15 Kasım 2017 Çarşamba

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 2. Hafta

           “Öğrenmek öğrenciler için sınıfa getirdikleri bir sürü ihtiyaçtan sadece biridir. İlişki tabanlı bir sınıfta; güvenlik, güven, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretmenlerin ihtiyaçları ve iletişim biçimleri kullanılan müfredat için tarih, yabancı dil, fen bilimleri ve diğer akademik konular kadar önemlidir.
Sınıfta izlediğiniz müfredat bu değerleri nasıl yansıtıyor? Kullandığınız müfredatta bu değerleri daha güçlü yansıtmaya yarayacak değişiklikler yapmak ister misiniz?”

            Sura Hart’ın bu çevirisini önüme koyduğumda içime en çok dokunan kelimenin “güven “ olduğunu görüyorum. Yeni başladığım bu sınıfta çocuklar tarafından sorgulanan yanımın bu olduğunu fark ettim. Çok fazla öğretmen değiştirmeleri benim de bir kaç gün sonra gideceğim üzerine onlarda bir yargı oluşturmuş durumda. Haliyle -birlikte de yapmış olsak- yapmış olduğumuz her şeye geçici gözüyle bakılıyor. Verdiğim sözler günü gününe , saati saatine yerine getirilip getirilmediği anında soruluyor. Birbirimize alışmamız , güvenmemiz biraz da bu sözlere ne kadar sadık kaldığımızla ilişkili; veya sadık kalamadığımızda onlara yaptığımız açıklamalarla. Açıklamaların samimiyeti ve şeffaflığıyla.
            Elimden geldiğince verdiğim sözleri yerine getirmeye çalışıyor, aksi durumda gerçekten neden yerine getiremediğimi tüm açıklığıyla çocuklarla paylaşıyorum. Ve aynı hassasiyeti onlardan da beklediğimi sık sık ifade ediyorum. Örneğin şiddet konusunda konuşmaya çalıştığım çocuklardan aldığım sözlerin yerine getirilip getirilmediğinin gün boyu takipçisi oluyorum. Şu an için çoğunlukla getirilmiyor .Sözlerine sadık kalmadıklarında bende oluşan hayal kırıklığını paylaşıyorum onlarla.
Olabildiğince tüm iletişimimde duygularımı ifade etmeye özen gösteriyorum. Yavaş yavaş bu dile alıştıklarını ve bana alan açtıklarını görüyorum.  Örneğin “Şu an çok üzgünüm ve hayal kırıklığı yaşıyorum. “ dedikten sonra hemen bunun nedenini soruyorlar ve tüm dikkatleri bana yöneliyor.Ardından açıklamamı yapıyorum. Dikkatle beni dinlemeleri , ardından onların da üzgün olduklarını söyleyip bunu telafi etmek istemeleri  paylaşımın bana ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Geçen haftaki günlüğümde hedef olarak koyduğum“duygular” ı  çalışmaya böylece yavaş yavaş başlamış oldum.
                 
          Özge’nin günlüklerinden aldığım ilhamla “Bugün nasılım?” dediğimiz sabah çemberini, kahvaltımızla birlikte okulun arka bahçesinde sonbahar yapraklarının arasında yaptık. Hatta doğada gözlemlediklerimizin duygu hallerini konuştuk bir ara. “Bir yaprak yere düşünce ne hisseder?” ,“Ağaç kurursa üzülür mü?” gibi sorularla doğayla bir bağ kurmaya çalıştık ve olabildiğince sınıf içi yaptığımız her çalışmadan sonra sınıfa dönüp “Nasıl hissettiniz kendinizi?” diye sormaya başladım.Nasıl hissettikleri, hem bir  sonraki çalışmam için bana destek bilgi olurken,hem de iyi hissettiklerini yüksek sesle kendilerine duyurmaları sınıfla, okulla daha güçlü bir bağ kurmalarına katkı sağladığını düşünüyorum. Çünkü keyifle öğrendikleri bir öğrenme alanı , onlar için zorunlu geldikleri bir yer olmaktan çıkıveriyor.
               
 Peki çocuklarda ne gibi değişimler gözlemledim? Çocuklarda gözlemlediğim ara ara yavaşladıkları, dinlemek için çaba sarf ettikleri ve duydukları an rica için harekete geçmeleri. Bu hafta çok zorlandığım ve artık bu şiddet yoğunluğuyla tam baş edemeyeceğimi düşünürken son gün kaynaştırma öğrencilerinden biri ile olan bir durum beni yeniden motive etti. Hiçbir çalışmayı yerine getirmeyen bu öğrenciyi yanıma alarak bu yaptıklarının sebebini merak ettiğimi, eğer paylaşmak isterse her zaman dinlemeye hazır olduğumu söyledim. Davranış bozukluğu olan bu çocukla iletişimde aşırı zorlanırken nedense o gün benimle  “Kızgınım” diyerek direkt duygusuyla iletişime geçti. “Kızgın olduğunu duydum , bunun nedenini paylaşmak ister misin?” diye sorduğumda sınıftaki kimsenin onu, oyunlarına dahil etmediğini söyledi. “Bunu onlara sormak ister misin?” diye sorduğumda birden süreç öyle güzel bir yöne doğru akmaya başladı ki , inanamadım. Sınıfa sorması, sınıftakilerin neden oynatmadıklarına dair sadece gözlem cümleleriyle ifade etmeleri, çocuğun bunu dikkatle dinlemesi , oynatmaları için ne yapması gerektiğini sorması, ardından sınıftakilerin yeniden oyuna davet etmeleri ...
Sanki bir sınıf meclisindeydik ve gündemlerden biri konuşuluyor gibiydi. Üstelik birbirini dinleyen, anlamaya çalışan, empati kuran bir dille oluyordu bu süreç.Bu durumun iletişimde en çok zorlandığım çocukla başlaması beni inanılmaz mutlu etti. O kadar etti ki dersin son 15 dakikasını takdir ve teşekkür çemberine ayırdım.Birbirimize teşekkürler edip takdir ettik. Hem çocuklara hem bana o kadar iyi geldi ki. Haftanın yorgunluğunu, zorluğunu, ara ara beni daraltan tıkanmışlığı aldı götürdü resmen.
Hâlâ birbirlerine yoğun bir şekilde sözel ve fiziksel şiddet uyguluyorlar. Sınıf sözleşmesine uyum konusunda düzenli bir katılım yok. Ama yine de böyle ara ara kendini gösteren küçükmüş gibi görünen ama aslında  sürecin iyiye gittiğinin habercisi olan durumlara tüm enerjimle sıkı sıkı sarılıyorum.
Bu enerjiyle yine önüme bir dolu hedef koydum. 😊 Bu çemberleri ara ara yapmak ve birbirimize teşekkürlerimizi sebebiyle sunmak gibi.Tabii ki daha önceki günlüğümde bahsettiğim gibi “Duygular” ve “Akran zorbalığı” konusuna ağırlık vermek.
Duygularla ilgili gelecek hafta için önüme bir drama etkinliği koydum. Belirli olaylar ve durumlar karşısında ne hissettiklerini konuşup biraz duygu dünyamızı zenginleştirmeye çalışacağım. Ve Sura Hart’ın bize en güzel katkılarından biri olan The No Fault Zone oyunundaki duygu kartlarını sınıfa götüreceğim. Eğer zaman bulabilirsem Barış Kütüphanemizde sizlere de önerdiğimiz “Ters Yüz “ filmini izleteceğim.            
               Bu hafta için geriye dönüp baktığımda zorlandığım , nefes alamadığım yerlerdeki düşüşlerimin yasını tutarak, aramızdaki güven bağının oluşması için bu geçiş sürecindeki sancılara gösterdiğim sabrı kutluyorum.
Bakalım  haftaya neler olacak...

Bilgilendirme: Belki merak edenler olmuştur diye , ayrıldığım okuldaki öğrencilerime dair bilgi vermek istedim. Geçmiş 3 yıllık birikim, barış yolundaki adımlarımız ve duygularının sorumluluğunu alan çocuklar... İnsan ister istemez merak ediyor ve bu emeklerin çöpe gitmesini istemiyor. Yeni başlayan öğretmenle irtibat halindeyim. Süreci, çocuklarla kullandığım dili, çatışma durumunda nasıl bir yol izleyebileceğini, sınıf meclisimizi ve daha pek çok şeyi anlattım. Paslaşarak, birbirimize rehberlik ederek süreci devam ettireceğimizde  karar kıldık. Çocuklarla da mektuplaşıyorum. 😊 Sınıfta olmanın canlılığı olmasa da , var olan sınıf kültürünü koruması adına bu iletişimin katkı sunacağını düşünüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder