27 Aralık 2017 Çarşamba

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 8. Hafta

             
          "İnsanın kendini acımasızca eleştirme ve yargılama hali genellikle başkalarını da eleştirmesi ve yargılamasıyla sonuçlanır. Unutmayın başkalarına şefkat kişinin kendine şefkatiyle başlar.İhyitaçlarınıza şefkatinizi artırmak için kendinize yönelttiğiniz ahlakçı yargıları tercüme etmeye zaman ayırın. Kendinizi yargıladığınızı fark ettiğinizde, bu yargıyı bir deftere not edin. Yargılarınızı, hemen o an duygu ve ihtiyaçlara tercüme etmeye vaktiniz yoksa; günün sonunda yargılarınızın üzerinden geçin ve not ettiğiniz her bir yargının ardındaki ihtiyacı belirleyin." 
           Vivet Alevi'den  eğitim aldığımda kendimde yüzleştiğim ilk şey kendimi çokça yargılıyor oluşumdu. Bunun bir nevi şiddet olduğunu öğrenmem beni yeniden düşünmeye , kendime olan bu acımasız eleştirilerimi şefkate dönüştürmem için çaba harcamama vesile oldu. Bir anda insanın kendine şefkat duyması tabii ki beklenemez. Süreci örerken Vivet'ten aldığımız eğitimler, ardından yaptığımız pratikler ,  her alanımıza yavaş yavaş sızdırarak"Şiddetsiz İletişim"i  bir yaşam dili haline getirmeye çalışmamız bu sürece destek oldu. Günlüklerimizde sık sık "Şiddetsiz İletişim"e değinmemizden kaynaklı soruyorsunuzdur belki nedir bu şiddetsiz iletişim diye?Kendime göre tanımlayacak olursam ;  somut gözlemlerimden yola çıkarak yargılarım olmadan , duygularımın ve ihtiyaçlarımın  farkındalığıyla kurduğum iletişim. Ve tabii iletişim kurduğun kişinin de duygu ve ihtiyaçlarının farkında olarak   kurduğum iletişim. Ki Marshall bunu benim için ruha değen bir cümleyle ifade ediyor: 
"Gönülden vermeye dayalı bir iletişim."
   Hayat akışı içerisinde zihnimizin bizi yönetmesiyle ağzımızdan çıkan yargıları bir kenara rakarak , kalple kurduğumuz bağlantıyla orada olanı karşıya hissettirmek belki de... 
İşte Marshall bu gönülden vermeye dayalı iletişimi zaten insanın doğasında olduğunu, zamanla koşulların, deneyimlerin, toplumsal normların etkisiyle insanın bunu kaybettiğini savunuyor. Yeniden bunu bulmaya niyetli olan bizler içinde, kalbine insin diye dört basamaklı olan yardımcı bir merdiven sunuyor.  Bu dört basamaktan biraz bahsedecek olursam ; 

Birincisi "Gözlem" basamağı: Ne yaşarsak yaşayalım,ne duyarsak duyalım, zihnimizde kendi senaryolarımızla algıladığımızı değil, gözlem yaparak var olan durumu cümleye dökmemizi istiyor. Örneğin sınıfta arkadaşının saçını çeken  çocuğa : "Hep yaramazlık yapıyorsun." dememiz yargı cümlesi iken ;"Arkadaşının saçını çektiğini görüyorum." dememiz gözlem cümlesidir. 

İkincisi "Duygu" basamağı: Kendimizi ifade ederken kalbimizi açmamızın en önemli yolu duygularımızla iletişim kurmamızdır. Bu basamağı az çok sınıfta çocuklarla yaptığımız duygu çalışmalarından fark etmişsinizdir.
İhtiyaçlarımız karşılanmadığda hissettiklerimiz
Genelde bizler yaşanan olayların, kurulan cümlelerin bize yarattığı etki sonucunda ne hissettiğimizden çok yorumlarla ya da fikirlerle anlatmaya çalışıyoruz. Oysa duygular kalbimizi karşı tarafa ve kendimize açacak
en önemli araçtır. Duygular sayesinde verdiğimiz tepkilerin ya da yargıların hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını buluruz.Bir ara bir arkadaşım başından geçen çok önemli bir olayı anlatıyordu. Anlatırken ona ne hissettiğini sorduğumda çoğunlukla düşüncelerini ve yorumlarını paylaşıyordu.   Onunla bağlantıda olmadığımı fark ettim. Bunu onunla nedeniyle paylaştım.Bağlantıda olmadığımın o da farkındaydı. Ardından duygularından beş tanesini saymasını rica ettim. Öylece durdu ve yüzüme baktı. Ve duygular üzerine konuşmaya başladık.  Maalesef bir çoğumuz duygularla tanışmayana kadar arkadaşımın yaşadığı şeyi ya da bir benzerini yaşıyoruz. Hatta kendimizle baş başayken bile duygularımızı tanımlayamıyoruz.Duygu dağarcığımızın az oluşu bizi hep düşüncelerle vakit geçirmemize zorluyor. Bu da bağlantımızın kopmasına neden oluyor. Bu basamak hem kendimizle hem de karşımızdakiyle bağlantıda kalmamız için bize katkı sunuyor.  
  
Üçüncüsü "İhtiyaç" basamağı : Hissettiğimiz her duygunun mutlaka bir sebebi vardır. Ve bu sebep karşı tarafın yaptığı davranışlar ya da yargılar değildir. Tüm insanlar için geçerli olan karşılanmamış ya da karşılanmış evrensel ihtiyaçlardır. İletişim kurarken yargılarımız devreye giriyorsa oraya dönüp bir bakmak gerekir. Mutlaka karşılanmamış bir ihtiyaçtan kaynaklı olur bu yargılarımız. Yine aynı şekilde karşı tarafın da bunu yaparken mutlaka bir ihtiyacının karşılanmadığı akılda tutulmalı. (Evrensel ihtiyaç listesi için Özenç'in 10. hafta günlüğüne bakabilirisniz. Link: 10.Hafta Günlüğü )  
 Ve dördüncüsü "Rica"basamağı : İhtiyaçlarımız karşılanmadığında gözlemimizi yapıp,duygu ve ihtiyaçlarımızı karşı tarafa ifade etmeyi somut bir ricayla sürdürürüz. İhtiyaçlarımızı karşılamamız için somut bir eylemde bulunmasını isteriz. Bunu yaparken de yine o barış dilini yitirmeden, şefkati gönülden vererek net bir şekilde bunu yaparız.    
                  Bu dört basamağı Sura'nın çevirisinden yola çıkacak olursak kendimizle olan bağlantımızda adımladığımızda , kendimize uyguladığımız şiddetti de şefkate dönüştürmüş olacağız.  Okulda gün içerisinde yaptıklarımı akşam değerlendirirken , başarısız olduğum yerlerde kendimi nasıl da acımasızca eleştirdiğimi ve yargılarla boğuştuğumu fark ediyorum. Özge ve Özenç ile paylaştığımda bu süreci daha kolay atlatıyorum neyse ki. Onların da bu dile hakim oluşları , ihtiyacıma ulaşmam için katkı sunuşları, beni bu süreçten hızlıca çekip alıyor.  Bazen bunu tek başıma da yaptığım oluyor.
İhtiyaçlarımız karşılandığında hissettiklerimiz
Önce kendime dair tüm yargılarımı
Sura'nın da dediği gibi bir deftere yazıyorum. Derin nefes alıp biraz bekleyip yeniden okuyorum bu cümleleri. Kendimle bağlantıya geçip ne hissettiğimi yazıyorum ardından. Sonrasında zaten beni bu yargıya iten  ihtiyacıma ulaşmış oluyorum. Kendimle empati sürecim böylece başlamış oluyor.  :)                  Kendimle olan bağlantım, duygularımın sorumluluğunu alıyor oluşum, kendime şefkatim beni yeniliyor. Marshall'ın hayatı zenginleştirmeye katkıda bulunmak diye ifade ettiği ihtiyacımı karşılamak için, kendimi daha hazır ve motive olmuş buluyorum. Sadece sınıf içindeki iletişimimde değil, yaşam dilim haline getirmeye karar verdiğimden beri hayatımı nasıl kolaylaştırdığını görüyorum. Bu dili konuşmaya çalışmak zor olsa da , dönüştürücü gücünü görmek zorluğunun güzelliğine  bırakıyor beni.   
                 Türkiye'ye bunu kazandıran Vivet Alevi'ye, Vivet Alevi ile tanışmamıza katkı sunan Başka Bir Okul Mümkün'e her defasında şükranlarımı sunuyorum.Öğretmen Köyümüzü kurduğumuzdan beri bu dili kullanmak ve yaymak için olan çabamızı kutlayarak, empati yoldaşlığı yaptığımız "Kalp Dili" (Özge -Özenç-Gülesrane de şükranlarımı yazıp hepinize yargılarınızdan arınıp şefkatinizle buluştuğunuz bir hafta diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder