12 Aralık 2017 Salı

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 6. Hafta

 “Geniş kapsamlı bir duygu sözcükleri dağarcığı; insanın kendisi ile derin bir bağlantı kurma ve kendisini gelişmiş bir biçimde başkalarına ifade etme becerisi sağlar. Bu beceriler herhangi bir öğrenme ortamındaki şefkati güçlendirir. Öğrencilerinize duygu sözcükleri dağarcıklarını geliştirmeleri için yardım edin. Öğrencilerinizle birlikte duygu sözcüklerinin bir listesini yapın ve aradan kaç gün geçerse geçsin her gün listeye yeni bir sözcük ekleyin. Duygu sözcükleri listenizi sınıfınızda herkes için önemli olan bir yere yerleştirin.  Öğrencilerinizin listede olmayan bir şey hissettikleri her seferde, onları duygularını yüksek sesle ifade etmeye veya tahtaya yazmaya davet edin.”

           Duygular... 
           Bir sorun yaşadığımızda, tetiklendiğimizde karşı tarafa söyleyecek onlarca şey bulabiliyoruz anında. Yeni bir dil öğrendiğimizde bile kendimizi nasıl ifade edeceğimize dair kelimelerden çok,  ilk öğrendiklerimiz ,hakaret sözcükleri oluyor. Kendimizi nasıl hissettiğimizi çoğunlukla merak etmiyoruz. Belki de bunu nasıl ifade edeceğimizi bilemediğimizden ya da nasıl hissetiğimizin hiç sorulmamasından...Oysa duygular hikayelerimizin kalbidir. Ve o kalbe dokunuş demek; o kalple bağlantı kurmak demek, empati kurmaya başlamış olmak demek bir yerde.
           Çocuklarla çalışırken  duyguların önemini göz önünde bulundurarak olabildiğince duygularımı ifade eden cümlelerle iletişim kurmaya çalışıyorum. Ve onların da duygularını tanımaları için alanlar açmaya çalışıyorum. Özellikle Hayat Bilgisi,Türkçe, Serbest Etkinlik gibi ders kazanımlarının destekleyici oluşu hatta aynı haftaya denk gelmiş olması duyguları tanımlamamıza daha çok yer vermemize katkı sundu. Öncelikle çocuklardan okula neden geldikleri , okulda hangi ihtiyaçlarını karşıladıklarına dair biraz sohbet ettik. Ardından bunlar olmadığında kendilerini nasıl hissedeceklerini sordum. Ve tabii bu ihtiyaçların karşılanmasıyla nasıl hissedeceklerini sordum. Sabahları “Bugün nasılım?” olan güne başlangıç rutinimizde çıkan hislerle benzer şeyler çıktı : “Kötü olurum, iyi olurum, mutlu olurum”. 

Tahtaya ihtiyaçlarımız karşılanmadığında nasıl hissederiz sorusuna karşı duygu listemden bir kaç duygu yazdım. Yine aynı soruları sorarak bu defa tahtadan seçtikleri dört duyguyu çizmelerini istedim. Okuma yazma bilmeyen çocuklara da tahtadaki duyguları okuyarak işlerini kolaylaştırmaya çalıştım.


Aynı çalışmayı ihtiyaçlarımız karşılanmadığında nasıl hissederiz sorusuyla da yaptık. Çizdikleri resimler üzerine konuştuk biraz. Sabah yaptığımız “Bugün nasılım?” etkinliğine bir sürü duygu eklendiğini fark ettik. Hazırladığımız köşe ile duyguları görünür hale getirdik. Ve sabahları bu duygu köşesinde nasıl hissettiğimizi bulup ismimizin yazılı olduğu mandalla göstermeye başladık. (İlham aldığım fark yaratan videolarından sevgili Cansu Er'e  şükranlar)
Çocuklardan, daha önce bir kaçının yavaş yavaş duygularını ifade ederek iletişim kurduğundan söz etmiştim. Bu köşe sayesinde gün içerisinde yaşadıkları sorunları konuşurken, köşeye bakıp oradan bir duyguyu söyleyerek olayı anlattıklarını gördüm. Bu bana çok iyi geldi. İnanılmaz motive oldum. Ama haftanın iki gününü sınıfımızda geçiremediğimizden çocuklara dair gözlemim bu kadar olabildi maalesef.

           Bu duygu çalışmalarını bütün bir yıla yayacağımı daha önce yazmıştım sanırım. Şimdi sonrası için zamanla duygu listemizden yeni yeni duygular ekleyerek, duygu dağarcığımızı zenginleştirmeyi düşünüyorum. Barış Kütüphanemizin Duygular Listesi katkılarıyla tabii ki. 😊

         Kendimi değerlendirecek olursam bu hafta benim için hem ciddi zorlanmalar hem de ciddi öğrenmelerle dolu. Zümrelerimden bir arkadaşımın olmayışı nedeniyle başka bir sınıfa geçerek hem fiziksel olarak farklı bir yerde hem de tanımadığımız bağlantımızın olmadığı çocuklarla (Belki çocukların tenefüslerde birbiriyle iletişimi vardır)  iki gün birlikte çalıştık. İlk yaptığım hızlı hızlı isimlerini öğrenmek oldu. En azından iletişim kurarken bağlantımızı güçlendirmek işimi kolaylaştırabilirdi. Ama haklı olarak iki sınıfta alışkanlıklarının dışında başka çocuklarla bir anda topluluk olmaya zorlandılar. Ve sadece kısa süreliğine. Yeni bir topluluktaki organik gelişen süreçler haliyle bizde çok hızlı ilerlemek ve kullanışlı olmak zorundaydı. Bu beni zaman zaman yüksek sesle sadece sınıfı susturan bir konuma sürükledi. Seri şekilde gelen şikayetlere , problemlere yine yetişememe ve her çocuğu ayrı ayrı dinlemek yerine yargılarla çözmeye çalışmama neden oldu. En büyük öğrenmem ise tam da buradan oldu. Tanıdık,bilindik ve çocuğun katılımıyla şekillenmiş bir fizik ortamın oluşturduğu güvenin ,davranışa nasıl etkisi olduğunu; dilini, iletişim yöntemini bilmedikleri bir öğretmenle bağlantı kurmanın zorluğunu ve bunun öğrenmeye etkisini; zaman zaman başka topluluklara dahil olabileceğimize ve buna uyumun nasıl sağlanacağına dair bir ön bilgimizin olmayışını ve bunun aslında ne kadar önemli oluşunu öğrendim. İki günlük zorluğun yasını tutsam da bu öğrenmelerimi kutluyorum. En heyecanlı kutlamayı ise “Çocukla Barış” a ayırıyorum. Çünkü Kaz dağlarından Diyarbakır’a çıkıp gelen Özge bu hafta bizimleydi. Geri bildirimleriyle,sıcaklığıyla, dayanışmasıyla ve tüm inceliğiyle yanımızdaydı. Yolculuğumuza ve bu barışçıl birlikteliğimize bin şükran diyerek dayanışmayla geçirdiğiniz bir hafta diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder