6 Mart 2018 Salı

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 15. Hafta

 "Öğrencileriniz sınıfın kapısından içeri girdiğinde onları; paylaşacakları kendilerine ait düşünceleri, duyguları, ihtiyaçları, becerileri, ilgi alanları ve yetenekleri ile bütünlüklü insanlar olarak mı görüyorsunuz? Yoksa tembeller, rahatsızlık unsurları, yabaniler, talepkarlar ve asiler olarak mı?
Her günün başında ve tüm yıl boyunca düşünceleriniz genellikle sözlerinizden çok daha yüksek sesle iletişim kurar.
Öğrencilerinizi düşündüğünüzde aklınıza gelen on tane tanımlayıcı sözcük veya ifadeyi hızlıca defterinize yazın. Öğrencileriniz hakkında düşündükleriniz onların davranış biçimlerini etkiliyor olabilir mi? "
               Bağlantımız engelleyen nedenlerden biri de ahlakçı yargılarımızdı. İnsanların davranışlarını, yaşam şekillerini, fikirlerini doğru yanlış diye ayırt etmeye, ayıplamaya, bir kalıba sokmaya o kadar hazır haldeyiz ki. Üstelik bu yargıların çoğu biz okula gelmeden , zaten var olan okul sisteminin içinde oluşmuş ve bizim de ayak uydurmamız istenmiş yargılar. Bir çocuk yüksek sesle konuşuyorsa kesin çok bağıran bir öocuktur. Bir çocuk sınıfta ayakta dolaşıyorsa çok yaramaz bir çocuktur. Yaramaz ve bağıran çocukların davranışları yanlıştır. Doğru olan ise efendi (!) davranışlar sergilemektir. Şefkati,bağlantıyı engelleyen nedenlerden birinin yüzyıllardır bir sistemin parçası olması belki de çocuklarımızın bağlantısını baştan koparmıştır. Çocuklar bağlantı geliştiremediği bir  yerde de hem şiddete maruz kalan hem de maruz bırakan olarak hayatına devam ediyordur.

                   Yıllardır okulun bir parçası haline gelmiş bu yargıların yanında bir de gün içerisinde kendim de yakaladığım yargılarla karşılaşmak beni zorluyor. Farkında olmadan bazen kendim de bu yargıların içine düştüğümü kabul etmek ilk farkındalığım oıuyor. Fark ettiğim an yargılar defterime yazıyorum bunu. Yeniden yüksek sesle okuduğumda bunu gözlem cümlesine çevirip yeniden sınıfla paylaşıyorum. Somut gözlem cümleleri çocukların davranışlarını yargılamayan var olanı olduğu gibi aktaran kurtarıcılar olarak görüyorum. Okula başladığımdan beri çocuklarla derste, dışarıda neresi olursa olsun elimden geldiğince somut gözlem cümleleriyle iletişim kurmaya çalışıyorum. Onların da bunu fark ettiklerini ve bir çatışmayı anlatırken benim kurduğum cümlelere yakın cümleler kurmaya çalıştıklarını görüyorum.

                  Çocuklardan aldığım  geribildirimden
beni en çok etkileyen  kaynaştırma olan iki çocuğun başarısı oldu.  İlk okula geldiğimde sınıftaki çocuklardan tutun da okulun diğer bileşenlerine kadar herkesin taktığı etiketlerle bu çocuklar hakkında bilgi verildi bana. “Çok yaramaz, kurnaz bir çocuk, bir şey bilmiyor, anlamıyor, okuma yazmaya geçemez,kafası yerinde değil, fırlama” aklıma gelmeyen başka başka yargılar. Davranışlarına yönelik yargılardan arındırılmış cümlelerle ve eş değerli kurmaya çalıştığım iletişim hem onların sınıfla kaynaşmasına hem de akademik olarak yol kat etmemiz de en büyük etken oldu. Şimdi okuma yazmaya geçemez , umut yok diye etiketlenen çocuk okuma yazmaya geçti ve ortak yaşam alanımızda sorumluluklar alıyor.Yaramaz , kurnaz, baş edilemez denilen  çocuk ile 3+2 heceleri okumaya başladık. Şimdilerde ara bulucu olmak  istediğini söylüyor. Başından beri Özenç, Özge ve benim yapmaya çalıştığımızın, sınıf içindeki barış dilinin ne kadar dönüştürücü olabildiğinin benim için en güçlü kanıtı. Tabii diğer çocukları da paylaşmak isterim.Sınıfımıza dair başından beri onlarca yargı vardı, etiketleme vardı. Hatta çocuklar bunun o kadar farkındalardı ki , aramızda güven ilişkisini kurmak çok  uzun zaman aldı. Çünkü onlara dair okulda var olan yargılara karşılık, onların da sınıflarına gelecek öğretmenlere dair yargıları vardı. Dönüp geçirdiğimiz zamanları düşündüğümde inanılmaz bir yol kat ettiğimizi görüyorum. Örneğin bu hafta sağlık sorunlarımdan dolayı bir gün okula gidemedim. Okulda bir öğretmen gelmediğinde , o öğretmenin sınıfı zümrelerine dağıtılır. Ben ,çocukların kendi başlarına günü nasıl yönetebileceklerini görmek için , böyle bir şey yapmaları yerine Özenç’in rehberliğinde çocukların sınıfta kalmalarını rica ettim. Sağ olsunlar bu ricam karşılık bulunca  çocukların üç ders boyunca öğretmen olmadan  yapabildiklerini öğrenmiş oldum. Özenç’in o günün nasıl geçtiğini paylaşması, okuldaki iki öğretmenin çocuklardaki bu değişimi fark edip gelip benimle paylaşması beni inanılmaz motive etti.
                     Sonrası ile ilgili yine hayaller kuruyorum. Çünkü bu okula başlayınca hayaller kurarak o sınıfa girdim. Şimdi hayaller sınıfımızın bir günlük akışı oldu. Motivasyonum arttıkça yeni hayaller ekleniyor haliyle. Şimdilerde Özenç ile bu barış dili sınıflarını doğayla buluşturma sınıflarına nasıl dönüştürürüzü konuşuyoruz.
                      Bu haftaki kutlamam çocuklara. Onların yüreklerine, güvenlerine… Sizlere de doğru ve yanlışın ötesinde buluşabileceğinize inandığınız haftalar dileyerek haftaya görüşürüz diyorum.

1 yorum:

  1. Hayallerinin gökyüzüne derinliğinden etkilendim sanırım şimdi şu anda ah! Sokakta bahçede çok mu başlarımızda dikilip duruyordu yetişkinler, ya da tarlalara gezmelere çıktığızmda, inekler otlatmaya komşu köy çayırlarına gittiğimizde! tabiiki hayır! Ve çok şey öğreniyorduk hem biribirmizden hem de doğadan! Sura Hart zamanım gelmiş de geçmiş, hemen beni zehirleyen öğretmenlikten uzaklaşmalıyım... şükranlar üçünüze de, hoşgeldim ve kolaylıklar bana o vakit :)

    YanıtlaSil