Ama ilk başlarda, pasajda anlatılanın tersine çocuklar için alan açmadan önce, ilk olarak ben duyulmak için kendime alanlar oluşturmaya çalıştım. Çocukların üç yıl boyunca fazla öğretmen değiştirmiş olmaları, isimlerinden önce gelen etiketleri, aramızdaki güven bağının oluşması için bir engeldi. Güven olmadığı için de söylediklerimi sadece ben işitiyordum. Zaman geçtikçe sadece benim konuştuğum değil, çocukların da konuştuğu ama bu dinleme halinin karşılıklı bir anlaşmaya dayalı olduğu bir döneme evrildik. Duyma-duyulma ihtiyacı için alanlar aramaya devam ettik. Bazen derse başlamadan bir çocuğun sorunu hepimizin sorunu oldu ve ilk 15 dakikayı buna ayırıp onu dinledik. Bazen oyun saatlerinin son 10 dakikası oldu bu. Sadece sorunlarımız olduğunda değil, paylaşmak istediğimiz her şey için alanlar oluşturmak için çabaladık. Alanlar oluşmaya başlamıştı yavaş yavaş ama hâlâ dinlemenin koşulları tam olarak ortada yoktu.

Örneğin dikkat sürelerinin kısa süreli olması, konuşan çocuktan odağın kayması dinleme için anlaşmanın ötesinde bir şeyler yapılması gerektiğini gösteriyordu. Böylece ilk rutinimize adım atarak sabahları ilk 10 dakika masal anlatmaya ayırıp, dinleme becerisi üzerine çalıştık. Bir süre böyle devam ederken, sonrasında duygularımızla tanıştık. Sene başında yine yaptığımız “Nasıl Hissediyorum?” köşesiyle bu anlatma-paylaşma halini rutine dönüştürdük. Her sabah nasıl hissettiğimizi mandallarımızla duygu köşesinde ifade ettik. Anlattık, duyduk, duyulduk. 

Derken zamanı belli olmadan konuştuğumuz sınıfa dair sorunları, düzenli bir şekilde dinlemek ve konuşmak için özel bir alan oluşturmak istedik. Çocuklarla bu ihtiyacı tartışarak neler yapılabiliri konuşurken,önceki okulumda çocuklarla yaptığımız meclis toplantılarında söz ettim onlara. İlgilerini çekti. Onların da onayıyla her çarşamba düzenli olarak sınıf meclisi yapmaya karar verdik ve yapmaya başladık. Bazen zorlandık, bazen, tıkandık. Bazen anlam veremeyen katılmak istemeyen oldu. Bazen ise bunun çok değerli olduğunu, kendini ifade etmenin onlara iyi geldiğini söyleyen oldu. Sonra bir baktık ki artık herkes kendini rahatlıkla ifade edebileceği alanları oluşturmuş, orada paylaşmakla kalmamış dinlemeye ve anlamaya çalışmak için yola koyulmuş.
Sınıf meclisiyle birlikte kendi güçlerini eline alan çocuklarla her şeyin daha kolay akmaya başladı: Söylediğim her şeyde duyuldum. Duyulduğum için somut ricalarım hep karşılık buldu. Meclisler bağlantımız güçlendirdi: Birbirlerine empati veren, bazen bana empati veren çocuklar görmeye başladım sınıfta. Meclis çocukları bağımsızlaştırdı: Oyun saatlerinde birden fazla seçenek sunarak herkesin kendi seçtiği etkinliği yapmaya ve oradaki sorumluluğunu yerine getirmeye başladı. Sorumluluk alan her çocuk akademik olarak da bir adım daha hızlanmış oldu. Çatışma çözümü adına kurduğumuz Ara Buluculuk sistemine hiç girmiyorum bile. Daha önce bahsetmiştim sanırım. Şimdilerde Sura Hart’ın oyunuyla arabulucularla çatışma üzerine çalışmaya başladık. Çocuklardaki bu değişim, bendeki bu değişim dinlemek ve duyulmak için açılan alanların ne kadar değerli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu bana, bize…Değişim: Emek verdikçe,suladıkça büyüyen…


Şimdi bağımsızlaşan,bağlantımın güçlendiği bu çocuklarla kendi öğrenme sürecimizi kendimiz planlamaya çalışıyoruz. Sağlık sorunlarımdan dolayı 1 haftadır uzak kalmış olmak beni üzse de, günlüğümü yazdıkça yeniden heyecanlanıp bir an önce sınıfa gidip bu sürece başlamak istiyorum.
Sene başından beri desteğini hiç esirgemeyen ve bana güvenen idarecilerime teşekkür etmek isterim. Çünkü biz çocuklara bu alanları açmak için çabalarken, bizim de bir alana ihtiyacımız olduğunu görüp bunu gözetmeleri çok değerli ve motive edici. Yine bu inancı içimde büyütüp, dokunabilmek  için girdiğim bu yolun  başlangıcına yani Başka Bir Okul Mümkün Öğretmen Köyüne, köyümüze derin bir minnettarlık…
Sura Hart’ın pasajlarını küçük bir mail grubunda geçen yıllarda paylaşarak bana gösterge olan,şimdi bu pasajlarla birlikte yayınladığı ön yazılarıyla bana ilham olan sevgili Bediz Gürel’e binlerce şükran.
Ve çocuklara…
Kendilerini hatırlattıkları, dinlenildikleri sürece her şeyi başarabileceklerini gösterdikleri, haklarına sahip çıkma tutkularını, sorumluluklarını yerine getirirken gösterdikleri çabayı kutluyorum.
İyi ki varlar. Hep olsunlar diyerek hepinize emekle büyüttüğünüz ağaçların,rüzgarlarının estiği serin bir hafta diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder