3 Mayıs 2018 Perşembe

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 23. Hafta


         “Öğretmenin öğrenciler arasında ve öğrencileri ile besleyeceği ilişki biçimleri bir niyet meselesidir. Temel soru, Sınıfınızda hangi tür ilişkiler beslemek istiyorsunuz? sorusudur. Niyetiniz netleştiğinde onu gerçekleştirme yollarını bulmak ve yaratmak da mümkün olur.
Sınıfınızda beslemek istediğiniz ilişki biçimlerine dair vizyonunuzu yazın. Halihazırda kullandığınız ve bu vizyonu gerçekleştirmeye katkı sunduğunu düşündüğünüz yol ve yöntemleri yazın. Bu ilişkileri besleyecek başka şeyler de aklınıza geliyor mu?”

            Sura Hart’ın geçen hafta ki pasajını hatırlatarak devam etmek istiyorum bu hafta. Çükü aslında bu hafta ki pasajda sorulan soruya daha ilk başından cevap vermiş ve öyle yolculuğa çıkmıştık. Bundandır ki ilişki tabanlı bir sınıf ortamı üzerine planlamalarımızı yapmıştık.
Vizyonu belirlerken ben hep şunu da göz önünde tutmaya çalıştım : Çocukların sınıftaki ilişki biçimine dair vizyonu ne?


               Kendi vizyonum zaten “Çocukla Barış” diyerek çıktığım bu yolculukta kendini gösteriyordu. Yargıların olmadığı,birbirimizi duyabildiğimiz,empati kurabildiğimiz,somut açık ve net ricalarımızın olduğu,herkesin görüş bildirdiği,sınıfın bir parçası olduğu bir sınıf ortamını hayal ettim. Peki ya çocuklar? Çocuklar için sınıftaki ilişki biçimi bu cümleler gibi miydi?
İlk zamanları hatırlamaya çalışıyorum. Çoğunlukla ezberlerden yola çıkarak : ”Öğretmene saygı duyulan,sessiz durulan,çalışkanların konuştuğu,öğretmenin daha çok konuştuğu bir sınıf ortamı”oldu.
Zamanla canlı tuttuğumuz sınıf sözleşmemiz gibi , vizyonumuzu da hep canlı tuttuk. Daha doğrusu tutmak zorundaydık. Çünkü çocukların  benimle bağlantı kurdukça,arkadaşlarıyla bağlantı kurdukça,duygularını tanıyıp ifade ettikçe,kendisiyle bağlantı kurup ihtiyaçlarına sahip çıktıkça vizyonları değişecekti. Nitekim öyle de oldu. Bir süre sonra sınıfta hakim olan ilişkiler,önce istenilenden daha cazip hale gelir oldu. Onlara yeniden bunu hatırlattığımda ve üzerine konuşmak istediğimde,var olan durumun onlara daha iyi geldiğini ve mutlu olduklarını duydum. Ara ara sadece benim iktidar olduğum anlarda onlardan uyarı alıp bunun onlara iyi gelmediğini duyduğum anlarım oldu.Bunu ifade etmeleri bile aslında bu ilişkiyi nasıl diri tuttuğumuzu gösterdi. Yeni bir vizyon oluşturmalarını istediğimde ise sınıfa dair daha geniş özgürlüklerin olduğu , okulun kurallarını sarsacak hayallerinin olduğunu gördüm.
Kendi vizyonuma ne kadar katkı sundum peki? Ya da Sura Hart’ın sorduğu gibi hangi yol ve yöntemleri kullandım ?

         Çocukla Barışa çıktığımızdan beri bahsettiğimiz Sura Hart pasajları bizim için kısa kısa hap bilgiler oldu. Ama en önemlisi Şiddetsiz İletişimin hayatımızdaki varlığı. Bu dili hem kendimde hem sınıfta hakim kılmaya çalıştım. Yol olarak da müfredatla ilişkilendirerek aşama aşama yol aldım. Genelde Şiddetsiz İletişim içeriğini devlet okullarında nasıl hayata geçiriyorsunuz? Gibi sorular geliyor. Oysa zaten var olan müfredatta, bir çok dersle ilişkili olarak “Duygular, Yargısız cümleler, İhtiyaçlar” gibi başlıklar kazanım olarak var. Mesela ben üçüncü sınıf üzerinden örnek verecek olursam Hayat Bilgisi dersi, Türkçe dersi bunun için en uygun alanlardı. Yine Serbest Etkinlik, Oyun ve Fiziki Etkinlikler derslerindeki kazanımlar bu süreci desteklemiş oldu. Bunlara ek olarak Şiddetsiz İletişimin içindeki önemli kavramları destekleyen çalışmalar yapmaya çalıştım. Örneğin “Dinleme” üzerine ayrı çalışmak gerektiğini düşündüğümden masallarla destekledik. Ya da kendisiyle bağlantı kurmasını desteklemek için Görsel sanatlar dersinde ritüeller yaptık.

       Çocuklar da zamanla bu dile hakim olmaya başladılar. Tüm sınıfta aktif bir dil mi diye sorarsanız tabii ki değil. Bunu yaşamaya başlayan çocukların varlığı beni motive ediyor. Diğer çocuklar ise zaman zaman karşılanmayan ihtiyaçlarında şiddette yenik düşüyorlar. Olsun diyorum. Bu bir süreç. Belki 1. Sınıftan başlamış olsaydık, birlikte bir süreç örseydik daha başka olabilirdi. Yine de bu halimizi kutluyorum.
         Bununla birlikte yıl sonuna yaklaştıkça kutlayamadığım bir çok bileşenin olduğunu hatırlıyorum. Bazen sabah evden çıkmadan dinlediğim bir şarkı, bazen bir ebeveynin geri bildirimi, bazen Çocukla Barış olarak haftalık yaptığımız toplantılardan aldığım enerji…
Çabaların emeklerin bir güzelliğe dönüşmesi için inancın ve sabrın önemini hatırımda tutarak hepinize umut dolu haftalar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder