“Beden dili, "üzerine güç" veya
"birlikte güç" kullanmak perspektifi ile konuştuğumuzu karşımızdakine
geçirebilir.
Öğrencilerinize karşı nasıl bir beden diliniz var?
Beden diliniz iletişim halindeyken neler söylüyor?
Boyları ne kadar kısa olursa olsun, "birlikte
güç" perspektifinden konuşmak istediğimizi çocuklara iletmek için, onlarla
göz teması kurarak konuşabilelim diye, çömelebilir veya bir yere oturabiliriz.
Bizden uzun boylu olan öğrencilerimizi de göz teması kurarak konuşabilelim diye
oturmaya davet edebiliriz.
Öğrencilerinizin
sizinle etkileşim halinde olduklarında hangi sıklıkla yukarı baktıklarına
dikkat edin.”
Eşit güç ilişkisi konusunda önceki
günlüklerimde üzerine yazmıştım. Şimdi bu haftaki pasajı okuyunca aslında bunun
sene başımda kendimiz için oluşturduğumuz vizyonla da ne kadar ilişkili
olduğunu düşündüm.”Nasıl bir sınıf istiyorum?” sorusuna çocukların ve benim
verdiğimiz cevaplar her ne kadar yeni tanışmış olmanın ve temel
ihtiyaçlar (beslenme-sağlık vb) üzerinden şekillenmiş olsa da, birbirimize olan
güvenimiz arttıkça,bu ihtiyaçların yanına eş değerlilik ihtiyacı da eklenmiş
oluyor. Örneğin birlikte oluşturduğumuz sınıf anlaşmasına benim uyup uymadığımın
kontrolü başlarda hiç yapılmıyordu. Çocukların odağında bile değildi. Zamanla
birlikte oluşturduğumuz çalışmalar, karşılıklı dinleme-duyma hali,sınıf
meclisindeki eşit rollerimiz, bir süre sonra anlaşmaya ne kadar uyup uymadığımın
kontrolü yapılmaya başlandı.Ya da vereceğimiz bir kararda benim “hayır”demem
onları durdurmadı. Üzerine yeniden konuşulup “hayır”cevabı tartışıldı.
İşte bu süreç işlerken beden dilinin de
bununla paralel oluşu birlikte güç haline inanılmaz katkı sunuyor. Çocukları
dinlerken eğilerek onlarla göz hizasında konuştuğumda, onların daha rahat
konuştuklarını, gözlerini gözlerimin içine dikerek anlatmak istediklerini nasıl
heyecanla ya da duyulma isteğiyle anlattıklarını gördüm. Beden dili, sınıfta
hiyerarşinin göstergeleri olan eşyalar, oturma düzenleri bunların hepsi aslında
eş değerlilik ihtiyacımızı olumlu ve olumsuz yönde etkileyen nedenler.
Arka arkaya oturmuş ve sadece birbirinin
ensesini gören çocukların birbiriyle olan iletişimlerinin sadece duyulan sesten
ibaret olduğunu, göz temaslarının olmayışlarını düşünsenize? Ya da öğretmenin
hep ayrı ve özel bir yerde oturduğunu, en güzel masanın öğretmenin oluşu, tüm sınıfı
rahat görebileceği yer seçeneğinin ona verilişi, hep ayakta konuşup çocukların
öğretmenin sadece karnıyla göz teması kurabildiği, ona ulaşmak için kafasının
hep yukarıda olduğu…
Sıralayabileceğim
belki daha nicesi var.
Geçen gün Uluslararası Çocuk Merkezinin bir
eğitimine katıldım.Orada çocuklar için yapacağımız en önemli şeyin onlara güvenli
ortamı oluşturabilmektir diyordu. Ve bu güvenli ortamın (okul-ev-cezaevi-bahçe) içine
de fiziksel koşulları, şeffaflığı, açık iletişimi, beden dilini, dinlemeyi, duymayı
koyuyordu. Belki biz de bu fiziksel koşulların, şeffaflığın, açık
iletişimin, dinleme ve duyulmanın içini bu pasajların ve Şiddetsiz İletişimin
desteğiyle doldurmuş oluyoruz.
Çocuklardan gelen geribildirimler için ise
şunu diyebilirim ki birlikte yaptığımız her iş daha keyif veriyor
hepimize. Birlikte karar verdiğimiz her gündem uygulanma noktasında daha etkili
işliyor. Katılımlarının hayatımızı nasıl değiştirdiğinin farkındayız. Bunun hak
olduğunu “Çocuk Hakları Haftası”nda biraz konuşmuş olsak da şimdi uygulamayla
birlikte buna değinmek ufkumuzu açıyor.
Geçen
haftalarda Özenç’in sınıfıyla birleşerek birlikte”Sıfır Çöp” kampanyası kapsamında bir sunum
yapmaya çalıştık çocuklara. Sınıflarımızda biriken süt kutularından neler
yapabilirizi tartışırken her çocuğun fikrini alıp üzerine
konuşuyorduk. Sonrasında öğlen yemeği için kumanyaların dağıtılacağı saat
gelince çocuklarla birlikte kendi sınıfımıza çıkmak zorunda kaldık. Ardından bir
çocuğun tepkisiyle karşılaştım. Kendi fikrini söyleyemediğini ve bunun haksızlık
olduğunu, belki fikrinin Özenç ve sınıfı tarafından çok beğenilebileceğini
söyledi. Ben tabii bunu göremediğim ve her çocuğu gözetemediğim için üzgün
olduğumu ve taşımalı bir okulun zorluğunu, kumanya dağıtım işleminin ne kadar
zor olduğundan falan söz ettim. Ama benim için o çocuğun bunu ifade etmesi ve
bunun için yeniden alan istemesi çok değerliydi. Benim için çok anlamlı bir
geribildirimdi bu. Hem her çocuğu gözetme konusuna daha dikkat etmem konusunda hem de birlikte güç
ilişkisinin nasıl oturduğu konusunda.
Gelecek için çocukların bu birlikte güç
ilişkisini diğer öğretmenler ve idareyle de kurabilmeleri için okul meclisi
gibi önemli bir mekanizmayı nasıl aktif hale getirebilirizi tartışmayı
planlıyorum. Evet, çocuklarla tartışmayı planlıyorum. Onların önerileriyle yol
almak niyetindeyim.
Bu haftaki kutlamalarım biraz önceki yıllara. Bu okuldan önce çalıştığım birleştirilmiş sınıf olan köy okulunda sınıf ve okul meclis çalışmalarını başlatırken desteğini aldığım BBOM derneğine, Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları biriminde o zamanlar çalışan Zeynep Kılıç, Melda Akbaş, Gözde Durmuş ve Işık Tüzün'e inanılmaz şükran doluyum. Bu birlikte güç ilişkisinin bu sistemde asla olmayacağına inanıp yine onların desteğiyle önceki okulumda yaptıklarımız, dönüştürdüklerimiz ve inancımın bu senenin motivasyonun temel nedeni olmasını kutluyorum.Yine o dönem BBOM okullarında çalışan deneyimleriyle önümüzü açan Özenç’e, şimdiki sınıfıyla yaptıklarını okudukça ilham aldığım Özge’ye yine binlerce şükran.
BBOM'la tanışma sürecim 3 yılı geçiyor. Ve
öğrendiğim en önemli şey ”Hiçbir şey imkansız değildir.” oldu. Dershane
kapılarında görüp bazen klişe bulduğum bu söz, şimdilerde benim için pek
anlamlı. Milli eğitimin de desteklediği katılım ve birlikte güç ilişkisini
hayata geçirmek zor değil.Yeter ki isteyelim ve güçlenmek için birbirimize
sarılalım. J
The
No Fault Zone oyununun sınıftaki
deneyimimi sizinle nasıl paylaşacağımın heyecanıyla bu haftaki yazıya son verip
hepinize eş
değerlilik ihtiyacınızın gözetildiği, birlikte güç kullanarak ilerlediğiniz
çalışmalar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder