13 Haziran 2019 Perşembe

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü Mayıs II

Sura Hart ne diyor?

Hepimiz doğal vericileriz. Çocuklar da buna dahil.
Katkıda bulunmak çocukların en temel ihtiyaçlarından biridir. Sınıfınızdaki çocuklar size, diğer çocuklara ve sınıfın işleyişine nasıl katkıda bulunuyor?

Çocuklara üç basit beceriyi öğreterek sınıf içi çatışmaların %99’unu sona erdirme gücüne sahip olur ve onlara yaşamları boyu hizmet edecek becerileri kazandırmış olursunuz.

Onlara;
1       -Duygularının farkına varma becerisini (kendilerinin ve başkalarının)
2       -İhtiyaçların farkına varma becerisi (kendilerinin ve başkalarının)
3       -Herkesin en çok ihtiyacını karşılayacak şekilde strateji geliştirme becerisini öğretebiliriz.
Bugünden başlayarak bu becerileri geliştirmek için neler yapabilirsiniz?

Ben ne düşünüyorum?

Bu becerilerin, hayatıma yirmilerimin ortasındayken girişiyle, nelerin değişip dönüştürdüğünü hatırladım. Çocukların bu becerilerle erken tanışma ihtimali  o kadar umut verici bir şey ki.

Sura Hart'ın verdiği oranı düşündüm. Gerçekten de sınıf içi çatışmaları bu denli ortadan kaldıracak, öğrenme ortamının duygusal güvenliğini sağlayacak, huzur ve barışı tesis ederek gerçek öğrenmeye alan açacak bu becerileri okulda öğrenmeyeceğiz de nerede öğreneceğiz?
Okul en çok da bunun için olmamalı mı? Hatta okul bunu öğretmeyecekse, geliştirmeyecekse neden var? diye uzuyor bu liste. Ama uzatmak istemiyorum. Şuna dönüştürüyorum, bu beceriler yerine ne var?

Öğrenme ortamında her birey bu kadar katkıda bulunmak isterken, sınıflarda bu üç beceri yerine ne oluyor da, çatışmalar uzun vadede çözülemiyor, bu beceriler gelişemiyor?
Benim aklıma ilk gelen: kalıplaşmış ödül-ceza yöntemleri.
Kuralları belirle, uyanları ve daha iyi uyanları ödüllendir, uymayanları cezalandır. Bu ikisini yapan da hep öğretmen olsun. Çok kolay ve hemen işleyecek gibi görünen ancak uzun vadede hiç işlemeyen, çözmeye çalıştığı her ne varsa daha da zorlaştıran bir yöntem. Çünkü güvenli öğrenme ortamının vazgeçilmez değerlerine taban tabana örtüşmeyen yaklaşımları içeriyor. Bağlantıyı koparıyor, özmotivasyonu zedeliyor ve dolayısıyla bireyin gücünü eline almasını çok zor bir hale getiriyor.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?

Tam da dönemin sonuna yaklaşırken, bu üç beceriyi hayata geçirmeyi kolaylaştıran çemberimizi ve sınıf anlaşmamızı hem yazılı hem sözlü olarak değerlendirdik.  Hem anlaşma hem çemberi dönemin başından beri paylaştığım için ona pek değinmiyorum.

- Çember olmasaydı, birbirimizi bu kadar çok sevmeyebilirdik. Her gün konuştukça birbirimizi daha çok sevdik.

- Çemberimiz bizi birbirimize bağlıyor. Orada sorunlarımızı konuşabiliyoruz, böylece daha az sorun yaşıyoruz.

- Ben çemberde kendimi nasıl hissettiğimi söylemeyi öğrendim, arkadaşlarımın kendini nasıl hissettiğini öğrendim.

- Önceleri ihtiyaç kelimeleri bana karışık geliyordu. Şimdi kendimi daha iyi ifade edebiliyorum.

- Sınıf anlaşması, gerçekten anlaşmayı sağlıyor. Anlaşmayı hiç konuşmazsak anlaşamayız.

- Anlaşma iş bölümümüzü kolaylaştırıyor. Her gün kimin ne iş yapacağı belli oluyor. Sınıfımız hep düzenli oluyor.

- Bu sınıfta hiç büyük kavga çıkmıyor. Bunun nedeni anlaşmamız olabilir.


Bu gibi cümleler geldi değerlendimelerden, dinlerken ve okurken büyüme ve gelişmemizi kutladım. İçimden bir ses ''kim derdi ki, iki yıl önce biz şimdi nasıl birbirimizi anlayacağız ve birlikte konuşacağız dediğim halden, buraya gelelim.''

Oluyormuş, her zorluktaki kerameti görmeye çalışarak, kendine ve çocuklara inanarak, birlikte hayal ederek, hayallerin üzerine hayal ekleyerek, her yaptığımıza ''biz şimdi ne yaptık?'' diye tekrar bakarak, destek alıp dayanışarak...

Şöyle bir sınıfa baktım. O kadar çok kişinin o kadar çok görünen/görünmeyen emeği var ki.
Gözlerim doldu içimdeki şükrandan.

Bizi 25 kişilik bir sınıftan, bir topluluğa dönüştüren herkese, her şeye çokça şükranla.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder