“Öğrencilerin güvende oldukları ve güvenebildikleri yerde
öğretmenler de şefkat ve derinlemesine öğrenmenin tohumlarını bulacaktır.
Sınıfta güvenli alan ve güven tesisi için harcanan zaman,
eğitimcilerin en çok arzuladığı şey olan derinlemesine öğrenmenin yeşerdiği
şefkatli öğrenme topluluğunu yaratabilir.
Öğrencilerinizle birlikte, herkes için güvenlik ve güvenin
önemini keşfedin. Bu süreç, tarihsel bir bağlamda gerçekleştirilebilir -
dünyanın her bir parçasında yaşayan bütün insanlar için eskiden nasıl bir önem
taşıyordu, şimdi hala nasıl bir önem taşıyor. Veya günümüz bağlamına
taşınabilir ve bugünün olaylarında keşfedilebilir güvenlik ve güvenin
önemi.
Grup anlaşmanızın ne kadar iyi işleyip işlemediğini birlikte
değerlendirmek için önceliğiniz bu olsun. Sınıfın tüm üyelerinin güvenliğini ve
güven duygusunu daha iyi desteklemek için bu keşfi sürdürüp geliştirin.”
Önceki
günlüklerimde de üzerinde durduğum ve bu haftaki çeviride de yeniden önüme
çıkan “güven” kavramı. Çocukların kendilerini rahatlıkla açabildikleri,
fikirlerini özgürce paylaşabildikleri, ihtiyaçlarını dile getirebildikleri
yerler bu güven alanının oluşturulduğu yerler. Fiziksel ortamdan tutun,
öğretmeniyle olan ilişkisinde, okuldaki diğer öğretmenlerle,
okul çalışanlarıyla; okul idaresiyle ve
okuldaki çocuklarla olan ilişkisinde , çocuğun ne kadar paylaşım yapacağı,ne
kadar şeffaf bir ilişki kuracağı “güven”kavramıyla doğrudan ilişkili.
Daha öncede
bahsettiğim gibi çocuklarla bunu paylaşırken şimdilik verdiğimiz sözleri tutup
tutmamak üzerinden yürüyor bu “guven” ilişkisi. Çoğunlukla güvensizliği ben yaşıyorum. Sözleşmeye katılım
olmaması benim sürekli hatırlatmama, süreci yeniden başa almamıza neden oluyor.
Az katılım gösteren çocukla bağlantı kurup,orada sözleşmeye uymamasına neden olan ihtiyacı
bulmaya çalışıyorum ama başarısız oluyorum. Yaptığımız bağlantı sonucunda
onlarla paylaştığım şeyin hep “Sana güvenmek istiyorum.” cümlesi olduğunu görüyorum.
Bu hafta öğretmenin de güvenlik ve güven ihtiyacı üzerine
düşünmeye başladım. Çocuklarla kurduğum ya da kurmaya çalıştığım eşit ilişkide
onların da bunu görmesini istedim ve bunun için çözümü onlardan
beklediğimi fark ettim. Şu an için onlardan da gelen bir çözüm yok. Sadece daha
önceki deneyimlerinden yola çıkıp kısa süreli bir çözüm olarak ,
yapmayacaklarına dair yeniden söz verip ,özür dileyip günlük akışlarına devam
etmeleri oluyor.
Ve bu sırada fiziksel ve sözel şiddet devam ediyor.
Ödül ve cezaya karşı olan sert tutumum bu güven ilişkisinin
tam anlamıyla kurulmadığı bir sınıfta kendine alan bulamıyor haliyle. Güven ilişkisi tam anlamıyla kurulamadığından
hak ve sorumluluk konusu da yüzeysel kalıyor. Ve maalesef çocukları durduran
tek şey şimdiye kadar maruz kaldıkları, mahrum bırakma veya ödül oluyor. Bunun
üzerine çok düşündüm, Özenç ve Özge ile konuştuk , fikir alış verişi yaptık
derken hak ve sorumluluk çalışamadığım ve güven konusunda tam anlamıyla bir
ilişki kuramadığım sınıfa, bu ilişki biçimi oturana kadar ödül veya mahrum
bırakmayı devreye sokma kararı aldım. Benim için zor bir karar oldu . Çünkü
biliyorum ki bir süre sonra otomatikleşecek bu durum ve yeni ödüller ve daha
etkili olması gereken mahrum bırakmalar girecek devreye. Bu aşamaya kadar
gelmemesini umarak şiddet
konusunu çalışacak bir alan açana kadar bunu deneyeceğim. Çocuklardan gelen
geribildirimlerden anladığım buna alışkın ve hazır oldukları. Maalesef...
Maalesef diyorum çünkü şimdiye kadar hep bununla oluşturulmuş bir sınıf
kültürünün enkazını kaldırmanın güçlüğünü yaşıyorum. Maalesef diyorum çünkü o
enkazın altında kalan tam on beş tane harika çocuk var.
Sonrası için düşündüğüm şimdilik bu. Bunu deneyip öncelikle
hak,sorumluluk ve şiddet konusunu çocuklarla çalışabileceğim bir alan açmayı planlıyorum.
Bunun dışında bu hafta duygularla ilgili olan çalışmalarımız
çok iyi geçti. Duygu kartlarını “Vagon” etkinliğiyle tanıttım.
İlgilerini
çekti. Duygular konusunda ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum. Özellikle dört
çocuğun benimle ve arkadaşlarıyla olan iletişiminde duygusunu ifade ederek
konuştuğunu fark ettim. Bunu kutluyorum. Yine başında iletişim kurmakta zorlandığım kaynaştırma
öğrencisiyle olan bağlantımı ve duygularımızla kurduğumuz iletişimi kutluyorum.
Çocuk haklarına dair okulda attığım ilk adımı kutluyorum.Bir kaç öğretmen
arkadaşımdan aldığım geri bildirimle de pekişen sabrımı ve yüksek motivasyonumu
kutluyorum. Ayrıca fikir alış verişlerimizle, yargılar olmadan kurduğumuz bağlantılarla bana iyi gelen
dayanışmamızı kutluyorum.
Çocuk Hakları haftasına özel günlüklerimiz dışında bir de heybe yazımız var! 😊
Bu haftaya özel okulda ve sınıfımızda yaptığımız çalışmaları
çocuklardan aldığımız geri bildirimleri ayrı bir yazıyla paylaşmak istedik.
Keyifli okumalar...
Sınıfımda
“güven” ilişkileriydi, “akran zorbalığı” , “duygular” dı derken hala hak ve
sorumluluk konuşamadığım bir alanda “Çocuk hakları” nasıl tartışılırı düşünüp
durdum. Hatta okulun belirli gün ve
haftalar sorumluluk dağılımında bu haftanında bende oluşu bu “Ne yapılabilir?”
tedirginliğimi iki katına çıkardı.
Sonrasında bir MEB okulunda en fazla neler yapılabiliri düşündüm. Biz çocukla barışı bu kadar gündemimizde
tutarken, Öğretmen Köyümüzde Türkiye’nin bir çok yerinden gelen hatta neredeyse
başka ülkelerde olan öğretmenler ve çocuklarla çalışanlarla bu kadar bağlantı
halindeyken kendi okulumda bu bağlantının henüz olmayışı açıkçası beni biraz
üzdü. Çalışma biçimi olarak karşı
taraftan ihtiyaç olduğuna dair bir tepki almadan herhangi bir konuyla ilgili
etkileşim başlatmıyordum. Ama çocuk algımızı gözden geçirmemize yardımcı olacak
olan çocuk hakları gibi önemli bir konuda başlayacak iletişimin ,karşı tarafın
ihtiyacını dile getirmesine bırakmadım bu defa.
Okuldaki diğer öğretmenlerle yaptığım bir kaç paylaşımdan sonra ÇOÇA nın
çocuk dostu çocuk hakları sözleşmesi kitapçığını kağıtlara basarak , okulun 1. katındaki
duvara astım.
Gönül isterdi ki bunu çocuklarla birlikte yapalım. Çocuk katılım
hakkını göz ardı ederek yapmış olsam da tenefüslerde bir çok çocuğun merakla
gelip bakması, okuması , sorular sorması beni inanılmaz mutlu etti.Özenç’in de alt katta benzer çalışma yapması
okulda çocuklarla olan sohbetlerimizi arttırdı. Ara ara tenefüste inceleyen
çocuklarla sohbet edip haklarını konuşma fırsatı yakaladım. Bu enerjiyle hemen
sınıfıma giderek tahtaya kocaman bir “HAK” yazdım. Akıllarına gelen şeyleri
söylemelerini istedim. Gelen her şeyi tahtaya yazdım. Bir iki çocuk dışında katılım
olmadı. Ardından “ÇOCUK HAKKI” yazdım ve bu defa bunun üzerine konuşmak
istedim. Ama yine bir iki çocuk dışında konuşan olmadı. Ardından aşağıda
yazdığım dört olayı dramalaştırdık.
--Çantasındaki eşyaları izinsiz alınmış çocuk.
--Teneffüse çıkılmasına ve oyun oynamasına izin verilmeyen
çocuk.
--Okula alınmayan bir çocuk.
--Okula ailesi tarafından gönderilmeyen bir çocuk.
Bunları dramalaştırdıktan sonra bu rolleri oynayan çocuklara
nasıl hissettiklerini sordum. Ardından bunları yapanların
(arkadaş,öğretmen,okul idaresi, anne-baba)
yapmaya hakları olup olmadığını sordum. Üzerine bolca konuştuk. Drama ilgilerini
çekti ve dikkatle beni dinlediler. Konu o kadar güzel aktı ki... İzin almadan
kimsenin onların fotoğrafları ı çekmemesine, bedenlerine dokunmamasına, oyun
haklarına,eğitim haklarına...
İlgiyle dinlediler, sorular sordular. Barış dilinin hakim
olduğu bir demokratik öğrenme ortamını
vizyon olarak taşıdığımdan “Katılım Hakkı” na ayrı bir etkinlik hazırladım.
Barış Kütüphanemizde bu hafta "Çocuklarla Çocuk Hakları" başlıklı kitap listemizde de eklediğimiz Pusulacık kitabından seçtiğim bir etkinliği
biraz değiştirerek okul bahçesinde yaptık.
Fon kartonlarına yazdığım “Katılıyorum” ve “Katılmıyorum”
seçeneklerini direğe ve duvara astım.
Ardından hazırladığım aşağıdaki soruları
sormaya başladım. Her sorunun ardından taraflarını seçen çocuklarla tartışmaya başladık. Bazen sorduğum sorularla
tarafını değiştiren oldu. Bazen ise iki tarafıda seçmeyeceğini söyleyenler
oldu. Sorular şöyleydi:
--Okulumuzu müdür yerine çocuklar yönetsin.--Okulumuzdaki panoları öğretmenler değil, çocuklar
hazırlasın.
--Oyun saatleri derslerden daha çok olsun.
Daha fazla soru sormak isterdim ama sınıfın tamamının
sorumluluğunu tam alamadığımdan, bahçede kontrole dair zorlandığımdan sadece üç
soruyu tamamlayabildik.
Genel olarak 6 çocuk çok aktifti. Birinci sorudaki
tartışmalarda gelen cümleler şöyleydi:
-Bence müdür yönetsin. Okulun tüm yerini o biliyor. Eşyaların
nerede olduğunu biliyor, bilgisayar kullanabiliyor. Çocuklar okulun
hiçbiryerini bilmiyor. Küçükler anlamaz.
-Bence çocuklar yönetsin. Çocuklar daha güzel yapar okulu.
Biz çocuklara daha iyi davranırız.
-Bence panoları öğretmenler hazırlasın . Çünkü onlar daha
güzel yapıyor. Okuma yazma biliyorlar.
-Bence panoları çocuklar hazırlasın. Sevdiğimiz şeyleri
asarız.
-Bence ikisi birlikte hazırlasın. (Ben ortada kalırsam olur
mu öğretmenim? 😊 )
-Bence oyun saatleri fazla olsun. Çünkü çok eğlenceli.
-Bence oyun saatleri fazla olsun çünkü daha güzel ders
çalışırız.
-Bence oyun saatleri fazla olsun çünkü çocuklar daha çok
dersi sever.
-Bence oyun saatleri fazla olmasın. Çünkü ben hala okuma
yazma bilmiyorum. Ders olmazsa nasıl öğreneceğim?
-Bence ikisi de olsun. Hem oyun hem ders.
Gelen cevaplardan sonra derin bir nefes alıp sınıfa yeniden
çıktık. Yaptığımız etkinlikte neler hissettiklerini sordum. Sorduğum soruları
tek tek ele aldık. Mesela okulu yönetmek olmasa da söz hakkı verilseydi nasıl
hissedeceklerini, oyun saatlerine dair düzenleme isterlerse ne yapacaklarını,
panodaki çalışmaları düzenlemek çocukların da görevi olabilir mi gibi sorularla
sohbete devam ettik.
Ardından “Katılım Hakkı” na değindim. 6 çocukla ilerlese de
buraya kadar gelmek bile beni inanılmaz heyecanlandırdı. Sağlık hakkı, eğitim
hakkı, oyun hakkıydı derken bir çok hakları hakkında konuştuk.
Ardından haklara
dair bir resim çalışması yaptık ve inanılmaz keyif aldık.
Hiç olmaz, asla
başaramayız, çok soyut kavramlar dediğim cümlelerimi geri alıyorum şimdi. Ara ara Pusulacık'tan ipuçları alarak , 1. kattaki Hak Ağacımızı sulayarak , ve bir yetişkin olarak bu hakları sınıfta ve
okulda hayata geçirmek için çabalayarak çalışmaya , büyümeye devam. 😊
Bizde hiç bitmeyen devam duygusuyla... 😉
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder