Sura Hart ne diyor?
İletişimimizin
her noktasında, öğrencilerimizi nasıl gördüğümüzün ve onların neleri
başarabileceklerine inandığımızın bilgisini aktarıyoruz
Öğrencileriniz sınıfın
kapısından içeri girdiğinde onları; paylaşacakları kendilerine ait düşünceleri,
duyguları, ihtiyaçları, becerileri, ilgi alanları ve yetenekleri ile bütünlüklü
insanlar olarak mı görüyorsunuz? Yoksa tembeller, rahatsızlık unsurları,
yabaniler, talepkarlar ve asiler olarak mı? Her günün başında ve tüm yıl
boyunca düşünceleriniz genellikle sözlerinizden çok daha yüksek sesle iletişim
kurar.
Öğrencilerinizi
düşündüğünüzde aklınıza gelen on tane tanımlayıcı sözcük veya ifadeyi hızlıca
defterinize yazın. Öğrencileriniz hakkında düşündükleriniz onların davranış
biçimlerini etkiliyor olabilir mi?
Ben ne düşünüyorum?
İlk cümle yazmadan önce
epey düşündürdü beni, tefekkür etmemi sağladı ve hatta biraz korkuttu. Benim
her şeyi algılayış biçimimin bu kadar belirleyici olması bazen beni korkutuyor
açıkçası. Öğretmenliğin ne büyük sorumluluk gerektirdiğini fark ediyorum önce,
sonra da aslında o kadar değil diyorum.
Aslında sorumluluk isteyen öğretmenlik değil, kendin olmak, kendini bilmek,
kendine dair farkındalığının olması. Bunu hatırlatıyorum kendime. Çocuklarla
geçirdiğim her anın, kendimi bilmeme vesile olduğunu düşünüyor, bu alanı/zamanı
çocuklarla paylaştığım için kendimi şanslı hissediyorum, çünkü benim için
onların bilinçli/bilinçsiz her vesilesi bir geribildirim.
Ben de onların kendini
keşfetme yolculuğunu kolaylaştırabilmeyi istiyorum, çabamın çoğu bunun için.
Kendimi, onları karşılayamadığım ihtiyaçlarımın gölgesinde yargılarken ne kadar
az bulursam o kadar iyi hissediyorum. Çünkü o yargılar bir bende kalmıyor Sura’nın
dediği gibi, desibeli sesimden, etkisi sözümden daha yüksek. Sınıf topluluğuna
sızıyor, diğer sınıflara, oradan öğretmenler odasına… Hepimizi ele geçiriyor.
Bu yoğun yargı sisi altında, göz gözü görmüyor ve kimsenin ışığı parlamıyor. Bu
hali değiştirebilmek elimizde, çocuklara da kendilerini ve başkalarını
algılayış biçimi üzerine düşünmelerine alan açmanın önemini kendime
hatırlatarak bitiriyorum bu kısmı.
Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Çocukları düşündüğümde
aklıma gelen on tane tanımlayıcı ifadeyi hızlıca yazma çalışmasını önce kendim
yaptım. Çocuklar hakkında düşündüklerimiz onların davranış biçimlerini
etkiliyor olabilir mi sorusunun cevabı, kağıdın üzerindeydi: tabii ki!
Kendime notlar aldım ve
herkes ile dönemin son haftası birebir toplantı yapmak istediğimi paylaştım.
İyi/kötü yargı içeren ifadeleri çocuklar ile birebir görüşmelerimde, gözlem
duygu ve ihtiyaç olarak belirttim. İşte bu bir sihir! Önce mevzu benim içimde
dönüştü, onlarla paylaşınca büyüdü de büyüdü.
Teknik olarak şu şekilde
yaptık. Ben bir gün öncesinden hangi
ihtiyaçlarla bu görüşmeleri yapmak istediğimi anlattım. Onlara da
kendilerini, topluluğumuz ve benimle ilgili basit sorular sordum, bu konular
ile ilgili konuşacağımızı anlattım. Sonrasındaki mevzumuz nerede yapacağımızdı.
Sınıfta bu paylaşım zemini nasıl oluşturabileceğimizi sordum, atölye gibi
yapmakta ortaklaştık. Sınıfın köşesine
görüşme yapmak için bir sıra koyduk. Sonra da sıraları dört grup haline getirip üzerine gerekli
materyalleri koyduk: matematik oyunu
materyalleri, satranç, Türkçe oyun materyalleri, resim ve el işi. Her şey o
kadar güze aktı ki.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Çocuklar için tek tek bu
görüşmeyi ve öncesindeki hazırlığı yapabildiğim için kutluyorum kendimi. Artık biliyorum, bunlara ayrılmayan zamanlar,
kat be kat hem huzurumuzdan hem de takvimimizden gidiyordu.
Bir kutlamam var ki,
sığmıyor içime. Canım yol arkadaşım, hayal kardeşim Özge Diyarbakır’a geliyor.
Üçümüz bir araya geleceğiz, güncesini bekleyiniz. J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder