5 Şubat 2020 Çarşamba

Kendime Empati - Gülesra


“Kendine Empati” yi  2015 yılında ilk defa Vivet Alevi’den   duymuştum. O zamana kadar empatinin sadece kendin dışında biri ile geliştirdiğin bir bağlantı akışı olarak biliyordum. Kendin ile bağlantının varlığını, mümkünlüğünü ve ne denli kıymetli olduğunu ise zamanla deneyimleyerek fark ettim ve hâlâ fark etmeye öğrenmeye devam ediyorum.

Peki neydi Kendine Empati? Kendini yine kendi yerine koymak mı?

Ya da neden ihtiyaç duyarım kendime empati vermeye?

Bu sorulara cevap vermeden önce kendimize dair aldığımız öğretilmiş pozisyona bir bakmak isterim.

“Öz benliğim, özeleştiri yüklü olduğunda , içimizdeki güzellikleri görmemizi engellediğinde , öz kaynağım olan evrensel enerjiyle bağlantımızı kaybederiz. “



Yaşadığımız toplumda değerlendirmeler, eleştiri-öz eleştiri kültürüne bağlı olarak çoğunlukla kendini var etti. Atasözleri, masallar, kıssadan hisse hikayeler bile bize hep  kendimize ve başkalarına  iğneler, çuvaldızlar  batırmamız yönünde mesajlar iletti. Yargılayacaksan; önce kendini yargıla diyerek de nasihatler verdi. Bize öğretilen bu kendini değerlendirme biçimleri; kendimizden uzaklaşmamıza, davranışlarımız karşısında kendimizi anlamak yerine hızlıca yargılamaya geçmemize neden oldu. Davranışımız bu değerlendirmelerle değişse bile suçluluk ve utanç gibi yıkıcı enerjilerle değişmemize neden oldu.
Kendimize bu kadar uzak, bu kadar acımasız ve bağlantıda olmadığımız halimiz zamanla empati verme kapasitemizi de düşürdü.

Kendime iyi olmadığım halimle başkasına nasıl iyi gelebilirdim ki?
Kendimi duyup ne istediğimi bilmeden, ne hissettiğimi bedenimden duymadan kendime şefkat verebilir miydim?
Peki ya kendimi bağışlamayı başarabilir miydim?

-Birine ya da sınıftaki çocuklara sesinizin yükselttiğiniz anlar.
-Kapıyı çarpıp gittiğiniz anlar
-İçinize kapandığınız sessizliği seçtiğiniz  anlar
-Şehri/sınıfı/derneği/topluluğu  terk etmek istediğiniz anlar
-Kendinizi “Bunu yapmalıyım/yapmalıydım” diyerek yargıladığınız suçluluk ya da utanç duyduğunuz anlar

Bu anlardan  birini ya da bir kaçını yaşadığınız ya da yapmak istediğiniz oldu mu hiç?
Benim çok oldu.
Bu ve buna benzeyen onlarca zorlandığım an ve o anlarla baş etmek için seçtiğim ilk eylemler bunlar oldu.
Yukarıda sorduğum, “Peki neydi Kendine Empati? Kendini yine kendi yerine koymak mı?
ya da neden ihtiyaç duyarım kendime empati vermeye?” sorulara tam da buradan cevap verecek olursam:
Kendime empati bu anlarda kendimi yargılamak ve aklıma ilk gelen bu eylemleri hayata geçirmek yerine kendimi anlamam demek. Kendimle bağlantıda kalarak o ana gelmek. Tam da o anda gelişen olayları tıpkı bir fotoğraf çekiyormuş gibi tüm şeffaflığı ve objektifliği, somut gözlem ile kendime anlatmak. Ardından ne hissettiğimi bulmak. Bedenimi dinlemek. Orada bana verilen ipuçlarını görmek/duymak. Hissettiklerimi bulduktan sonra onların desteği ile neye ihtiyacım olduğunu fark etmek. Fark edip orada o ihtiyacımla bağlantıda kalmak.
Daha somutlaştıracak olursam: Sessiz kalmayı seçtiğimi  fark ettiğim an önce duruyorum.
O an yapmam gereken tek şey durmak. Sakin değilsem sakinleşmek için derin nefesler almak. Gerekirse içimden 10'a kadar saymak. Bedenimi dinlemek.

Çaresiz mi hissettim? Öfkelendim mi?

Duygularımlayım. Onları fark edebiliyorum. Kulaklarım yanıyor öfkelenince. Çaresiz olunca kalbim sıkışıyor. Hissediyorum.

Peki duyulmak mı istedim? Ya da anlaşılmak?

İhtiyaçlarımı fark ediyorum: Duyulmak ve anlaşılmak.
Derin bir nefes alıp odağımı kendime veriyorum. İhtiyaçlarımda kalıyorum bir süre.
Kendimden ricada bulunuyorum.
Bazen çok sıkıştığım anlar da oluyor. Çözümsüz olduğunu düşündüğüm. Özellikle mecburen yaptığımı düşündüğüm, “Bunu yapmalıyım!” dediğim anlar.
Sonra kendimle bağlantı kurduğumda, ihtiyaçlarıma ulaştığımda aslında bunu yaparken zorunlulukla değil seçerek yaptığımı fark ediyorum. Onu seçiyorum çünkü; başka ihtiyaçlarım aslında karşılanıyor. Ve o ihtiyaçlar sayesinde hayatımı anlamlandırıyorum, özerkliğimi koruyabiliyorum.
Kendimi fark ettiğimde hayat benim için daha kolaylaşıyor. –meliyim –malıyım dediğim, tek bir stratejiye takılıp kaldığım anlarda kendimle kurduğum empati, beni güçlendirip stratejilerin bolluğuyla tanışmamı sağlıyor. Kendimi yargıladığım, eleştirdiğim, suçluluk ve utanç duyduğum her an şefkatle kendimi sarmanın kıymetini gösteriyor. 
Ve her ihtiyacımı her zaman karşılayamayabilirim. Bazen onların yasını tutmam gerektiğini de hatırlatıyor.
“Tüm bu yazdıklarımın hepsini biz kendi kendimize mi söylüyoruz fark ediyoruz yani? “ diye geçirdiniz mi içinizden bilmiyorum ama ben geçirmiştim bir zamanlar.
Kendimle bağlantıda kaldığım, kendimin özel bir varlık olduğunu fark ettiğim, suçluluk ve utanç enerjileriyle değil; büyüme ve gelişme enerjileriyle, hayatı zenginleştirme arzumla, kendimle bağlantı kurduğum her an bunu fark edebiliyorum.

İnsanız. Kendi akışımız ve hayatın akışı bazen paralel gitmeyebilir. Mükemmel olmayabiliriz. Onaylanmak için, suçluluk duymaktan kaçınmak ya da  mahcup olmaktan kaçınmak için, bazen görev bilinciyle bazen ise cezadan kaçınmak için mecbur olduğumuzu düşündüğümüz davranışlar sergiliyor olabiliriz. Zorlandığımız her an kendimize özel bir varlık olduğumuzu hatırlatalım. İçimize dönüp bakmanın alanını açabilelim kendimize. İnsanları anlayabilmek, toplumu anlayabilmek, başkalarına empati verebilmek ve gönülden bağ kurabilmemiz için, kendimize bu kredimiz olsun.


NOTLAR :
1.
“Öz benliğim, özeleştiri yüklü olduğunda , içimizdeki güzellikleri görmemizi engellediğinde , öz kaynağım olan evrensel enerjiyle bağlantımızı kaybederiz. “
Marshall B. Rosenberg (2003). Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili, Remzi Kitapevi (6.Baskı), syf 147.
2.
Görsel : Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin, Cinsel Şiddet Alanında Hak temelli Haberciliği Yaygınlaştırma Projesi için  @ozegzotik ‘in çizimlerinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder