Tatilin bitmesiyle kaldığımız yerden devam etmeden ikinci
döneme bir ön yazı yazmak istedim. Sınıfta barış dilini hayat geçirmek için
çıktığım yol, zaman zaman yaşadığım engeller, kendi içimdeki barışa olan
inançla bağlantımın zaman zaman azalması, şiddettin her santimde kol gezdiği bir
yaşam içinde mücadele hali, bana yaptıklarımızın ne kadar zor, ne kadar kendi
hayatımızla ilişkili olduğu ve aslında buradan alacağı güç ve umutla da nasıl
toplumsala dönüşeceğini bir kez daha göstermiş oldu. Barış dilini yaşam diliyle
harmanlayıp, bu dille kurduğumuz
her bağlantıya koyduğumuz niyet,
sınıfın sınırlarını zorlayıp onu bir rüzgar gibi gelecek zamanların temeline sürüklüyor.
Şu an içinde bulunduğumuz zamanı aşan bu niyetin kutsallığını kutlayıp, Sura
Hart’ın çeviri pasajıyla neler yaptığımı 12. Haftanın günlüğü ile buraya
bırakıyorum.
“Öğrencilerimizin düşünce ve duygularının bizim
için önemli olduğunu bilmelerini istiyorsak, onları dinlemek ve görüşlerini
dikkate almak için zaman ayıralım.
Günlüğünüze not alın: Öğrencilerinizi düzenli
olarak dinlemek için zaman ayırıyor musunuz? Bu amaca yönelik olarak
öğrencilerinizle bire bir toplantılar planlayabilirsiniz.”
“Çocuk Katılımı”nı önemsediğimiz ve okullarda
bunun hayata geçmesi için çabaladığımız bir eğitim ortamında, çocukları
dinlemek, onların fikirlerini rahatlıkla paylaşabildiği, katılımlarına alan açtığı
bir eğitim ortamı planlamayı, hak temelli eğitim açısından önemli buluyorum. Katılımı
çocukların bir hakkı olarak görüp hayata geçirmek için çabalamanın yanında bu katılımın,
katılım ilkelerinin aslında şefkat diliyle nasıl ilişkili olduğunu bilerek,
ikisini harmanlayarak bir sınıf dili oluşturmak ise yaptığımız bu çalışmalara
daha büyük bir anlam kazandırıyor.
İlk haftanın enerjisinden midir, yoksa barış
yolculuğundaki kendi dönüşümlerimin, güçlenerek büyümenin yürümenin cesareti
midir bilmiyorum ama kendime büyük bir kutlama payı ayırarak, sadece sınıftaki
barış dili için değil, buna katkısı olduğunu düşündüğüm kendi iç barışıma, ilişkilerimdeki barışıma,
nesnelerle olan barışıma, doğayla , müzikle ya da şehirlerle olan barışıma
gösterdiğim çabamı, özenimi ve düşsem
de kalkabilmenin cesaretini kutluyorum.
Özenç’in, ben ve Özge ile paylaştığı bir kitabın, düşündürücü sarılıktaki kitabın altının çizili benim ise kalbimin üstünde çizili olan cümleleri sizinle de paylaşarak hepinize kendi iç barışınız için somut bir
şeyler yaptığınız haftalar diliyorum:
“Barışa giden yol yoktur. Barış yoldur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder