18 Mayıs 2019 Cumartesi

Özenç'in Şefkatli Eğitmen Günlüğü Mayıs I



Sura Hart ne diyor?
İlişki temelli bir sınıfta, çocuklar ve öğretmenler, öğrenme kazanımları oluşturmak için birlikte çalışırlar. Kazanımlar öğretmenler ve çocuklar arasında süregiden diyalogla belirlenir, değerlendirilir ve revize edilir. Öğrencilerinizin kazanımların belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecine hangi ölçüde katıldıklarına dikkat edin. Daha fazla katılımlarını arzu ediyorsanız, kazanımları onlarla belirleyip birlikte değerledireceğiniz birebir toplantılar planlamayı düşünün.
Rekabetçi olmayan, ilişki temelli bir sınıfta grupla öğrenme yaklaşımı teşvik edilir. Ancak, bireysel çalışmak isteyen çocuklara bu isteklerini rahatça hayata geçirebilmeleri için de bolca fırsat yaratılır. En önemlisi, çocukların okul yaşamlarının her gününde çok sayıda sınayıcı ve başarılı öğrenme deneyimlerinin olmasıdır.
Siz en çok neyi önemsiyorsunuz; “kendi işini yapmayı” mı, yoksa birlikte çalışmaları gerekse bile, bütün öğrenciler için başarılı bir öğrenme deneyimi yaratmayı mı?

Ben ne düşünüyorum?
Çok dolu dolu bir içerik, neresinden başlayacağımı şaşırdım. Ancak ilk aklımdan geçen şu oldu. Haftalar boyu duygusal ve fiziksel güvenliği sağlama, bağlantı kurma, güç ve onu kullanma halimiz üzerine  bol bol düşündük, çalıştık, düzenlemeler yaptık. Artık  kalıcı ve gerçek öğrenme için ortam hazır. Dönem boyu toprağı  havalandırdık, tohumları saçtık, büyümeye elverişli  ve bereketli topraklar mis gibi. Öğretmen olarak sorumluluğumuzun temelinde bu var bana kalırsa.
Kazanımları birlikte belirlemeyi çok önemsiyorum. Okul hayatına dışardan bakınca, o çok alıştığımız akış, size de tuhaf gelmiyor mu? Yıllar boyu gittiğimiz, günümün çok önemli bir kısmını geçirdiğimiz bir yer var, bizim gibi bir sürü çocuk var, ancak tüm öğrenmeler otomatik, canlılığımızın günlük akışta pek de bir karşılığı yok. Hele ki ilk yıllarda ne öğreneceğimize, bizden ne beklendiğine dair bir fikrimiz de yok. Gidiyoruz ve bir takım bilgiler alıyor/alamıyor ve geri geliyoruz. Gözümün önüne yemek yedirdiğim oyuncak bebeklerim geliyor,  yemek yeme işinin nesnesi olan bebeklerim. Nasıl olur da çocuklar öğrenmenin, öğretmenler de öğrenmeye elverişli ortam yaratmanın sorumluluğu ile buluşur? Bu öğrenme ortamı da birlikte ve bireysel öğrenmeye alan açan esneklik ve dinamiklikte olur? Derdim günüm bu galiba.

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Yazacaklarım, bu hafta yapmaya başladığım şeyler değil. Öğrenmenin sorumluluğunu alma mevzusunu farklı derinlik ve yöntemlerle sık sık gündeme getiriyordum. Bunlardan ilki, ders içeriklerinden bağımsız, günlük ve haftalık akışı çocuğun takip edebileceği şekilde görünür kılmak, bu akışta birlikte belirlemeye esneyebilecek yerler varsa düşünmek ve birlikte belirlemek. Burada çok basit bir şeyden bahsediyorum aslında. Oyun saatini hangi gün, kaçıncı saate koyacağımızı birlikte konuşmak bile olabilir bu, koşullarımız ne kadar esnemeye izin veriyorsa. Çocuklar sınıfa girdiğinde ‘’şimdi dersimiz ne?’’ demediği, kendilerini düzenlemeye erkenden başladıkları bir akış bile bence değişim yaratabilir. Biz bunu yıl boyunca çemberler aracılığı ile değerlendire dönüştüre yaptık ve öyle oldu gerçekten.
Sonrasında da, her bir dersin içeriğini paylaşmak, en azından temel düzeyde hangi kazanımları içerdiğinden haberdar etmek. Bu da bence, küçük ama etkili bir nokta. Çocukların kendilerini değerlendirmelerine , öğrenme sırasını takip etmelerine,  öğrenmelerinde daha aktif özne hissetmelerini kolaylaştırdığını gördüm. Bu, bir anlamda rekabetin de önünü engelleyen bir yönteme dönüşebilir. Öğrenme bir yolculuk ve hepimiz bir yerindeyiz ve yol haritasını ancak yolu bilirsek çıkarabiliriz.
Devamında da hem bireysel hem de topluluk olarak, ‘’nasıl öğrenmek istersin? Bunun için ihtiyaçların neler? ‘’ gibi sorularla öğrenme sürecini şekillendirmeye çalıştım. Burada bireysel toplantılara alan açmak önemli, Sura’nın dediği gibi katılımı çokça arttırıyor. Bireysel toplantıları da önceden haberdar ederek bazen derslerde, bazen öğle aralarında yaptım ve çocuklara da konuşmak  istediklerinde benimle paylaşabileceklerini söyledim.

‘’- Ben çarpma işlemini tam öğrenemedim daha çok örnek çalışmam gerek.’’
‘’ – Ben her gün yazı yazmazsam, yazım kötüleşiyor. Ben matematikteki problemleri de deftere yazmak istiyorum.’’
‘’- Okumam hala yavaş, ben bazı derslerde sadece okuma yapsam olur mu?’’ 
Bu gibi cümleleri duymak, aramızdaki öğreten-öğrenen ilişkisin yeniden şekillendiriyor. Bu da benim umudumu arttırıyor.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder