Sura Hart ne diyor?
İlişki temelli bir sınıfta, çocuklar ve öğretmenler, öğrenme
kazanımları oluşturmak için birlikte çalışırlar. Kazanımlar öğretmenler ve çocuklar
arasında süregiden diyalogla belirlenir, değerlendirilir ve revize edilir.
Öğrencilerinizin kazanımların belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecine hangi
ölçüde katıldıklarına dikkat edin. Daha fazla katılımlarını arzu ediyorsanız,
kazanımları onlarla belirleyip birlikte değerledireceğiniz birebir toplantılar
planlamayı düşünün.
Rekabetçi olmayan, ilişki temelli bir sınıfta grupla öğrenme
yaklaşımı teşvik edilir. Ancak, bireysel çalışmak isteyen çocuklara bu
isteklerini rahatça hayata geçirebilmeleri için de bolca fırsat yaratılır. En
önemlisi, çocukların okul yaşamlarının her gününde çok sayıda sınayıcı ve
başarılı öğrenme deneyimlerinin olmasıdır.
Siz en çok neyi önemsiyorsunuz; “kendi işini yapmayı” mı,
yoksa birlikte çalışmaları gerekse bile, bütün öğrenciler için başarılı bir
öğrenme deneyimi yaratmayı mı?
Ben ne düşünüyorum?
Çok dolu dolu bir içerik, neresinden başlayacağımı şaşırdım.
Ancak ilk aklımdan geçen şu oldu. Haftalar boyu duygusal ve fiziksel güvenliği
sağlama, bağlantı kurma, güç ve onu kullanma halimiz üzerine bol bol düşündük, çalıştık, düzenlemeler
yaptık. Artık kalıcı ve gerçek öğrenme için
ortam hazır. Dönem boyu toprağı havalandırdık,
tohumları saçtık, büyümeye elverişli ve
bereketli topraklar mis gibi. Öğretmen olarak sorumluluğumuzun temelinde bu var
bana kalırsa.
Kazanımları birlikte belirlemeyi çok önemsiyorum. Okul
hayatına dışardan bakınca, o çok alıştığımız akış, size de tuhaf gelmiyor mu?
Yıllar boyu gittiğimiz, günümün çok önemli bir kısmını geçirdiğimiz bir yer var,
bizim gibi bir sürü çocuk var, ancak tüm öğrenmeler otomatik, canlılığımızın
günlük akışta pek de bir karşılığı yok. Hele ki ilk yıllarda ne öğreneceğimize,
bizden ne beklendiğine dair bir fikrimiz de yok. Gidiyoruz ve bir takım
bilgiler alıyor/alamıyor ve geri geliyoruz. Gözümün önüne yemek yedirdiğim
oyuncak bebeklerim geliyor, yemek yeme
işinin nesnesi olan bebeklerim. Nasıl olur da çocuklar öğrenmenin, öğretmenler
de öğrenmeye elverişli ortam yaratmanın sorumluluğu ile buluşur? Bu öğrenme
ortamı da birlikte ve bireysel öğrenmeye alan açan esneklik ve dinamiklikte
olur? Derdim günüm bu galiba.
Yazacaklarım, bu hafta yapmaya başladığım şeyler değil.
Öğrenmenin sorumluluğunu alma mevzusunu farklı derinlik ve yöntemlerle sık sık
gündeme getiriyordum. Bunlardan ilki, ders içeriklerinden bağımsız, günlük ve
haftalık akışı çocuğun takip edebileceği şekilde görünür kılmak, bu akışta birlikte
belirlemeye esneyebilecek yerler varsa düşünmek ve birlikte belirlemek. Burada
çok basit bir şeyden bahsediyorum aslında. Oyun saatini hangi gün, kaçıncı
saate koyacağımızı birlikte konuşmak bile olabilir bu, koşullarımız ne kadar
esnemeye izin veriyorsa. Çocuklar sınıfa girdiğinde ‘’şimdi dersimiz ne?’’
demediği, kendilerini düzenlemeye erkenden başladıkları bir akış bile bence
değişim yaratabilir. Biz bunu yıl boyunca çemberler aracılığı ile değerlendire
dönüştüre yaptık ve öyle oldu gerçekten.
Sonrasında da, her bir dersin içeriğini paylaşmak, en
azından temel düzeyde hangi kazanımları içerdiğinden haberdar etmek. Bu da
bence, küçük ama etkili bir nokta. Çocukların kendilerini değerlendirmelerine ,
öğrenme sırasını takip etmelerine,
öğrenmelerinde daha aktif özne hissetmelerini kolaylaştırdığını gördüm.
Bu, bir anlamda rekabetin de önünü engelleyen bir yönteme dönüşebilir. Öğrenme
bir yolculuk ve hepimiz bir yerindeyiz ve yol haritasını ancak yolu bilirsek
çıkarabiliriz.
Devamında da hem bireysel hem de topluluk olarak, ‘’nasıl
öğrenmek istersin? Bunun için ihtiyaçların neler? ‘’ gibi sorularla öğrenme
sürecini şekillendirmeye çalıştım. Burada bireysel toplantılara alan açmak
önemli, Sura’nın dediği gibi katılımı çokça arttırıyor. Bireysel toplantıları
da önceden haberdar ederek bazen derslerde, bazen öğle aralarında yaptım ve çocuklara
da konuşmak istediklerinde benimle
paylaşabileceklerini söyledim.
‘’- Ben çarpma işlemini tam öğrenemedim daha çok örnek
çalışmam gerek.’’
‘’ – Ben her gün yazı yazmazsam, yazım kötüleşiyor. Ben
matematikteki problemleri de deftere yazmak istiyorum.’’
‘’- Okumam hala yavaş, ben bazı derslerde sadece okuma yapsam
olur mu?’’
Bu gibi cümleleri duymak, aramızdaki öğreten-öğrenen ilişkisin
yeniden şekillendiriyor. Bu da benim umudumu arttırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder