20 Kasım 2017 Pazartesi

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 3. Hafta


“Öğrencilerin güvende oldukları ve güvenebildikleri yerde öğretmenler de şefkat ve derinlemesine öğrenmenin tohumlarını bulacaktır. 
Sınıfta güvenli alan ve güven tesisi için harcanan zaman, eğitimcilerin en çok arzuladığı şey olan derinlemesine öğrenmenin yeşerdiği şefkatli öğrenme topluluğunu yaratabilir. 
Öğrencilerinizle birlikte, herkes için güvenlik ve güvenin önemini keşfedin. Bu süreç, tarihsel bir bağlamda gerçekleştirilebilir - dünyanın her bir parçasında yaşayan bütün insanlar için eskiden nasıl bir önem taşıyordu, şimdi hala nasıl bir önem taşıyor. Veya günümüz bağlamına taşınabilir ve bugünün olaylarında keşfedilebilir güvenlik ve güvenin önemi. 
Grup anlaşmanızın ne kadar iyi işleyip işlemediğini birlikte değerlendirmek için önceliğiniz bu olsun. Sınıfın tüm üyelerinin güvenliğini ve güven duygusunu daha iyi desteklemek için bu keşfi sürdürüp geliştirin.”

          Önceki günlüklerimde de üzerinde durduğum ve bu haftaki çeviride de yeniden önüme çıkan “güven” kavramı. Çocukların kendilerini rahatlıkla açabildikleri, fikirlerini özgürce paylaşabildikleri, ihtiyaçlarını dile getirebildikleri yerler bu güven alanının oluşturulduğu yerler. Fiziksel ortamdan tutun, öğretmeniyle olan ilişkisinde, okuldaki diğer öğretmenlerle, okul çalışanlarıyla; okul idaresiyle ve okuldaki çocuklarla olan ilişkisinde , çocuğun ne kadar paylaşım yapacağı,ne kadar şeffaf bir ilişki kuracağı “güven”kavramıyla doğrudan ilişkili.

          Daha öncede bahsettiğim gibi çocuklarla bunu paylaşırken şimdilik verdiğimiz sözleri tutup tutmamak üzerinden yürüyor bu “guven” ilişkisi. Çoğunlukla güvensizliği ben yaşıyorum. Sözleşmeye katılım olmaması benim sürekli hatırlatmama, süreci yeniden başa almamıza neden oluyor. Az katılım gösteren çocukla bağlantı kurup,orada sözleşmeye uymamasına neden olan ihtiyacı bulmaya çalışıyorum ama başarısız oluyorum. Yaptığımız bağlantı sonucunda onlarla paylaştığım şeyin hep “Sana güvenmek istiyorum.”  cümlesi olduğunu görüyorum.
Bu hafta öğretmenin de güvenlik ve güven ihtiyacı üzerine düşünmeye başladım. Çocuklarla kurduğum ya da kurmaya çalıştığım eşit ilişkide onların da bunu görmesini istedim ve bunun için çözümü onlardan beklediğimi fark ettim. Şu an için onlardan da gelen bir çözüm yok. Sadece daha önceki deneyimlerinden yola çıkıp kısa süreli bir çözüm olarak , yapmayacaklarına dair yeniden söz verip ,özür dileyip günlük akışlarına devam etmeleri  oluyor.
Ve bu sırada fiziksel ve sözel şiddet devam ediyor.
Ödül ve cezaya karşı olan sert tutumum bu güven ilişkisinin tam anlamıyla kurulmadığı bir sınıfta kendine alan bulamıyor haliyle.  Güven ilişkisi tam anlamıyla kurulamadığından hak ve sorumluluk konusu da yüzeysel kalıyor. Ve maalesef çocukları durduran tek şey şimdiye kadar maruz kaldıkları, mahrum bırakma veya ödül oluyor. Bunun üzerine çok düşündüm, Özenç ve Özge ile konuştuk , fikir alış verişi yaptık derken hak ve sorumluluk çalışamadığım ve güven konusunda tam anlamıyla bir ilişki kuramadığım sınıfa, bu ilişki biçimi oturana kadar ödül veya mahrum bırakmayı devreye sokma kararı aldım. Benim için zor bir karar oldu . Çünkü biliyorum ki bir süre sonra otomatikleşecek bu durum ve yeni ödüller ve daha etkili olması gereken mahrum bırakmalar girecek devreye. Bu aşamaya kadar gelmemesini umarak şiddet konusunu çalışacak bir alan açana kadar bunu deneyeceğim. Çocuklardan gelen geribildirimlerden anladığım buna alışkın ve hazır oldukları. Maalesef... Maalesef diyorum çünkü şimdiye kadar hep bununla oluşturulmuş bir sınıf kültürünün enkazını kaldırmanın güçlüğünü yaşıyorum. Maalesef diyorum çünkü o enkazın altında kalan tam on beş tane harika çocuk var.
Sonrası için düşündüğüm şimdilik bu. Bunu deneyip öncelikle hak,sorumluluk ve şiddet konusunu çocuklarla çalışabileceğim bir alan açmayı planlıyorum.

             Bunun dışında bu hafta duygularla ilgili olan çalışmalarımız çok iyi geçti. Duygu kartlarını “Vagon” etkinliğiyle tanıttım.
İlgilerini çekti. Duygular konusunda ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum. Özellikle dört çocuğun benimle ve arkadaşlarıyla olan iletişiminde duygusunu ifade ederek konuştuğunu fark ettim. Bunu kutluyorum. Yine başında  iletişim kurmakta zorlandığım kaynaştırma öğrencisiyle olan bağlantımı ve duygularımızla kurduğumuz iletişimi kutluyorum. Çocuk haklarına dair okulda attığım ilk adımı kutluyorum.Bir kaç öğretmen arkadaşımdan aldığım geri bildirimle de pekişen sabrımı ve yüksek motivasyonumu kutluyorum. Ayrıca fikir alış verişlerimizle, yargılar olmadan  kurduğumuz bağlantılarla bana iyi gelen dayanışmamızı kutluyorum.
Tabii ki sevgili Özge ve Özenç ile...  😊







            Çocuk Hakları haftasına özel günlüklerimiz dışında bir de  heybe yazımız var! 😊


         Bu haftaya özel okulda ve sınıfımızda yaptığımız çalışmaları çocuklardan aldığımız geri bildirimleri ayrı bir yazıyla paylaşmak istedik.
Keyifli okumalar...

      Sınıfımda “güven” ilişkileriydi, “akran zorbalığı” , “duygular” dı derken hala hak ve sorumluluk konuşamadığım bir alanda “Çocuk hakları” nasıl tartışılırı düşünüp durdum. Hatta  okulun belirli gün ve haftalar sorumluluk dağılımında bu haftanında bende oluşu bu “Ne yapılabilir?” tedirginliğimi iki katına çıkardı.  Sonrasında bir MEB okulunda en fazla neler yapılabiliri düşündüm.  Biz çocukla barışı bu kadar gündemimizde tutarken, Öğretmen Köyümüzde Türkiye’nin bir çok yerinden gelen hatta neredeyse başka ülkelerde olan öğretmenler ve çocuklarla çalışanlarla bu kadar bağlantı halindeyken kendi okulumda bu bağlantının henüz olmayışı açıkçası beni biraz üzdü.  Çalışma biçimi olarak karşı taraftan ihtiyaç olduğuna dair bir tepki almadan herhangi bir konuyla ilgili etkileşim başlatmıyordum. Ama çocuk algımızı gözden geçirmemize yardımcı olacak olan çocuk hakları gibi önemli bir konuda başlayacak iletişimin ,karşı tarafın ihtiyacını dile getirmesine bırakmadım bu defa.  Okuldaki diğer öğretmenlerle  yaptığım bir kaç paylaşımdan sonra ÇOÇA nın çocuk dostu çocuk hakları sözleşmesi kitapçığını kağıtlara basarak , okulun 1. katındaki duvara astım. 
 Gönül isterdi ki bunu çocuklarla birlikte yapalım. Çocuk katılım hakkını göz ardı ederek yapmış olsam da tenefüslerde bir çok çocuğun merakla gelip bakması, okuması , sorular sorması beni inanılmaz mutlu etti.Özenç’in de alt katta benzer çalışma yapması okulda çocuklarla olan sohbetlerimizi arttırdı. Ara ara tenefüste inceleyen çocuklarla sohbet edip haklarını konuşma fırsatı yakaladım. Bu enerjiyle hemen sınıfıma giderek tahtaya kocaman bir “HAK” yazdım. Akıllarına gelen şeyleri söylemelerini istedim. Gelen her şeyi tahtaya yazdım. Bir iki çocuk dışında katılım olmadı. Ardından “ÇOCUK HAKKI” yazdım ve bu defa bunun üzerine konuşmak istedim. Ama yine bir iki çocuk dışında konuşan olmadı. Ardından aşağıda yazdığım dört olayı dramalaştırdık.
--Çantasındaki eşyaları izinsiz alınmış çocuk.
--Teneffüse çıkılmasına ve oyun oynamasına izin verilmeyen çocuk.
--Okula alınmayan bir çocuk.
--Okula ailesi tarafından gönderilmeyen bir çocuk.
Bunları dramalaştırdıktan sonra bu rolleri oynayan çocuklara nasıl hissettiklerini sordum. Ardından bunları yapanların (arkadaş,öğretmen,okul idaresi, anne-baba)  yapmaya hakları olup olmadığını sordum. Üzerine bolca konuştuk. Drama ilgilerini çekti ve dikkatle beni dinlediler. Konu o kadar güzel aktı ki... İzin almadan kimsenin onların fotoğrafları ı çekmemesine, bedenlerine dokunmamasına, oyun haklarına,eğitim haklarına...
İlgiyle dinlediler, sorular sordular. Barış dilinin hakim olduğu bir demokratik  öğrenme ortamını vizyon olarak taşıdığımdan “Katılım Hakkı” na ayrı bir etkinlik hazırladım.
Barış Kütüphanemizde bu hafta "Çocuklarla Çocuk Hakları" başlıklı kitap listemizde de eklediğimiz  Pusulacık kitabından seçtiğim bir etkinliği biraz değiştirerek okul bahçesinde yaptık.


Fon kartonlarına yazdığım “Katılıyorum” ve “Katılmıyorum” seçeneklerini direğe ve duvara astım.
 Ardından hazırladığım aşağıdaki soruları sormaya başladım. Her sorunun ardından taraflarını seçen çocuklarla  tartışmaya başladık. Bazen sorduğum sorularla tarafını değiştiren oldu. Bazen ise iki tarafıda seçmeyeceğini söyleyenler oldu. Sorular şöyleydi:
--Okulumuzu müdür yerine çocuklar yönetsin.--Okulumuzdaki panoları öğretmenler değil, çocuklar hazırlasın.
--Oyun saatleri derslerden daha çok olsun.
Daha fazla soru sormak isterdim ama sınıfın tamamının sorumluluğunu tam alamadığımdan, bahçede kontrole dair zorlandığımdan sadece üç soruyu tamamlayabildik.
Genel olarak 6 çocuk çok aktifti. Birinci sorudaki tartışmalarda gelen cümleler şöyleydi:
-Bence müdür yönetsin. Okulun tüm yerini o biliyor. Eşyaların nerede olduğunu biliyor, bilgisayar kullanabiliyor. Çocuklar okulun hiçbiryerini bilmiyor. Küçükler anlamaz.
-Bence çocuklar yönetsin. Çocuklar daha güzel yapar okulu. Biz çocuklara daha iyi davranırız.
-Bence panoları öğretmenler hazırlasın . Çünkü onlar daha güzel yapıyor. Okuma yazma biliyorlar.
-Bence panoları çocuklar hazırlasın. Sevdiğimiz şeyleri asarız.
-Bence ikisi birlikte hazırlasın. (Ben ortada kalırsam olur mu öğretmenim? 😊 )
-Bence oyun saatleri fazla olsun. Çünkü çok eğlenceli.
-Bence oyun saatleri fazla olsun çünkü daha güzel ders çalışırız.
-Bence oyun saatleri fazla olsun çünkü çocuklar daha çok dersi sever.
-Bence oyun saatleri fazla olmasın. Çünkü ben hala okuma yazma bilmiyorum. Ders olmazsa nasıl öğreneceğim?
-Bence ikisi de olsun. Hem oyun hem ders.
                Gelen cevaplardan sonra derin bir nefes alıp sınıfa yeniden çıktık. Yaptığımız etkinlikte neler hissettiklerini sordum. Sorduğum soruları tek tek ele aldık. Mesela okulu yönetmek olmasa da söz hakkı verilseydi nasıl hissedeceklerini, oyun saatlerine dair düzenleme isterlerse ne yapacaklarını, panodaki çalışmaları düzenlemek çocukların da görevi olabilir mi gibi sorularla sohbete devam ettik.
Ardından “Katılım Hakkı” na değindim. 6 çocukla ilerlese de buraya kadar gelmek bile beni inanılmaz heyecanlandırdı. Sağlık hakkı, eğitim hakkı, oyun hakkıydı derken bir çok hakları hakkında konuştuk.     
     Ardından haklara dair bir resim çalışması yaptık ve inanılmaz keyif aldık.
 Hiç olmaz, asla başaramayız, çok soyut kavramlar dediğim cümlelerimi geri alıyorum şimdi.  Ara ara Pusulacık'tan ipuçları alarak , 1. kattaki Hak Ağacımızı sulayarak , ve bir yetişkin olarak bu hakları sınıfta ve okulda hayata geçirmek için çabalayarak çalışmaya , büyümeye devam. 😊
 Bizde  hiç bitmeyen devam duygusuyla... 😉




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder