28 Kasım 2017 Salı

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü 7. Hafta


Sura Hart ne diyor?

Öğrencilerin okula getirdikleri yegane ihtiyaç öğrenme değildir. Aidiyet, eğlence, özgürlük ve katkıda bulunma ihtiyaçlarını da getirirler. Bu ihtiyaçlar kabul edilip karşılanmadığı sürece kendilerini yeterince güvende hissedemez ve bunun sonucu olarak da öğrenme sürecine tümüyle odaklanamazlar. 
Öğrencileriniz için bir ihtiyaçlar listesi yaratın - okula gelirken yanlarında getirdikleri tüm ihtiyaçları içeren bir liste. En az haftada bir, herkesten bu listeye bakıp ihtiyaçlarının okulda nasıl karşılandığını ifade etmesini isteyin. 
Elde ettiğiniz bu bilgileri sınıf tartışmalarınızın temeli olarak kullanın. 

Ben ne düşünüyorum? 

Aidiyet, eğlence, özgürlük ve katkıda bulunma…Sınıfın bir topluluğa dönüşmesinde önemi büyük ihtiyaçlar. Birlikte öğrenen, gelişen, eğlenen, bireysel ve kolektif sorumlulukları olan, katılımın giderek arttığı canlı bir topluluk olma yolunda ilerlerken yolu kolaylaştıran ışıklı göstergeler.

Bu liste fikri çok hoşuma gitti. Kendi defterime aldığım notlar bunu az çok içeriyor ama topluluk olarak hepimizin göreceği, takip edebileceği bir materyale dönüştürmek daha iyi olacak. Sadece 
benim bilip, takip edebildiğim şey, yine sadece benim sorumluluğum olarak kalabilir. Birlikte takip edip, üzerine konuşmamızı kolaylaştıracak her araç, bizi topluluk olmaya yaklaştıracak.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

Bununla ilgili aktarabileceğim pek çok başlık var, ben şimdi daha çok iş bölümüne değineceğim. Daha önce paylaşmıştım, kısaca tekrar edeyim. Diyarbakır’ın bir köy okulunda 25 kişilik bir 1. Sınıf grubuyla birlikteyim. Okulumuz taşımalı bir okul, öğlen yemeğimiz ise MEB’in gönderdiği kumanyalar. Hepimiz gelenleri paylaşarak sınıfta yiyoruz. Dağıtım ve sonrasında sınıf temizliği büyük iş.  Gürültü-patırtı, dağınıklık. Çok zorlandığım zamanlardı. Çocuklara çok zorlandığımı ve yardım istediğimi söyledim, beni ilgiyle dinlediler. Sınıfa da onların kullanabileceği boyda fırça-süpürge getirdim.
Ertesi gün daha büyük kaos bekliyordu beni. Dağıtırken birbirlerini itip ‘ben dağıtayım, ben dağıtayım’ diye bağırmalar, birbirlerinin elinden çekiştirmeler, süpürge paylaşamamalar, biri süpürgeyi bıraktığında koşup kapmalar...Bu manzarayı göreceğime kendim yaparım dememek için kendimi zor tutmadım değil.
Temizlik ve düzen ihtiyacımı paylaşıp, zorlandığımı ve yardım istediğimi de söylemiştim. Neredeyse başladığımız noktadan geriye düşmüştük. Sonrasında gözlemlediğim şey şu oldu. Katkıda bulunma ve aidiyet ihtiyaçlarını karşılamak için çabalıyorlar ancak bunun karşılanabileceği zemin tam oluşmadığı için güvende hissedemiyor ve kendi öğrenme süreçlerine odaklanamıyorlar. 

Çocuklarla bunu sabah çemberinde paylaştım ve nasıl bu durumu çözebileceğimizi sordum. -Tartışma süreçleri herkesin katılımıyla gerçekleşmiyor çoğu zaman, Türkçe konuşma ve anlama şu anda her çocuğun hakim olduğu bir beceri değil –
İlk öneriler nöbetçi seçmek oldu ancak buna ben itiraz ettim. – bu öneriyi deneyimleyip üzerine tekrar konuşmak da bir yoldu ama ben burada biraz hızlanmayı seçtim.-
Tüm gün iki kişinin çalışması yerine, yine bir düzen içerisinde ama daha dinamik ve katılımcı bir yol bulabileceğimizi düşünüyordum, bunu paylaştım.

Katkıda bulunmak istedikleri alanı seçebileceklerini, birden fazla alanda katkıda bulunabileceklerini söylediğimde gözler ışıldadı. Nöbet sistemini konuşurken uzuuun sıra bekleme hali içlerine sinmemişti çünkü. Şu an sınıf içi iş bölümünün alanları netleştirmeye ve kurallarını belirlemeye çalışıyoruz.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?

Bu hafta süpürge, tahta silme, defter-kitap toplama, yemek dağıtma ve çöp işlerini paylaştık ancak sorumluları isteyenler arasından ben seçtim. Bu seçme ve sıraya girme işinde kendi rolümü bir materyale dönüştüreceğim.
Herkesin görebileceği, takip edebileceği, etkileşime girebileceği dinamik bir materyal tasarlayacağım. Yapmazsam hem kendi işim uzun vadede zorlaşacak hem de bu iş bölümüyle ulaşmak istediğim yerin epey uzağına düşeceğim, ‘böyle de olmadı.’ deyip katılımın gözetildiği ve ihtiyaçların karşılandığı bir zemini odağıma almanın da amma zor bir şey olduğunu düşünebilirim. O yüzden çocuk katılım ilkeleriyle desteklenmiş bir süreç işimi çok kolaylaştırıyor. Eğitim ile desteklemek ve çocuk dostu yöntemler geliştirmek, iş bölümü sürecinde özellikle gözeteceğim ilkeler olacak.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?

Bu haftasonu da Şiddetsiz İletişim Temel Eğitim Programı için Ankara’ya gittim. ÇocuklaBarış için önemli bir yerde Şiddetsiz İletişim. Üçümüzün de odağında, kendimize ve öğretmenliğimize katkısı büyük.
Birlikte öğrenme, büyüme-gelişme, paylaşma yolculuğumuza şükranla dolu içim.
Bir de dilime dolandı bu ara Melih Cevdet Anday’ın ‘Dünya’yı hele sen bir barış olsun da gör.’ dizesi.
Barışı dünyada var edebilmenin yolu, kendimizde, evimizde, sınıflarımızda var edebilmekten geçiyordu belki de. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder