Her Çarşamba yayınlanan
yazı dizimizin ilki bu ay yine bendeydi. Sağlık sorunlarım ve son yaşanılan olaylar örgüsü nedeniyle geç
yazmış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Hafta sonundan
beri Özge ve Özenç’e :
“Canlar yazamıyorum! Bilgisayar başına
geçemiyorum.” Vb cümleler yazarak bana
her daim açık olan, tereddütsüz her halimi koşulsuz anlayan kalplerinin
anlayışına bıraktım kendimi.
Ardından
geçirdiğim yüksek ateşli günler ve halsizliğim bu “Yazamama” halime tuz biber
oldular.
Tüm
naiflikleriyle şifalanmam ve toparlanmam için söz döken Özge ve Özenç’e derin
bir şükranım var.
Bu halimi
anlamaya çalışırken, bugün, içimde derin bir yas fark ettim.
Son
zamanlarda mültecilere dair yaşanılanlara karşı duyduğum çaresizlik bugün şehir içi dolmuşunda yine duyduğum o
cümle ile canlanıverdi:
“Ama
Suriyeliler’de…”
Mart ayının
yazıları için farklı temalar belirlemiş olsak da bir anda neden yazamadığımı;
dile gelmemiş olan çaresizliğimin, tutulmamış yasımın beni nasıl da
kilitlediğini fark ettim.
Sınırda
yüzlerce çocuk temel ihtiyaçları bile karşılanmadan ; şiddet, baskı her türlü
onur zedeleyici muamele ve her türlü istismara açık bir şekilde öylece bekletilmesi,tüm
bu olanlardan koruyacak bir koruyucu mekanizma bir tarafa yaşam hakları için
bile bir tedbirin olmayışı, isimlerini bile bilmediğimiz; sayı olarak raporlara
düşen çocuk canları…
İlk değil
üstelik yaşanılanlar.
Kocaeli’de
kendini mezarlıkta asan 9 yaşındaki Vail El Suud ‘de ilk değildi.
Dışlanan, yoksulluğa, güvensiz sokaklara terk
edilen binlerce isimsiz çocuk ilkti
belki de…
İçim
paramparça.
Bir şey
yapamamış olmanın yası var.
Yine de
ucundan da olsa bir yerlere dokunur diye
yazmaya çalışacağım.
![]() |
"I don't know where I am going , but I am on my way .." Delawer Omar Art |
Meselenin en başına
gittiğimizde zulüm korkusuyla, hayati
tehlike korkusu veya haysiyetinin zedelenmesi nedenleriyle her şeyini geride
bırakarak ülkesini terk etmek zorunda kalmış bu kişilerin öncelikli olarak
güvenliğinden bizim sorumlu olduğumuzu bilmemiz gerekir. Güvenliklerinin
sağlanması ile birlikte, yaşamlarını devam ettirebilmeleri, olası dönme
ihtimallerine karşı döndüklerinde yeniden yaşamlarını devam ettirebilmeleri
adına tüm olanakların ve desteklerin sunulması ile yükümlüyüz. Üstelik bu
yükümlülük sadece Türkiye’nin değil diğer devletleri de ilgilendiren uluslar
arası bir yükümlülüktür.
Vatandaşlık
hakkının verilmesi süreci bir yana bu süre içerisinde entegrasyonlarını sağlayabilmeleri
adına dil,kültür vb alanlarda destek mekanizmalarının aktif işlemesi
gerekmektedir. Hatta güvenli 3. bir ülkeye yerleşmeleri için bile destek
olunması ve tüm olanakların sağlanması gerekmektedir.
Tüm bunlar
elbette hukukta yer aldığı gibi gitmeyebilir ki gözlemlediğimiz ve kendi
deneyimlerim doğrultusunda gitmediğini de görüyorum.
Yine de tüm bu hak boyutlarını bilmek ve
öncelikli olarak buradan bağlantı kurabilmek,meselenin vicdani boyutundan öte
ilk olarak insani,hak temelli boyutundan
bakmak çok önemli diye düşünüyorum. Özellikle sosyal medyada “Hiç mi
acımıyorsunuz?” , “Vicdanınız nerede?” gibi çocukla eşdeğerli ilişkiyi
zedeleyen dikey söylemler; hak temelli bakılmayan/yapılmayan her eylemin “vicdan,acımak” gibi kavramların ortadan
kalkmasıyla her türlü krize yol açabileceğini açıkça bize gösteriyor.
Öncelikli
olarak BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 4 temel ilkelerinden olan
*Ayrım
gözetmeme
*Yaşama ve
gelişme hakkı
*Çocuğun
yüksek yararının korunması
Şemsiye hakları
sık sık hatırlatmakta fayda var. Hem kendimize hem de taraf devletlere. Taraf
devletler çocukların yüksek yararını gözeterek kararlar almak ve eyleme geçmek durumundadırlar.
Türkiye’de sözleşmeyi imzalayan bir ülke olarak çocuklar için derhal harekete
geçmek durumundadır. Bizler de sık sık
Çocuk Haklarını gündemleştirerek bu yaşanılanların önüne geçilmesi, bir daha
yaşanmaması, toplumda Çocuk Haklarının farkındalığının yaratılması; bu hakların
tüm çocukların için olduğunu
hatırlatarak harekete geçmek durumundayız.
Peki sadece
hak temelli yaklaşmak yeterli mi? Hak temelli bakıp yine de turnusoldan
geçtiğimiz olmuyor mu?
Elbette
oluyor. Öncelik için insan hakları
çerçevesinden bilmek ve yaklaşmak önemli ama yeterli değil.
Örneğin iki
gün önce bu hukuki boyutunun farkında olan insan
haklarına hakim bir arkadaşım Suriye’li
bir genç tarafından yaşadığı gasp olayı
nedeniyle yaşanılanlara “Ama Suriyeliler de..” şeklinde yaklaşıvermişti.
Gördükçe
sıkışıyorum, zorlanıyorum. Bununla birlikte bunu dert edinen insanların var
oluşuna dair inançla da yeniden güçleniyorum. Ve şimdi daha çok ses etme ve
hatırlatma zamanı diye düşünüyorum.
·
Peki tüm
bunlar yaşanırken ben ne yapabilirim?
-Dayanışabilirim.
Mültecilerle
çalışan STÖ lerle, Hak kurumlarıyla, ayrımcılık karşıtı çalışan topluluklarla
dayanışmak, üye olmak, gönüllü destek vermek.
-Duyurabilirim.
Bir hak
ihlali ile karşılaştığınızda bunu olabildiğince objektif gözlemleyip,çocukların
yüksek yararını gözeterek duyurmak, gerekli
mekanizmalara haber vermek.
-Yaşamsallaştırabilirim.
İlle bir
yaşamsal kriz yaşanması beklemeden, bir Suriye’li çocuk ile aynı öğrenme
ortamını paylaşmadan, üçüncü sayfa haberleri ile gündemleşmeden ayrımcılık
konusunu içselleştirmek. İmtiyazlarımız üzerinden güç kullanmanın ne denli zarar
verdiğini fark etmek. Kendimizle başlayıp en yakın halkadan başlayarak;
ailemizle, komşumuzla, öğrencilerimizle, meslektaşlarımızla, çevremizdekilerle “Ayrımcılık”
üzerine konuşmak ve çalışmak.
-Başkasını
fark edebilirim.
İnsan Hakları
konusunda duyarlı ve tüm bu hukuki süreçlere hakim olmasına rağmen mültecilerle
bağlantı kuramayan birini fark ettiğimizde onun da bir şeye özlem duyduğunu
fark etmek. Özlemini duyduğu şeyi,duygusunu, İnsan Haklarına dair bilgi birikimine rağmen
bağlantı kurmasını engelleyen olayı/ihtiyacı bulmasında yardımcı olup yeniden
mültecilerle empati kurmasına alan açmak.
Tüm bu yazdıklarımı sınıfımda, ailemde, çevremde
ilmek ilmek örmeye çalışırken 4 yıldır birlikte yol yürüdüğüm; şefkatleri ile bu süreçte içimi sarıp sarmalayan sevgili Özenç’e
ve Özge’ye ;
Çocukla Barış’a
şükranla…
Not: Görseldeki tablo Suriye'li ressam Delawer Omar'a aittir.
Tablo; "Mülteci" sergisinde "I don't know where I am going , but I am on my way .." cümlesiyle sergilenmiştir.
Not: Görseldeki tablo Suriye'li ressam Delawer Omar'a aittir.
Tablo; "Mülteci" sergisinde "I don't know where I am going , but I am on my way .." cümlesiyle sergilenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder