11 Nisan 2018 Çarşamba

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 20. Hafta


       “Öğrencilerinizin üzerinde cezalandırıcı güç kullanmamaya karar vermek kendi ihtiyaçlarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez.  
İlişki tabanlı bir sınıfta, herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak stratejiler bulma niyeti ile her bir kişinin ihtiyacı dikkate alınır.
Sanki bir teraziymişsiniz gibi kollarınızı iki yana açın - elleriniz aşağı yukarı omuzunuzun hizasında  olsun. Bir elinizde öğrencilerinizin ihtiyaçları. Diğer elinizde sizin ihtiyaçlarınız. Nasıl dengeye getiriyorsunuz teraziyi? Bazı sınıflarda neredeyse tamamen öğrencilerin kefesi ağır çeker. Kural dolu, meliler/malılar mamalılar dolu sınıflarda öğretmenlerin (veya idarecilerin) kefesi ağır çeker.
Teraziyi dengeye yaklaştıracak yollar bulabilir misiniz?”

          Bunları okuduğumda aklıma çatışma durumunda kimin ne kadar ihtiyacını görebildiği,o ihtiyacı karşılamak için nasıl bir strateji seçtiği ve o stratejide, karşı tarafın ihtiyacını ne kadar gözetebildiği geliyor.Çocuklarla yaşadığımız çatışmalarda da benzer bir durum söz konusu.Çocukların tüm ihtiyaçlarına karşılık vermek,onları daha çok düşündüğümüz anlamına gelen bir algıyla bazen çocukların kefesi ağır basabiliyor.Oysa bizim karşılanmamış ihtiyacımız başlı başına bir tehlike olarak içimizde büyüyüveriyor ve akıştayken sözlü bir şiddete dönüşebiliyor.Tam tersi olan bir durum için de aynı şey söz konusu.İhtiyaçları karşılanmamış çocuk bir süre sora öfke patlamalarıyla karşımıza çıkabiliyor.

       Çocuklarla bu dengeyi,dinleme ve duyulma üzerine çalışarak sağlamaya başladık. Çünkü karşılıklı ihtiyacın görülmesinden önce duyulması ve duyurulması gerekiyor. Bazen karşılıklı ifade edilen ihtiyaçlar,iki tarafın da bağlantı kuramadığı ihtiyaçlar oldu. Bu durumda soluklanıp yeniden birbirini duyma,duyulma yeniden buna alan açmak gibi stratejilerimiz oldu.Bazen –meli –malı kurallara kaydık,bazen anlaşmamıza sadık kalarak ilerledik bazen anlaşmayı dönüştürerek yeni ihtiyaçlara göre uyarladık.Hepsini deneyimleyerek ilerlerken,yine bize en iyi gelenin,karşılıklı ihtiyaçlarımızı konuşarak,birbirimizi duyarak anlamaya çalıştığımız anlar oldu. Buradan her defasında iki tarafı da gözeten daha iyi stratejilerle ayrıldık.
       Çocuklardan duyduklarım  da,bunun onlar için ne kadar önemli olduğu oldu. Konuşabildikleri,kendilerini anlatabildikleri,kabul edilmeyen durumun arkasında yatan sebebi anlamaya çalıştıkları halleri beni de motive edip bağlantımın daha da güçlenmesine katkı sundu. Aynı şekilde benim de  konuşabildiğim,kendimi anlatabildiğim alanların olması,onlar tarafından ihtiyacımın duyulması benimle bağlantılarının güçlenmesine yardımcı oldu.Bu güçlenme hali de aradaki güveni arttırdı.Konuşabileceğimiz  bir alanımızın olduğu,görüşlerimiz kabul edilsin ya da edilmesin tartışacağımız güvenli bir zeminin olduğunu gösterdi.
       Sura Hart’ın dediğiyle ilişkilendirecek olursam terazinin dengesi,iki kefenin de ana gövdenin ne kadar farkında olduğuyla ilişkili.Gövde.Yani bağlantılarımız.Ne kadar bağlantıdaysak o kefeler de birbirini o kadar gözetiyor ve dengeyi sağlıyor.
        Bu hafta kutlamalarım çok ve gani gani... :)
Hafta sonu İstanbul'da  Eğitimde İyi Örnekler Konferansında bizi yalnız bırakmayan,Çocukla Barışı merak edip gelen katılımcılara,yine bu yolculukta çocuk algısı mevzusunda bizi dönüştüren değiştiren,evinde de misafir eden  sevgili Melda Akbaş'a,öğretmen köyü yolculuğumuzu sunumlarıyla yeniden bize hatırlatan köy topluluğuna,bizi yalnız bırakmayan desteğiyle omuzlarımı dikleştiren sevgili Cem'e şükranlar.
22. Haftaya kadar gelmiş olma azmimizi ve çabamızı kutlayarak,hepinize terzinin gövdesinin farkında olduğunuz dengeli haftalar diliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder