14 Mart 2018 Çarşamba

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü 19. Hafta


Sura Hart ne diyor?
Öğrenme ihtiyacımızı kendimiz için yeni şeyler keşfederek karşılıyoruz, bize birinin anlattıklarını ezberleyerek değil.

Öğrencilerinizi bir sürü soru oluşturup sormaları, kendi çıkarımlarını yapmaları ve kendi teorilerini inşa etmeleri için cesaretlendiriyor musunuz? Öğrencilerinizin sorularını ciddiye alıyor ve onların kendi cevaplarını bulabileceklerine güveniyor musunuz?

Yoksa sınıf ağırlıklı olarak ders kitaplarının cevapları, sizin bilgi ve görüşleriniz için bir platform mu?

Ben ne düşünüyorum?
"Öğrenme ihtiyacımızı kendimiz için yeni şeyler keşfederek karşılıyoruz, bize birinin anlattıklarını ezberleyerek değil."
İçinden geçtiğim eğitim sürecinin kısa bir özeti gibi. Ders, konu, kitap, alıştırma, ödev, sözlü, ezber, yazılı sınav, not... Her bir kelimenin yıllara yayılan o endişe verici etkisi hala üzerimde.

Birileri gelip gelip kitaplarımızı açmamızı, tahtadakileri deftere geçirmemizi, yazılıya kadar da bunları ezberlememizi istedi durdu.
Bazı öğretmenler aynı sistemin içinde daha farklı bakabiliyor, ufak adımlarla büyük değişimler yaratabiliyorlardı. Grup çalışması yapabiliyorduk, öğrendiğimiz konuları okul dışında da gözlemleyebiliyorduk.
O öğretmenler unutulmuyor, onlarla yaptığımız dersler yıllar geçse bile aklımın bir köşesinde kalıyordu.

Aradan yıllar geçti, şimdi çocuklarla yaratılabilecek bu farkı kendi yaptıklarım ve attığım adımlar üzerinden daha iyi görebiliyorum.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

Üniversitede aldığım çoğu ders hala “ders kitabı, sözlü anlatım, ezber”i işaret ediyordu. Ben zaten bunlara maruz kalıp okuldan soğumuşken, öğretmenliği öğreneceğim okulda hala tekrar ediliyor oluşu ümidimi kırmıştı açıkçası.
Ancak şansım yaver gitti de çok güzel insanlarla ve farklı eğitimlerle karşılaştım.

Bunların bir parçası da soru sorma üzerineydi. Sevgili Beyhan ile zihnimiz başlıyordu çalışmaya tıkır tıkır. Soru sorma düşünce sisteminde o kadar çok kapı açıyor ki.
Bir şeyi algılamak, anlamak, öğrenmek, üzerinde düşünmek için de ne kadar çok soru sorarsak o kadar iyi yol alıyoruz amaca yönelik.

Sınıfta seçmiş olduğumuz bir eşyaya oturup sorular yazıyorduk. Dixit oyununun kartlarındaki görsellere sorular soruyorduk. Elimizde top çember olup birbirimize soru sorma pratikleri yapıyorduk.
Bu da ayrıca bir kas gibi, ne kadar çok çalıştırırsak o kadar yönlü bakabiliyoruz sonuçta.

Çocuklarla ise bunun gibi pratikleri yapmaya çalıştığımda ne kadar özgürleştiğimizi görüyorum. Öğrenmelerini hedeflediğim bir konuya dair içerikleri sınıfta bulundurmak, konuyla ilgili sorular sormak ve onların sorularla düşünmelerini sağlamak onları sürecin aktif bir katılımcısı haline getiriyor. Kalıcı ve keyifli öğrenme imkanı sunuyor.

Çocukların geri bildirimleri neler?

Erken çocukluk döneminde sorular birbirini takip eden vagonlar gibi dönüp duruyor etrafımızda. Ne kadar alan açarsam buna o kadar iyi. Soruları da not almaya çalışıyorum gün içinde.
Çocuklar sınıf ortamında ağırlığı tespit edip açıkça dile getiriyorlar zaten. Bazen planlamam yaş grubuna tam olarak uymayabiliyor. İçerikte daha klasik yöntemler varsa, kitap ve anlatım gibi; dağılan dikkatleri ve kaçan hevesleri ile çocuklardan en gerçek geri bildirim geliyor.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?

Kendi değerlendirmemde bu hafta notlar alıyorum kenara. Her hafta bu paragraflar aracılığı ile sınıf içindeki işleyişlere de yenilikler katabiliyorum.

Ayrıca geçen hafta yazmıştım, Öğretmen Köyü’ne bir davette bulunmuştuk. Geçtiğimiz hafta Çocukla Barış geri bildirim çemberini gerçekteştirdik. Dostlarımızdan duyduklarım beni daha da heyecanlandırdı. Yaptıklarımızın nerelere dokunduğunu gösterdi. Bundan sonra yapabileceklerimize dair de güzel fikirler verdi.
Bu topluluğun bir parçası olduğum için sevinçliyim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder