Sura Hart ne diyor?
Öğrenme ihtiyacımızı kendimiz için yeni şeyler keşfederek
karşılıyoruz, bize birinin anlattıklarını ezberleyerek değil.
Öğrencilerinizi bir sürü soru oluşturup sormaları, kendi
çıkarımlarını yapmaları ve kendi teorilerini inşa etmeleri için
cesaretlendiriyor musunuz? Öğrencilerinizin sorularını ciddiye alıyor ve
onların kendi cevaplarını bulabileceklerine güveniyor musunuz?
Yoksa sınıf ağırlıklı olarak ders kitaplarının cevapları,
sizin bilgi ve görüşleriniz için bir platform mu?
Ben ne düşünüyorum?
Keşif ve ezber… Bugüne kadar neleri ezberledim, neleri
keşfettim ve hangileri hala benimle birlikte
diye düşünmeye başladım okur okumaz. Sadece matematik formülleri, şimdi
ne olduğunu hatırlamadığım kodlamalar, savaş-anlaşma tarihlerinden
bahsetmiyorum; duygular, davranışlar da.
Kendimi keşfedemeden ezberlediğim duygular, davranışlar
uzuuun süre benimle geldi – belki de hala-, ancak diğerlerinin bazılarını
unuttum, bazılarını bağlantılarıyla anladım.
İçinden gelmese de öpüşüp sarılmak gerekir, anlaşma başka
türlü sağlanamaz.
Her çatışmanın bir haklısı, bir de haksızı vardır ve bunu
süreç değil sonuç belirler. Bazen bağıran,
bazen ağlayan, bazen sessizce duran haklı/haksız olur. Kendini ifade
etme çaban, isyana dönüşür.
İyiler ve kötüler vardır, çalışkanlar-tembeller,
yaramazlar-uslular, zenginler-fakirler… Bu ikilikler artar ama bunların
neredeyse her durumda sabitliği pek değişmez ve sen hangisi olacağına karar
vermelisindir, kimlerle olacağına da.
Bazı süreçler çok hızlıdır ve onları öyle kabul etmek
gerekir, uzun uzun tartışılamaz. Ya kabul edersin, ya da kabul etmeyen olmayı
ve sonuçlarını göze alırsın.
Ağlamak, insanların içinde yapılacak bir şey değildir,
diyelim ki kazara oldu, ağlayıverdin, o zaman bir an önce durdurmak için
çabalamalısın.
Paylaşmak, bir şeyi iki eşit parçaya bölüp birine vermek
demektir. Paylaşmalısındır. Bazen ihtiyaçlarının, neden ve nasıl olduğunun önemi
yoktur. Sadece paylaşmalısındır.
Uzar gider daha bıraksam. İşte bunlar benim ilkokul
ezberlerim, Sura’yı bu hafta okuyunca bunlar üşüştü başıma; fıstıkçı şahap,
anadolunun kapıları, sıcak denizlere inme gibi bir şeyler de geliyor ama onlar
zihinde, ya kollarını açıp bağlantılarını kurdular ve ilgili bir rafa
yerleştiler ya da sıkışıp kayboldular.
Uzun uzun saydıklarımsa kalbimde daha çok, onlar uğraştırdı
beni epey, ara ara hala uğraştırdığını fark ediyorum.
Çocuklarla nasıl
paylaşıyorum?
Bu kısmı yaptım oldu şeklinde yazacağım bir şey değil
sanırım. On sekiz haftanın tamamından fazlası.
Duymak, dinlemek, yargılamamak, alan açmak, açık olabilmek
hem kendine hem çocuklara.
Duygusal güvenliği sağlamaya önem vermek, bunu birlikte
sağlamaya çalışmak ezberleri daha az yaşamamızı sağladı.
‘’Özür dileyip barışın.’’ yerine karşılıklı konuşma –belki birden
fazla-,
‘’Şimdi sırası değil.’’ yerine birlikte zamanı netleştirme,
‘’Her şeye de ağlıyorsun.’’ yerine üzüldüğünü gördüğünü paylaşma,
‘’Ama paylaşmak çok güzel, versene arkadaşına da’’ yerine
ihtiyacı anlamaya çalışma.
Yukarıdaki örnekler pek tabii ki arttırılabilir, ki çocuğa
ve duruma göre de değişir ayrıca ‘yerine’ yapılacaklar, ama benim en sık
karşılaştıklarım bunlar sanırım.
Ben her zaman, her koşulda böyle miyim? Hayır, gerçekten
hayır. Bazen karışıyor ortalık, bir
bakıyorum neler yapmışım. O zamanların devamı önemli benim için. Duruma göre kendimi
çocuğa ya da çemberde topluluğa ifade etmek, onarmaya çalışmak. Bu duygusal
güvenliği gerçekten çok olumlu etkiliyor.
Zaman geçtikçe, birbirimizi tanıdıkça ve güvendikçe daha
kolay akıyor bu süreç. Geçen gün, bir heyecanını paylaşan çocuğu, yeterince
dinleyemeyip geçiştirdim. Sonrasında çocuk, durdu bana baktı ve ‘’öğretmenim
sen biraz üzgün müsün?’’ dedi. O sırada bağlarımızı, onardıkça güçlenen
bağlarımızı kutladım. Nasıl da kalpler dokunmuş birbirine onarmaya çalışırken.
Hem kendimi, hem çocuklarımı birlikte bu ezberleri bozmaya
cesaret ettiğimiz için tek tek kutluyorum.
Ne büyük keyif her sabah birlikte kucaklaşmak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder