13 Şubat 2018 Salı

Gülesra'nın Şefkatli Eğitmen Günlüğü 12. Hafta


                    Tatilin bitmesiyle kaldığımız yerden devam etmeden ikinci döneme bir ön yazı yazmak istedim. Sınıfta barış dilini hayat geçirmek için çıktığım yol, zaman zaman yaşadığım engeller, kendi içimdeki barışa olan inançla bağlantımın zaman zaman azalması, şiddettin her santimde kol gezdiği bir yaşam içinde mücadele hali, bana yaptıklarımızın ne kadar zor, ne kadar kendi hayatımızla ilişkili olduğu ve aslında buradan alacağı güç ve umutla da nasıl toplumsala dönüşeceğini bir kez daha göstermiş oldu. Barış dilini yaşam diliyle harmanlayıp,  bu dille kurduğumuz her bağlantıya koyduğumuz niyet, sınıfın sınırlarını zorlayıp onu bir rüzgar gibi gelecek zamanların temeline sürüklüyor. Şu an içinde bulunduğumuz zamanı aşan bu niyetin kutsallığını kutlayıp, Sura Hart’ın çeviri pasajıyla neler yaptığımı 12. Haftanın günlüğü ile buraya bırakıyorum.

“Öğrencilerimizin düşünce ve duygularının bizim için önemli olduğunu bilmelerini istiyorsak, onları dinlemek ve görüşlerini dikkate almak için zaman ayıralım.
Günlüğünüze not alın: Öğrencilerinizi düzenli olarak dinlemek için zaman ayırıyor musunuz? Bu amaca yönelik olarak öğrencilerinizle bire bir toplantılar planlayabilirsiniz.”

              “Çocuk Katılımı”nı önemsediğimiz ve okullarda bunun hayata geçmesi için çabaladığımız bir eğitim ortamında, çocukları dinlemek, onların fikirlerini rahatlıkla paylaşabildiği, katılımlarına alan açtığı bir eğitim ortamı planlamayı, hak temelli eğitim açısından önemli buluyorum. Katılımı çocukların bir hakkı olarak görüp hayata geçirmek için çabalamanın yanında bu katılımın, katılım ilkelerinin aslında şefkat diliyle nasıl ilişkili olduğunu bilerek, ikisini harmanlayarak bir sınıf dili oluşturmak ise yaptığımız bu çalışmalara daha büyük bir anlam kazandırıyor.

             Çocuklarla bu sınıfta çalışmaya başladığımızdan beri üzerine çalıştığımız en önemli şey duymak ve duyulmak. Ve bunun hayat geçmesi için duymayı ve duyulmayı hayata geçirecek alanları ve etkinlikleri çoğaltmak. Duymak için öncelikle dinleme üzerine yaptığımız çalışmalar, zamanla çocuklarında dikkatinin dağılmamasına, odaklarının  duyulmaya ihtiyacı olan kişide kalmasına katkı sundu. Örneğin okula başladığımızdan beri her sabah “Nasıl hissediyorum?” köşesinde duygularımızı ifade ettikten sonra bir 15 dakika kadar masal anlatarak bir rutin oluşturmuştuk. Hala devam ettiğimiz bu sabah rutini dinleme ve odağımızı kaybetmeden  dinlemede kalmamıza inanılmaz katkı sunuyor. Ders esnasında çocukların aktif katılımıyla ilerlemeye çalıştığım akış dışında, okul ve sınıfın problemlerini, kendi problemlerini rahatlıkla konuşabilecekleri bir alan açmak adına sınıf meclisi yapıyoruz. Birinci dönem düzenli olarak çarşamba günü yaptığımız bu toplantılar; yine çocukların dinlenildiklerini fark ettikleri, duyulduklarını,fikirlerinin bir şeyleri değiştirebildiklerini gördükleri, katılım haklarının kısmen de olsa hayata geçirdikleri bir alan oldu.
                 Çocuklar dinlendiklerini  gördüklerinde hatta fikirlerinin bir önemi olduğunu ve bir şeyleri değiştirdiklerini gördüklerinde, iletişimde daha şeffaflaşıyorlar. Ve sizin de şeffaflaşmanıza bu defa onlar alan açmış oluyor. Böylelikle karşılıklı iletişim;  birbirini anlayan, anlamak için çabalayan bir akış haline dönüyor. Sınıf toplantıları sonrasında çocuklardan aldığım geri bildirimlerde bunları duyuyorum. “Sizinle sohbet etmeyi seviyoruz.”, “Burada her şeyi konuşabiliyoruz. Bu beni çok mutlu ediyor.“, “Top istedik, burada konuştuk ve sonrasında aldık. Bu çok mutlu etti bizi.” gibi cümleler beni motive ettiği gibi, bunun önemini birinci ağızdan duymanın mutluluğunu yaşatıyor.

                  Sonrası ile ilgili bu sınıf toplantılarına devam ederken paralel olarak da, ara bulucuların bu toplantıları modere etmeleri, topluluğu dinleyerek süreci planlamaları için onlarla güçlendirme çalışması yapmayı planlıyorum.

                  İlk haftanın enerjisinden midir, yoksa barış yolculuğundaki kendi dönüşümlerimin, güçlenerek büyümenin yürümenin cesareti midir bilmiyorum ama kendime büyük bir kutlama payı ayırarak, sadece sınıftaki barış dili için değil, buna katkısı olduğunu düşündüğüm  kendi iç barışıma, ilişkilerimdeki barışıma, nesnelerle olan barışıma, doğayla , müzikle ya da şehirlerle olan barışıma gösterdiğim çabamı, özenimi ve düşsem de  kalkabilmenin cesaretini kutluyorum. Özenç’in, ben ve Özge ile paylaştığı bir kitabın, düşündürücü sarılıktaki  kitabın altının çizili benim ise kalbimin üstünde çizili olan cümleleri sizinle de paylaşarak hepinize kendi iç barışınız için somut bir şeyler yaptığınız haftalar diliyorum:
“Barışa giden yol yoktur. Barış yoldur.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder