4 Aralık 2017 Pazartesi

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü 8. Hafta

Sura Hart ne diyor?
İnsanın kendini acımasızca eleştirme ve yargılama hali genellikle başkalarını da eleştirmesi ve yargılamasıyla sonuçlanır. Unutmayın başkalarına şefkat kişinin kendine şefkatiyle başlar.

İhtiyaçlarınıza şefkatinizi artırmak için kendinize yönelttiğiniz ahlakçı yargıları tercüme etmeye zaman ayırın.

Kendinizi yargıladığınızı fark ettiğinizde, bu yargıyı bir deftere not edin. Yargılarınızı, hemen o an duygu ve ihtiyaçlara tercüme etmeye vaktiniz yoksa; günün sonunda yargılarınızın üzerinden geçin ve not ettiğiniz her bir yargının ardındaki ihtiyacı belirleyin.

Ben ne düşünüyorum?
Ne zaman bu haftaya geleceğiz diye bekliyordum J Bu haftayı yazmaya başlamadan diğer blog yazarı arkadaşlarıma ‘’Hadi bakalım, bu hafta neler çıkacak içimizden, çocuklarla değil, kendimizleyiz, daha zor olanla.’’ derken buldum kendimi.

‘’Başkalarına şefkat kişinin kendine şefkatiyle başlar.’’ Burada şefkat yerine, başka kelimeler de koysak yine anlamlı bir cümle olurmuş gibi. Hep önce kendinden, kendimizden.
Kendimizde olmayanı, başkasında nasıl göreceğiz, nasıl var edeceğiz?

O yüzden kendini tanımak önemli, kendinle bağlantı halinde olmak önemli. Kendimizle bağlarımız güçlendikçe şefkatimiz gelişecek ve oradan yakınlarımıza, çevremize…
Yargılar dilime, kalbime geldiğinde de defterime yazmaya çalışıp, gün sonunda üzerinden geçmeye çalışıyorum. Ancak bu süreç yalnız başına çok zor. İyi ki dostlarım var, iyi ki BBOM Topluluğunun bir
parçasıyım diyorum.

Gün bazen çok zor geçiyor, içime sinmiyor yaptıklarım. Her çocuk ile ilgilenemediğimi düşündüysem hooop üşüşüyor yargılar üstüme üstüme. Ben yetersiz miyim, gün içinde yeterince ilgilenemediğim çocuklar kim?, neden onlar? Ayrımcılık mı yapıyorum? Neye göre yapıyorum? Kendimden beklemezdim bunu!
Bu öyle bir hız ki, baş döndürüyor.
Dur diyorum kendime, bir dur. Yazıyorum. Bazen yazamıyorum da. (Al yine, başlayıp bitiremediğin bi defter daha, sen gün içinde zamanı verimli kullanmayı beceremiyorsun Özençcim.)

Sonrasında bazen kendi kendime benim için neyin önemli olduğunu, neye ihtiyacım olduğunu düşünüyorum, çocuklarla bunu nasıl paylaşacağıma, kimden nasıl destek isteyebileceğime odaklanmaya çalışıyorum. Bazen de dostlarım giriyor devreye J

Gülesra ile ben aynı okulda çalışıyoruz. Gün bitince, servise oturduğumuzda başlıyorum anlatmaya. Dinlenmek, duyulmak büyük nimet. Yanımda durarak kendimi anlamama, şefkat göstermeme yardımcı oluyor.
Çocukla Barış ekibi; Gülesra, Özge ve ben BBOM Derinleşme programında birbirimizin empati eşi olmuştuk (yaklaşık 2 yıl önce) ve o gün bu gündür hem her dinlenmeye ihtiyacımız olduğunda, hem de haftalık rutinlerde buluştuk, bir araya geldik. Üçümüzün şehirleri değişti, okulları değişti ama ekrandaki o üç kafa hiç değişmedi J Bu çok besledi, büyüttü bizi. –ki bu blog da böyle böyle oldu.-

Bunca yıllık öğretmenlik deneyimim gösterdi ki, öğretmenlik ekip işi. Sınıfların kapısı kapanınca ders, son zil çalınca okul bitmiyor, öğretmenler odasının kuytu bir köşesinde oturunca da teneffüs.

İyi ki önüne katılımcı ve barışçıl bir topluluk olmayı hedef olarak koymuş, şiddetsiz iletişimi, sosyokrasiyi benimsemiş bir topluluğun içerisindeyim, bu bana çok güç veriyor.

Bunu daha çok öğretmenle birlikte paylaşmak, büyüyüp gelişmek, dayanışmak önemli benim için.
Kendini her yargıladığında o an elinden gelenin en iyisini yaptığını hatırlatıldığı, dinlendiğin, duyulduğun, kalbini açabildiğin bir öğretmenler odası düşünsenize, çok iyi olmaz mı?

Bence olur, o yüzden çalışmaya devam! J


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder